Medyanın suçluya bakışı

A -
A +
  Medyanın görevi sadece suç ve suçluyu yazmak mıdır? Toplumda her kesim insan vardır. Dürüstlük abidesi, yardımsever, medeni, aydın, bilim adamı, kimseler de toplum içindedir. Herkesin nefret edeceği, yüzüne tüküreceği, öfkeden linç etmek isteyeceği yüz kızartıcı suçları işleyebilenler de… Ama toplumda sadece suç işleyenlerin suçları haberdir. Suç işlemeyen büyük çoğunluğun haber değeri niçin yoktur? Medya sadece suç ve suçlu ilanı mıdır? Ve daha acısı, suçlu haber verilirken bir şekilde sahip olduğu unvan ile verilir. Nedense bu tutum ile toplumun itibarlı mesleklerinin de yara alacağı akla getirilmez. Örnek olarak, toplum kendi münevverlerini kendi içinde var ettiği “öğretmen”, “imam”, “doktor”, “mühendis” gibi mesleklerle oluşturmaktadır. Yine aynı toplum, “hacı”, “hoca”, “esnaf”, “tüccar”, “iş adamı”, “mütedeyyin”, “sanatçı”, “sporcu” vb. gibi sıfatlarla da bireylerinin “hatırını” veya “saygınlığını” tescillemektedir. İşte burada medyanın, toplumdaki yozlaşmada bilerek bilmeyerek nasıl önemli rol aldığı ortaya çıkmaktadır. Herhangi bir suçu işleyen şahıs haberleştirilirken, adı soyadı olmasına rağmen bir de özellikle toplumdaki unvanıyla afişe edilmektedir. Habercilik açısından ilk anda herhangi bir sıkıntı gözükmemekle birlikte, bu uygulama dolaylı olarak toplum hafızasında o unvanın, o mesleğin yara almasına sebep değil midir? Bireyin işlediği suç, unvan ile anıldığında o unvana sahip tüm bireyler toplum şuurunda değer kaybetmez mi? Saygınlıklar kademe kademe yitirilmez mi? Nitekim bundan yirmi otuz yıl evvel “öğretmen”, “imam”, “doktor”, “tüccar” vb. denildiğinde muhatabında bir saygı duygusu oluşurken, bugün insanlar bu unvanları söylerken sıradanlaşmıştır... Toplumun birbirine kaynaşmasını sağlayacak ne kadar değerli, kutsal, saygın meslek, unvan, karakter vb. varsa hemen tamamı, bireysel kimselerin işlediği suçların medyadaki vahim haber sunum politikası sebebiyle yozlaştırılmaktadır. Ve bu yozlaşma bilerek bilmeyerek hep devam etmektedir.         Emin Ceylan-İstanbul       ŞİİR                        Azerbaycan   Aynı yerden geliyoruz, ilimiz bir Azerbaycan. Özümüzü biliyoruz, dilimiz bir Azerbaycan.   Mazide bir kökümüz var, asil millet dokumuz var, Bizim, gardaş kokumuz var, gülümüz bir Azerbaycan.   Can demişiz, can biliriz, her cepheye biz geliriz, Bin doğarız; bir ölürüz, ölümüz bir Azerbaycan.   Malazgirt'te tekbir aldık, Karabağ'da namaz kıldık, Ay yıldızlı bayrak olduk, alımız bir Azerbaycan.   Bakü ile Ankara'da, hiç mesafe yok arada, Nahçıvan'ım tam şurada, kolumuz bir Azerbaycan.   Ortak bizim kaderimiz, sevincimiz, kederimiz, Dua vakti, kalplerimiz, elimiz bir Azerbaycan.   Çırpınıyor Karadeniz, zafer için seferdeyiz İki devlet bir milletiz, dalımız bir Azerbaycan.   Damarımda kanım belli, taviz vermez yanım belli, Kızılelma! Yönüm belli, yolumuz bir Azerbaycan.   Bizi düşman sindiremez, bayrağımı indiremez, Bu ocağı söndüremez, külümüz bir Azerbaycan.   Millî duygu taştı bugün, Fuzuli'ye koştu bugün, İşte Meydan! Coştu bugün, selimiz bir Azerbaycan.            Ahmet Meydan-Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Daire Başkanı       UNUTULMAZ İSİMLER   MELİKŞAH: Büyük Selçuklu Devleti Hükümdârı. Babası Sultan Alparslan’dır. 1055’te doğdu. Büyük Selçuklu Devletinin topraklarını en geniş hâle getirdiği için kendisi, “Ebu’l-Feth” (fetihlerin babası veya pek çok fetih yapan) lakabıyla anıldı. Sâhip olduğu bazı üstün özellikler sebebiyle, özel bir eğitim ve öğretim gösterilerek yetiştirildi. Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına rağmen cesareti, idarecilik vasfı gibi meziyetleri, Sultan Alparslan tarafından veliaht seçilmesinde rol oynadı... Melikşâh, Mâverâünnehr Seferinde şehit olan Sultan Alparslan’ın yerine devletin ileri gelenleri tarafından on sekiz yaşında iken sultan ilan edildi. Melikşâh, babasının veziri olan kıymetli devlet adamı Nizamülmülk’ü görevinde bıraktı... Melikşâh, bir insanın en verimli olabileceği bir yaşta, otuz sekiz yaşında vefat etti. Yirmi senelik saltanatı esnasında devleti Kaşgar’dan Batı Anadolu’ya, Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti. Bağdat’ta vefat eden Sultan’ın naaşı İsfahan’a nakledilerek kendisi için yaptırdığı medresedeki türbesine defnedildi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.