"Sayın filana saygılarımla..."

A -
A +
Son 40 yılda kime ödünç kitap verdiysem %99 geri gelmedi. Çok aklı başında bildiğim tanıdıklarım bile emaneti sahibine geri iade etmeyi düşünmediler. Öğrenmeye ilgisi olan insanlara okuması için ödünç kitaplar veririm. Faydalı bulduğum kitapları, filmleri ve belgeselleri başkalarının da görmesini isterim. Fikrimce, bir toplumda bilgi ne kadar artarsa ilerleme de o kadar hızlı olur.
1995 yılından beri amatörce kitaplar yazıp yayınlıyorum. Binbir emekle, iğneyle kuyu kazar gibi hazırladığım eserleri matbaada 1000-2000 adet bastırıyorum. Bunları nakliyat firmasıyla taşıtıp depoya indirirken etraftan geçen tanıdıklar hemen bir tane bedava talep ederler. Ben de kırmamak için veririm. Hatta bazı kimseler bir de eseri imza etmemi isterler. Ağır kitap kolilerini taşımaktan ötürü sızlayan kollarımla “Sayın filana saygılarımla” diye kısa bir cümle yazıp imza ederim. Hiçbirisi "borcumuz var mı" diye sormaz. Çünkü onlara göre kitaplar doğadan bedava toplanan şeylerdendir :)  
Aradan birkaç ay geçer. Hediye olarak kitap sunduğum tanıdıklarıma “eserimi okudun mu? Bir hatama rastladın mı? Yeni basımlar için önerin var mı?” diye usulen sorarım.
Cevap olarak ne gelir dersiniz?
Bedava eser alan bu insanların %99’u aynen şunu söyler:
“Hayır daha okumadım. Zamanım olmadı. Okuyunca size/sana iletirim.”
Para verip alanların okumak için aldıklarını buradan da anlamak lazım…
Özet olarak, okuma, öğrenme, bilme, araştırma noktasında sıfır seviyesindeyiz. 84 milyonluk Türkiye’nin son 200 yılda ortaya koyduğu patent/buluş sayısı ABD’de 1 ayda ortaya konuyormuş. Yani 1 milyon öğretmenimiz, 150 bin akademisyenimiz, on binlerce mühendisimiz var ama okuyan, araştıran, tasarlayan, geliştiren insanımız henüz yok.
Şifahi (sözlü) kültürden yazılı kültüre geçemedik. Bize Facebook, YouTube, Instagram, Twitter, TikTok yetiyor. İşin daha acısı bu sosyal paylaşım sitelerinde nice akademisyen nice ünlü isimler âdeta kahve muhabbeti yapıyor…
        Ali Özdemir
 
 
ŞİİR
 
          Mersiye
 
Yatar mezarda boylu boyuna,
Mezarı başında bir Fatiha okuna,
Çok genç gittin be Enver dayım,
Kara toprak kucak açtı sana.
 
İster zengin ol ister fakir,
Allah'ım versin herkese fikir,
Kim dünya kazık atmış ama kim,
Herkesi paklar mermer teneşir.
 
Selvilerin altında yatar durur,
Genç ölmenin acısı nasıl unutulur?
Hazin hazin sabah ezanlarında,
Yüreğimin ortasına bir sızı oturur.
 
Kim gitti ki geri geldi oradan?
Kuldan elbet hesap sorar Yaradan?
Geç her şeyi bir kalemle ey fâni,
Dünyada ölümden gerisi yalan!
 
              İbrahim Ormancı
 
 
SAĞLIK OLSUN…
 
Ağrı olmazsa, olmazdı!
 
Ağrıyı tarif etmeye gerek yok. İşte o bildiğiniz ağrı. İnsan vücudunun mükemmel bir özelliğidir. Evet belki hoş olmayan duygudur. Ama ağrı olmasaydı hâlimiz nice olurdu? Vücutta başlayan bir tahribat, bir zarar olduğunda nasıl haberimiz olurdu? Nasıl tedbir alabilirdik? Bu anlamda ağrı, vücutta bir uyarı sistemi bir alarm olarak görev yapmaktadır...
Ağrı olmasa ne olurdu? Ağrı olmasaydı insanlar mesela, tansiyonlarının yükseldiğini fark edemezdi. Şeker düzeyinin yükseldiğini fark edemezdi, nabzın yüksek olduğu anı fark edemezdi. Bir de fibromiyalji gibi nöropati gibi var olup da sebebi henüz tam olarak bilinemeyen ağrılar da vardır… Vücut, bu ve benzeri birçok durumda “ağrı” adını verdiğimiz sinyal ile hemen bizi uyarır ikaz eder...
Ağrılar ve ağrı belirtisi gösteren tüm rahatsızlıkların tedavisinde aslında akupunktur, bilinen tedaviler arasında en etkili olan tedavilerdendir. Çünkü akupunktur, vücudu bir bütün olarak tedavi eder.
Dr. İsmail Maraş
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.