Televizyon dizileri...

A -
A +
Televizyon, hayatın değişmez parçalarından biri olan renkli kutu. Diziler ve filmlerle kitleler üzerinde büyük etkiler bıraktığı malumunuz. Her ne kadar şahsen okuma meraklısı biri olsam da ben de ara ara televizyon izlerim. Elimden geldiğince kanal ve program olarak seçici davranırım. Bazen de kültür ve ahlak erozyonu yaptığına inandığım program ve kanalları da izlerim, kendimce hastalığı kaynağından görüp tedbir almak yani bir nevi bilinç kazanmak.
Yine böyle bir niyet ile kanallar arasında dolaşırken neredeyse 15 yıldır haftalık yayınlanan bir dizi denk geldi. Kanalın üzerinde durdum ve öyle bir sahne yakaladım ki subliminal mesaj denilen cinsten bir kurgu! Kurgu aynen şu şekilde:
Kurumsal bir yapıda güya rüşvet alan hatta emri altındaki görevli memurun şehit edilmesi umurunda olmayan bir amir figürü var. Tabii insanoğlu bu, iyisi var kötüsü var. Ama sahne aynen şöyle: Dizide alçak namussuz olarak izleyiciye aktarılan bu kurgu amirin odasında asılı Osmanlı arması önünde izleyicinin gözüne sokuluyor olması!.. Bu sahne dizide birkaç kez tekrarlanıyor.
Gelelim yine tesadüfen denk geldiğim aynı dizinin bir başka bölümünden bir başka sahneye... Dizide varlıklı ailenin çocuğunu oynayan, ortalama yirmili yaşlarında sapık ruh hastası ukala aşağılık katil var. Senaryo gereği bu çocuğun hasta ruhunu kabullenmiş anne çocuğunu koruyup kollamak adına tüm servetini gayrimeşru her yola harcıyor, oğlu için devleti polisi aşağılıyor, kısacası kötülük adına senaristin hayal dünyasında ne varsa üstlenmiş oyuncu.
Bizi asıl ilgilendiren can alıcı sahne şu. İzleyicinin nefret damarlarını kabartan bu kadın kadrajda evinin duvarında asılı Hazreti Allah'ın isminin bulunduğu bir tablo önünde tekrar eden sahneler ile yansıtılıyor olması. Merakımı celp etti dizinin geçmişe dönük birçok bölümlerinde bu tür sahnelerin bu şekilde işlendiğini gördüm.
Basit bir algı değil kimse kusura bakmasın, Müslüman Türk milletinin inancına kültürüne kimliğine açıkça bir saldırıdır bu tür yayınlar. Müslüman uyanık olmalı.
       Abdullah Emir Tekin/Amasya
 
 
 
 
ŞİİR
 
 
                       Nasihat
 
Dünyaya geldim diye, ağlar mısın bebeğim.
Kendimi sevdim diye, ağlar mısın bebeğim
Maziyi sildim diye, ağlar mısın bebeğim.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Dünya acıyla dolu, çocuktum anlamadım.
Eğri büğrüdür yolu, çocuktum anlamadım.
Herkes Allah’ın kulu, çocuktum anlamadım.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Ağyar dostum göründü, gençlik başımda duman.
Aklım yerde süründü, gençlik başımda duman.
Ruhum çılgına döndü, gençlik başımda duman
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Önce iş, eş, aş derken, nasıl da geçti yıllar.
Ha bugün, yarın derken, nasıl da geçti yıllar.
Sonra yaparım derken, nasıl da geçti yıllar
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Emeklilik gelince, evine mahkûm oldun.
Kendini çok sevince, evine mahkûm oldun.
Çoluk çocuk gidince, evine mahkûm oldun.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Şimdi yaşlılık geldi, elin ayağın tutmaz.
Ağır başlılık geldi, elin ayağın tutmaz.
Ahir karşılık geldi, elin ayağın tutmaz.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Herkes böyle bir hayat, yaşar diye düşündün.
İnsan böylece rahat, yaşar diye düşündün.
Sonsuza kadar heyhat, yaşar diye düşündün.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Bebek, çocuk yaşında, ölenleri görmedin.
Taze, gençlik çağında, ölenleri görmedin.
Ömrünün baharında, ölenleri görmedin.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Yarın yaparım diyen, niceler pişman oldu.
Ekmeyip, tohum yiyen, niceler pişman oldu.
Nefsin zırhını giyen, niceler pişman oldu.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Ağladığın günleri, ne de çabuk unuttun.
Özlediğin dünleri, ne de çabuk unuttun.
İhlasla sevenleri, ne de çabuk unuttun.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Her arzun olsun diye, çırpınıp çalışırdın.
Ceplerim dolsun diye, çırpınıp çalışırdın.
Yerini bulsun diye, çırpınıp çalışırdın.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Hesaplar tutmadı bak, meğer dünya hayalmiş.
Dostların kurdu tuzak, meğer dünya yalanmış
Yârinden kaldın uzak, meğer dünya yalanmış.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Nasihat dinlemedin, ben bilirim diyordun.
Gerçekleri görmedin, ben bilirim diyordun.
Ömründe hiç sevmedin, ben bilirim diyordun.        
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Son nefesi vermeden, ne olur tövbe eyle.
Azrail’i görmeden, ne olur tövbe eyle.
Can boğaza gelmeden, ne olur tövbe eyle.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
Kabul olur pişmanlık, aşk ile Allah dersen.
Biter o an düşmanlık, aşk ile Allah dersen.
Olur kabir aydınlık, aşk ile Allah dersen.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
 
Ebu Fehim sözlerim, inan önce sanadır.
Yaş akıtır gözlerim, inan önce sanadır.
Şehadeti özlerim, inan önce sanadır.
    Kamil bir rehberi, bulursan bu meydanda.
    Kurtulursun sevdiğim, dünya denen zindanda.
 
                                            Yazan: Ebu Fehim
 
 
 
 
UNUTULMAZ İSİMLER
 
HARUN REŞİD: Hârun Reşîd, Abbasî halifelerinin beşincisidir. Muhammed Mehdî’nin oğlu, Cafer Mensûr’un torunudur. Kabri Tus şehrindedir. Kardeşi Mûsâ Hâdî vefât edince halife oldu. Babası zamanında iki defa Rumlarla harp etmiş, kahramanlık göstermiştir. Halife iken Ereğli’ye kadar aldı. 9 defa hac edip Mekke ve Medine halkına çok ihsanlarda bulundu. İlim ve sanat sâhiplerine değer verir, yardım ederdi. Çok âdil idi. Hârun Reşîd, 24 Mart 809 tarihinde Bağdat’ta vefât etti. Bugün onun vefat yıldönümüdür...
Halifeliği zamanında Fransız İmparatoru Şarl ile dostluk kurdu. Onunla mektuplaşır ve hediyeler gönderirdi. Gönderdiği, su ile işleyen bir saat, Avrupalıları hayrete düşürmüştü. O tarihlerde ilim ve teknikten haberi olmayan Avrupalılar, kendi kendine işleyen saati görünce, içinde şeytan var gerekçesiyle o şâheser saati kırmışlardır.
Hârun Reşîd’in hanımı Zübeyde Hâtun, Mekke-i Mükerreme’nin her yerine Ayn-ı Zübeyde denilen çeşmeler ve havuzlar yaptırmıştır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.