Müslüman Türk’ün gözyaşı asrı

A -
A +
Kâh Orta Asya, kâh Türkistan, kâh Tanrı Dağları, Balkanlar, Afrika ismini çok duymuşsunuzdur. Anadolu’yu mayalayan atalarımız, bu topraklara huzur ve sükûneti getirmek için Avrupa ortalarına kadar at sürmüşler, zaferlerine zafer koşturmuşlar. Asırlar yüzyılları böyle kovaladı. Asya bozkırlarında, çöllerde ve dünya denizlerinde Nizam-ı Âlem için ayaktaydık.
Bugün gözyaşı ve kanın eksik olmadığı Afrika ile Asya sahillerinde barbarların talanını önleyen, Endenozya’yı bir avuç denizcisi ile Müslüman yapan Osmanlı askeri ile Atlas Okyanusu’ndaki tebaamız aynı ağıtları söylüyor, gönül sesleri beraber çarpıyordu. Fakat son iki asır da çok ezildik. Güçsüz düştük, birbirimize yabancı hâle getirildik. Müslümanlar her yerde horlandı, zulüm gördü. Doğu Türkistan’da, Orta Asya bozkırlarında, Kırım’da, Kafkasya’da, Kuzey Afrika’da, Yemen çöllerinde, Filistin’de… Milyonlarcası, kendini dünyanın jandarması olarak görenler tarafından kırdırıldı, sefalete, açlığa mahkûm edildi.
Bir zamanlar, barışın hüküm sürdüğü bu coğrafyalar yerini elem ve kedere bıraktı. Gözyaşı dinmez, feryat-figan bitmez oldu. Çocukları yetim kalan, sınırın öbür tarafındaki evladını dünya gözüyle görebilmek için, saatlerce hudut kapısında, kızgın güneşin altında bekleyen çaresiz nineler ağlıyordu. Kısacası Türklük, Müslümanlık ağlıyordu. 
Ne var ki, düşman bizi bitirmek için verdiği mücadeleye rağmen sonumuzu getiremedi, yok edemedi. Emperyalist güçlerin husumeti bitti mi? Hiç bitmedi. Zira Müslümanları yeryüzünden silmeyi kendilerine ahdetmişler. Allahu teâlâdan niyaz ederiz ki, bize reva görülen bu çilekeş hayatın romanı yazılır, filmi yapılır. Belgeselleri çekilir ve tüm dünyaya bu milletin zulüm çektiği asır belgeleriyle anlatılır. Böylece gönlümüzde bir uhde olan makûs tarihimiz tozlu raflarda, kırık kalplerde kalmaz... Bir de dününü bilmeyen yarınını belirleyemez… Tarihini dilini dinini bilmeyen gerçek aydın veya münevver olamaz… Eğitim sistemimizi de bu hakikate göre şekillendirmeliyiz.
        Mehmet Can
 
 
 
ŞİİR
 
       MEŞHUR SONSUZLUK
 
Şairlik ki; bir çeşit beyinde sihirbazlık..
Kendi söylediğine yalnız kendi inanmak..
Aklında bilmeceler, sivri uçlu, karanlık..
Işıksız bir odada, uzak hâyâle dalmak..
 
Bir kelepçe takılır bu ruhuma her gece..
Ayın ışığı sahte, gece güneşten yoksun..
Her gece hâyâlimi kanatan keskin hece,
Şu fâni hayatımda niye bu kadar çoksun?..
 
Sonsuzluk özlediğim, sevdiğim tek doğruluk..
Yalanla dolu dünya, hâne olmuyor bana..
Aklımda içten içe büyüyen bir sarhoşluk..
Kavuşmak istiyorum, o söz edilen son'a..
 
Ruh yorgun, akıl bitik, hâyâl uzak, gün kesik..
Gayeler tereddütlü, düşünce çıkmaz sokak..
Sessizlik karanlıktan doğan bir kimsesizlik..
Gözyaşında saklı yol, niyet sonsuza varmak..
 
        Bir Asr'ın Asa'sı/Ahmet Sinan Arvas
 
 
UNUTULMAZ KELİMELER
 
SİLSİLE: Arapça kökenli olan bu kelimenin çoğulu “selâsil”dir. 1. Zincir, zincirleme olan şey. 2. Art arda gelen şeylerin meydana getirdiği sıra. 3. Soy sop, ocak. 4. Babadan oğula sıra ile yazılarak meydana gelen kuşak, soy defteri anlamlarına gelmektedir. “Silsile-yi aliyye” tamlaması da “aliyy” yüksek, büyük, necip, meşhur, ünlü kelimesinin bir araya gelmesiyle oluşan “meşhur soy”, “büyük silsile” gibi anlamlara gelmektedir. Tasavvufta (Silsile-i aliyye) yani yüksek silsile denilmiştir. (Silsilet-üz-zeheb) yani "altın silsile" de denir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.