Bilgi toplumu ve süreç yönteminin önemi -1-

A -
A +
Ülkemizde eğitim ve öğretim, maalesef süreç yönetimi ve denetimi üzerine kurgulanamıyor. Deneme-yanılma disiplininin adı “deneysel araştırma yöntemi” olsa da Türk insanı aileden aldığı bilgi birikimi ile bilgi toplumu kimliğini bir türlü kazanamıyor.
Bu nedenle politik taraftar olmaya meyilli akıl ile ölçüp tartmayı reddeden, bilgisizlik taraftarı bir toplum yığını, akıl ve irade kullanmamayı akıllık zannediyor.
Bilgi toplumu ülküsünden mahrum edilen Türk-İslam âlemi, tarihte çok büyük yıkım ve geriliğe maruz kaldı. Tüm zenginliğini zalimlere kaptırdı...
Öğrenmenin öğretmen ile yönetilmesi bir süreç yönetimi gibi görünse de aslında öğrenmek; istek, arzu, şüphe ve kendini ispat çabasıdır. Bilginin gücü sürekli yeniliğe uyum ile değer kazanır. Klasik öğretim ile öğretmen, rehber, bilgi kaynağı materyaller, doğal çevre, eşya ve varlık âlemi içerisinde kendi yerini ve geleceğini kurgulamak isteyen insan, her şeyden önce gözlemci ve müdahaleci olarak süreç yönetimine müdahil olmak durumundadır.
Emir verilmeden “doğru ve gerçeği” kendiliğinden sorun çözmede kullanma eğilimi olmayan, sorumluluk ve yükümlülükten kaçan, aklen ve ilmen yetersiz olan toplumlar geri ve edilgen çağ dışı kalmaya mahkûmdur. Bu toplumların kendisine ve çevresine faydası olmayacağı gibi zararı daha fazladır.
Bu toplumların temel yetersizliği, özgür düşünce ve eylem cesaretsizliğidir. Günümüz söylemi ile öz güven yetersizliğidir. Özellikle Doğu medeniyetinin otoriter ve tek merkezci erk birliğinde, bireyin çoğunluğa uyumu ve aykırılıktan korkuyor olması, fikir ve irade yoksunluğunu geleneksel karakter olarak duygulara kodlamaktadır. İradeden kaçış ve risklerde sürekli başkalarını sorumlu tutma psikolojisi tedavisi zor olan toplumsal korku ve endişelere dayalı bir hastalıktır.
Bu toplumların bireysel özgürlükleri irade gücü ile bütünleştirerek doğru ve yanlış ölçümünde cesaretle kullanma isteği ne yazık ki sanki anne karnında kırılmaya başlanıyor. Bebeklik, çocukluk ve gençlik çağında “her şart ve durumda şüphesiz itaat ve biat” emrine bilgisizce bağlanarak hayat kurgusunda emredicileri üstün bir dayanak olarak kabulleniyor.
         Cengiz Aslan/Araştırmacı
 
 
 
 
ŞİİR
 
    MALAZGİRT’TEN İSTANBUL’A
 
Tarihin defterinden, Malazgirt’i okudum.
Haçlının seferinden, Malazgirt’i okudum.
Selçuklu askerinden, Malazgirt’i okudum.
   Anadolu kapısı, bizlere açılınca,
   Kuruldu hak yapısı, ilim irfan saçınca.
 
Diyojen ordusunda, iki yüz bin er vardı.
Selçuklu ordusunda, elli bin nefer vardı.
Malazgirt ovasında, nice cengâver vardı.
   Tarih şahitlik etti, yaman bir kavga oldu.
   Diyojen esareti, Alparslan zafer buldu.
 
Beyaz kefeni giyen, Alparslan muzafferdi.
Kendini büyük gören, Diyojen zincirlendi.
Sonunda galip gelen, Allah’ı zikredendi.
   Tarihler yazdı bunu, yeni dönem başladı.
   Anadolu yurdunu, bizlere bağışladı.
 
Malazgirt zaferiyle, Konya da bizim oldu.
Kayılar seferiyle, Bursa’da bizim oldu.
İstanbul’un fethiyle, Avrupa bizim oldu.
   Dalga dalga ezanlar, dünyada okunuyor.
   Erenler ve dergâhlar, gönüle dokunuyor.
 
Adaletin erleri, kazandı zaferleri.
Kıskandı birileri, kıskandı seferleri.
Dünyanın namertleri, bölmek için bizleri.
   Türlü hile kurdular, yolları tuzak oldu.
   İçimizde durdular, kalpleri ırak oldu.
 
Fitneciler uyumaz, biliriz biz onları.
Fitneciler uslanmaz, söyleriz biz bunları.
Fitneciler dost olmaz, görürüz o sonları.
   Onlara vatan yoktur, kullanıp atan çoktur.
   Onlara kanan yoktur, kullanıp satan çoktur.
 
Tarihin defterinden, Malazgirt’i yaşadım.
İstikbal gayretinden, size bunu anlattım.
Onların nefretinden, onlar için utandım.
   Biriz birlik oluruz, yaman şamar vururuz.
   İşgal olsa yurdumuz, sanmayın ki dururuz.
 
Malazgirt’ten geliriz,  Konya’da yumruğumuz
Bursa’dan sesleniriz, İstanbul’dur yurdumuz.
Avrupa’yı bekleriz, yüz milyonluk ordumuz.
   Bizleri denerseniz, sonunda inlersiniz.
   Sanmayın yenersiniz, maziyi bilmezsiniz.
 
Ebu Fehim hamasi, duygularla konuşmaz.
Hakikattir gür sesi, hainlere inanmaz.
Kucaklıyor herkesi, bunu kimse yapamaz.
   Anadolu vatanım, Ayyıldız’dır bayrağım.
   Dalgalansın sancağım, ayırmasın Allah’ım.
              Ebu Fehim
 
 
UNUTULMAZ ESERLER
 
 
KÂMÛS-I TÜRKÎ:  Şemseddin Sami’nin Türk dili ve Türk milliyetçiliği bakımından en önemli eseridir. Kâmûs-ı Türkî büyük Türkçe lügat kitabıdır. 1574 sayfa tutarında olan ve üç sütun üzerine tertip edilmiş bulunan bu kamusta (sözlükte) Türk dilinde kullanılan Türkçe, Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca, Fransızca bütün sözleri bir araya toplamaya çalışarak, lisanımızın en zengin lügat kitabını telif etmiştir...
Bu eserde Türkçe kelimelere verilen yer ve değer bilhassa dikkati çeker. İçinde; Arapça ve Farsçadan alınmış birçok kelime bulunduğu hâlde, eserine, “Kâmûs-ı Osmânî” yerine “Kâmûs-ı Türkî” diye isim koyuşundaki sebep; “Dilimizdeki kullanılan kelimeler hangi lisandan gelmiş olursa olsun gerçekten kullanılan ve bilinen kelimelerse onları, tamamıyla Türkçe kelimeler arasında saymak lâzımdır” görüşüdür. Osmanlı tabirinin sâdece devlet unvanı olduğunu ileri sürerek, dilde Osmanlıcayı kabul etmez. O günkü dile Lisan-ı Osmânî yerine Lisân-ı Türkî terkibi kullanır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.