Ekmek arası bir hayat...

A -
A +
  Hayatımız “ekmek arası” oldu desek abartmayız. Yarım ekmek döner, pide döner, hamburger, dürüm, tost vs. moda oldu sulu yemekle beslenme neredeyse yok oldu…  Damak tadı, lezzet meselesi de değil… Artık insanlar sofrada yemek yemeye vakit bulamaz oldu… O kadar ki oturup şöyle aheste bir şekilde yemek yeme faaliyeti günümüzün çağa yetişmeye çalışan insanına vakit kaybı gibi geliyor… Özgür insanların hemen hepsi bilerek bilmeyerek günümüz insanlığına sunulan yeni beslenme düzeninin de yörüngesine girmiş… Ayakta beslenme… Hızlı hızlı çabuk çabuk beslenme… Fastfood türü beslenme… Rahat, çabuk, pratik ve de çok lezzetli… Sonra? Nedir bu acele? Nereye böyle? Dünyayı kurtaracaksın sanki… Sen daha ekmek arası bir hayattan kendini kurtaramıyorsun da dünyayı nasıl kurtaracaksın? Hele işinin çokluğundan dem vurup da hem yürüyüp hem yiyenler yok mu, şaşırmamak elde değil. Burada kimseyi suçlamak istemiyoruz. Özellikle de büyük şehirlerde yaşayanların kalabalıklar arasında kendi kafasına göre yaşayabilmesi imkânsız gibi… Kalabalıklar içinde bir nesne kalmaya mecbur bırakılmışız… Kaç zamandır midesine çorba girmemiş nice genç sayabiliriz… Bir aydır yoğurt yememiş insanımız az değildir. Sulu yemeğin tadını unutanlar bile vardır… Hayatımız ekmek arası oldu inanın. Ama sorsanız o kadar çok acelesi varmış gibi ekmek arası beslenen insanımız meğer aslında eskiye göre çok hareketsiz bir hayat sürüyormuş. Az hareket ediyormuşuz. Hadi biraz daha samimi olalım, laf aramızda kimse duymasın, çok yiyor az hareket ediyormuşuz. Öyle ki yerimizden kıpırdamak bile istemiyormuşuz… Bu ayaklarımız var ya bizi dava etse kesin yürütmemekten mahkûm oluruz… Aslında hepimiz medeniyetin mahkûmuyuz. Sabah kalkmamızdan gece yatmamıza kadar ne dinleyip ne izlediğimize, neleri sevip nelerden nefret etmemiz gerektiğine kadar ve ne yiyip ne içmemiz nasıl beslenmemiz gerektiğine kadar bağımlı olduk… Yine de Allah ağzımızın tadını bozmasın…           Gülseren Kumaş-İstanbul       ŞİİR        Mişli mışlı zamandayız   Yürekleri donduruyor, Mişli mışlı zamandayız. Sanki çocuk kandırıyor, Mişli mışlı zamandayız.   Uyduruğun tam anası, Ne mantık var ne manası, Sanki yalan makinası, Mişli mışlı zamandayız.   Gelecekmiş gidecekmiş, Yapacakmış edecekmiş, O herkese yetecekmiş, Mişli mışlı zamandayız.   Doğru yoldan çıktık gibi, Ne var ise yıktık gibi, Her şeylerden bıktık gibi, Mişli mışlı zamandayız.   Nöbetçi der; dost bağında, Bülbül ötmez otağında, İletişimin çağında, Mişli mışlı zamandayız.        Nöbetçi Şair (Şahin Ertürk)     TARİHTEN BİR YAPRAK   PREVEZE DENİZ ZAFERİ: Osmanlı donanması ile müttefik Haçlı donanması arasında 4 Cemâziyelevvel 945’te (28 Eylül 1538) meydana gelen Preveze Deniz Muharebesi, Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetini kesin olarak belirlemesi bakımından büyük öneme sahiptir. 4 Cemâziyelevvel (28 Eylül) günü Andrea Doria, kendisi savaş taraftarı olmamakla beraber topladığı savaş meclisinin kararı gereği savaşmak üzere geri geldi ve onları karşılamak üzere Osmanlı donanması da sıra hâlinde müttefik donanmasına doğru ilerledi. Preveze Deniz Muharebesi’nin kazanılmasında Barbaros’un taktiği yanında donanmadaki gemi cinslerinin de etkisi olmuştur. Hıristiyan dünyası Preveze Deniz Muharebesi ile Akdeniz’deki hâkimiyetini kesin biçimde kaybetti (Braudel, II, 152, 176). Preveze Hristiyan devletleri için olduğu kadar Osmanlı Devleti denizciliği için de bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar esas olarak bir kara devleti olan Osmanlılar tam anlamıyla deniz siyasetinin içine girdiler. [İdris Bostan-TDV İslam Ansiklopedisi]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.