Soru belli, ya cevap?

A -
A +
Herkesin kendine sormaya cesaret edemediği o soruyu soranlara saygı ve hürmetlerimle soruma geliyorum. Konu: “Ne olacak bu gençlerin hâli?”
Bu suale bakınca bütün suçun gençlerimizde olduğu gibi bir durum ortaya çıkmıyor mu? Yani taraflar gençler için her şeyi tam yapıyor ancak bir türlü bizim istediğimiz gibi olmuyor. O zaman şu sorulmalı: Acaba taraflar yani ana-babalar toplum vs. yapmaları gerekenleri tam manası ile yapıyor mu? Yapıyorsa neden netice alınamıyor? Evet ortada bir arıza var ve maalesef bu hususta bir de sosyal medyanın açtığı yaraların nasıl kapanacağı başlı başına büyük bir mesele. Bu hususla alakalı bir misalle “peki ne yapabiliriz?” sualine küçük bir cevap olması adına bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
Ebu’l Vefa hazretlerine atfedilen bir hikâye vardır. Yaşadığı mahallede muhteremin çocuğu eline aldığı iğne ile sakaların su kırbalarını delmektedir. Ancak mahalleli “Vefa hazretlerine ayıp olur” diye bir müddet ses çıkarmazlar. Lakin işi dayanılmaz noktaya gelince usulünce bildirirler. Tabi Ebu’l Vefa hazretleri çok üzülür. Ne yapar hemen çocuğunu mu çağırır hayır. Hanımını çağırır ve “hanım böyle bir durum var acaba ne hata yaptık da bu çocuk bu suçu işlemektedir bir kendimizi bir yoklayalım bakalım.” Hanımı “olur bey” der. Bir müddet sonra Şeyh Ebu’l Vefa hazretleri “hanım ben bir şey bulamadım” deyince hanımı “bey ben galiba buldum” der. Çocuğa hamileyken bir komşu evinde bir tabaktaki portakalları görünce canım çekmiş ama istemeye de utanmıştım. Ev sahibi odadan çıkınca yakamdaki iğneyi portakala batırıp birkaç damla portakal suyu emerek içmiştim. Hanımı bunu anlatınca Şeyh Ebul Vefa: “Aman hatun, hemen o komşuya git, olanı biteni dosdoğru anlat ve ondan helallik dile!” der. Kendi de sakaları çağırarak hepsinin parasını ödeyip haklarını helal etmelerini ister. Çocuğa da yaptığının yanlış bir şey olduğunu anlatır. Nihayet çocuk, bir daha çivili sopa ile su tulumlarını delmez...
Bu hikâyedeki gibi toplum olarak bütün meselelerimizde çözümü asıl nerede arayacağımızı bilirsek Hak bize daima doğruyu gösterecektir.
     Ahmet Tunahan-Eğitimci
 
 
 
ŞİİR
 
        Yokluğumla varım
 
Bir rüzgâr eser göklerden dağlara,
Dağlar ki şahittir bu yalan hayata.
Rüzgâr yüreğime dokunan nefestir;
Görmediğim hayattan bir sestir...
 
Hayat, hakikat içinde bir küçük hayal
Hayal ki hakikate bir iz var...
Varmak için hakikate
Hilkati bilmek gerek nedir gaye!
 
Hilkati bilenler bilirler kendini,
Kendini bilenler bildiler Rabbini.
Rabbin ki her nefesin Sahibi,
Peki nedir bu varlık hasbihâli!
 
Yok olmadan var olunmaz,
Varlığa yokluksuz iz bulunmaz.
Hakikatte var olan tektir,
Onsuz hiçbir şey varlıkta durmaz...
 
    Fatih Toprak (Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)
 
 
 
TARİHTEN BİR YAPRAK
 
RODOS ADASININ FETHİ: Kânûnî Sultan Süleyman Han, Rodos Şövalyelerinin elindeki Rodos ada ve şehrini 29 Aralık 1522’de ele geçirmiştir. Fethi için birçok seferler düzenlendiyse de muvaffak olunamadı. Fâtih Sultan Mehmed Han zamanında fethe yaklaşıldı ise de yine muvaffak olunamadı (1480). Cem Sultan’ın Rodos şövalyelerinin eline geçmesi, onları daha da azgınlaştırdı.
Bayezid Handan sonra tahta geçen Yavuz Sultan Selim Hanın Mısır’ı fethetmesiyle Rodos’un önemi daha da arttı. Anadolu’dan Mısır’a giden deniz yollarının emniyetinin tam olarak temin edilmesi artık kat’î bir zaruret hâlini almıştı. Yavuz Selim Han bu maksatla hazırlıklara girişilmesini emretti. Ömrünün vefa etmemesi yüzünden, Rodos’un fethi oğlu Kânûnî Sultan Süleyman Han'a kaldı. Kânûnî, Belgrad’ı fethettikten sonra, Avrupalıların kendi içişleriyle uğraşmalarından da istifade ederek, Rodos’u fethetmeye karar verdi ve fethi 20 Aralık 1522’de gerçekleştirdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.