Z kuşağı mı internet nesli mi? -2-

A -
A +
Kendi rahatı bozulmasın diye kontrolsüz bir şekilde çoğunun eline bilgisayarı, tableti, akıllı telefonu tutuşturan ebeveynler, evladını sanal âlemde dolaşan gerçek vampirlerin insafına terk ettiğini artık anlamalıdır. Eskiden sapıklar, sokakta buldukları yalnız ve sahipsiz çocuklara musallat olurlardı. Şimdilerde ailenin içine kadar girmiş, evin içinde oda oda gezip çocuklarımızı kandırmaya aldatmaya ve kötü yollara sevk edebilmekteler. Birileri de “Z kuşağı” diyerek, yapacak bir şeyin olmadığını telkin ederek savunma ve mücadele mekanizmamızı yok etmeye çalışmaktadır.
Aslında konu Z kuşağı sorunu değildir. Z kuşağı diyerek her zamanki kolaylıkla sorumluluğu üzerinizden atamayız. Esas sorun, değişen dünyaya ve içinde bulunduğumuz dijital çağa uyum konusudur. Köyünden bir kez bile çıkmayan insanın bütün dünyayı dolaşabildiği bir dünyadan söz ediyoruz. Her şey avucumuzun içinde... Maalesef bu yeni asra birey ve aile olarak, en önemlisi de eğitim ve kültür anlamında hazırlıksız yakalandık. Yüzyılın ortalarında yoğun göçlerle bozulan sosyal yapı ve toplumsal normların yerine bireyi ve toplumu bilinçlendirecek eğitim ve kültür hamlelerini yapamadık. Bu konuda en büyük görev ve sorumluluk şüphesiz Millî Eğitim, Gençlik ve Kültür Bakanlıklarına düşmektedir. Zira bugünün çocukları maalesef anne babalarını göremeden büyümek zorunda kalmakta, gerçek hayattan çok sanal âlemde yaşamaktadır. İlk önce ve her şeyden önce ve bir an önce millî ve insanlara umut ve gelecek vadeden bir eğitim sistemi kurulmalıdır. İnsan “mana” demektir. Ailenin fonksiyonlarını yeterince yapamadığı günümüzde çocuklara ve nesillere sahip çıkma görevi bizzat devletin görevidir. Devlet, anaokulundan başlayıp planlı ve sistemli bir dinî ve millî değerler eğitimi hamlesini başlatmalı, dijital çağın peşinde sürüklenmek yerine, onu yönetmeyi bilmelidir.
İnternet ve sosyal medya kullanmakla, selfie çekip, emoji atmakla Z kuşağı filan olunuyorsa bugünün yetişkinleri de kuşak atlamış, Z kuşağına terfi etmiş demektir!..
          İdris İspiroğlu
 
 
 
ŞİİR
 
  Aklımızdan düşenler
 
Eli boş geldik cihana,
Bir küçücük yavrucak;
Meleklikten şeytana,
Dönüştü güzel ahlak.
 
Gelişte de bir sır var.
İmtihan, şeceremiz,
Nefis; imanı boğar,
Ne olacak hâlimiz?
 
Hiç gönlümüz doymuyor,
Mala tamah birikti.
Bu pervasız vaziyet
Ne sondu ne de ilkti.
 
Ne gidenden haber var,
Ne kalanda var bir gam.
Kalana üç gün "ağıt",
Gidene feryat figan
 
Her günümüz aynı
Sanki bir seyr ü sefer
Giden gelmiyor ki hiç
Vakit bizde bu sefer…
 
       Mikail Köseoğlu
 
 
 
 
GÜZEL YURDUMUZ
 
BOZDOĞAN KEMERİ: İstanbul'da Şehzadebaşı ile Fatih arasında, Aksaray'dan Unkapanı'na giden yolu kesen ve Kırkçeşme Kemeri veya Valens Kemeri diye de anılan su kemerinin adıdır. Kemer, Bizans İmparatoru Valentius devrinde tahminen 364-378 yılları arasında su deposu için yapılmıştır. Amacı Bayezid ile Fatih semtleri arasındaki çukurun ortadan kaldırılarak şimdiki üniversitenin bahçesindeki büyük havuza su depolamaktır.
Osmanlılar devrinde, Fatih Sultan Mehmed zamanında Eski Saray ve Kırkçeşme Mahallesinin su ihtiyacını karşılamak için bazı değişikliklerle tamirat yapıldı ve Halkalı sularının nakli işinde kullanıldı. Bugün kemerin aşağı yukarı 800 metrelik bir kısmı ayaktadır. Kemer açıklığı 4 m, ayak kalınlığı 5,70 metredir. Birinci sıranın kemer ve ayakları kesme taş ikinci sıra ise moloz taşlardan meydana gelmiştir. İkinci sırada dördüncü ve yedinci taş sıraları demir kenetlerle birbirine tutturulmuştur.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.