Sınırlarımız-2

A -
A +
 
Soyut (mücerret) anlamda sınır nedir? İnsanın mahrem alanı dediğimiz, sadece samimi olduğu kişi ya da yakınlarının girebildiği alan olarak tanımlayabiliriz. İnsanların, bilhassa çocukların, tanıdığı/tanımadığı kişilerden gelebilecek tehlikeleri bertaraf edebilmesi, tepki göstermesi (bağırmak, polis ya da büyüklerden yardım almak vs.) o sınırı koruması anlamına gelir. Yine, birçoğumuzun “kırmızı çizgilerim” dediği, çok sert tepki gösterebildiği konuları da kişisel sınır olarak tanımlayabiliriz. Örneğin, bir kişinin tuttuğu spor takımı aleyhine konuşulunca sinirlenmesi, o kişinin kırmızı çizgisidir. Yine bir iş yeri sahibinin en ufak bir geç kalmada bile maaştan kesinti yapması ve bunu tavizsiz uygulamak gibi bir prensip sahip olması, o patronun kırmızı çizgisidir.
Kişisel anlamda sınırlarımızı korumanın bir diğer yolu, reddetme, yani "hayır" deme becerisi kazanmaktır. Örneğin, bir gencin, kendisini sigara, alkol, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara sevk etmeye çalışan arkadaşlardan koruyabilmesinin yollarından biri, bu tarz bir teklifle karşılaştığında kesin bir dille “hayır” deyip reddetmesi, ısrar hâlinde aynı netliği sergilemesi, hatta ve hatta arkadaşlığını bitirmesidir. Bir iş yeri sahibinin kesinlikle işten erken çıkmaya izin vermemesi; “bugün erken çıkabilir miyim?” diyen personelini kesin bir dille reddetmesi ve ısrar hâlinde bile geri adım atmaması da buna bir örnektir...
İnsanların bizimle ne derecede samimiyet kurabileceği, laubalilik derecesi, bizimle hangi konuları konuşup konuşamayacağını ilk başta koyacağımız tavırla belli olur. Yine ”haddini aşmak” deyimi, bir insanın tahammül edebildiği davranışlardan öteye gidip o kişiyi sinirlendirmesi anlamında kullanılır. “Had safhada” ya da “diz boyu” deyimi ise hoşa gitmeyen bir durumun tahammül derecemizi zorlaması anlamında kullanılır. Örnek olarak “görgüsüzlük had safhada” gibi… Şu hâlde, hem somut (müşahhas) hem de soyut (mücerret) anlamda, sınırlarımızı korumak önem arz etmektedir...
            Burak Elitez-Balıkesir
 
 
 
ŞİİR
 
                GEL
 
Gittin de gelmedin vefasız yârim,
Baldıran ağusu içtiğimde gel,
Bilmem ki kalbinde var mıydı yerim?
Hevesim kursağa kaçtığında gel.
 
Yıllar oldu hayal bile kurmadım,
Allah bilir, bilerek kalp kırmadım.
Yoksun diye eve köye sığmadım,
Gök kubbe üstüme göçtüğünde gel.
 
Kalbin mermer midir, yoksa ki taştan?
Yaza eremedim, çıkıp da kıştan.
Mutlu ol yine de, dilerim Hak'tan,
Kurumuş çiçekler açtığında gel.
 
Gıyabî sararıp soldu böylece,
Sevdadan divane oldu böylece,
Ömür değirmeni döndü haylice,
Salım musalladan geçtiğinde gel.
             Mustafa Özkahraman
 
 
 
KELAM-I KİBAR KİBAR-I KELAMEST
(Büyüklerin sözü, sözlerin büyüğüdür)
 
“Muhabbet, sevgi üç şartı beraberinde getirir. Bu üç şartı yerine getirmeyen hiç kimse, seviyorum iddiasında bulunmasın! Birincisi; sevdiği kişinin sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. İkincisi itaat edecek. Buradan girip oradan çıkmayacak. Üçüncüsü; Onun yolunda olacak, yani bir Ehl-i sünnet âliminin yolunda yürüyecek...
İnsanın yaptığı amellerin, ibadetlerin kabul olup olmama ihtimali vardır. Yaptığı ibadetlerin Allahü teâlâ katında kabul edilip edilmemesinde elbette ki şüpheler var ama birine yemek yedirirse vallahi de billahi de kabul olur. Hiç şüphe yoktur...”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.