Felakete sürükleniyoruz

A -
A +
 
Terör, dış tehditler falan tamam da…
Asıl tehlike içimizde…
Hem de hayatımızın tam merkezinde.
Çöküyoruz, farkında mısınız?
           ***
Her toplumu var eden, ötekilerden farklı kılan keskin çizgiler var.
Japon’u İngiliz’den, Alman’ı Rus’tan ayıran…
Bunların pek çoğu yazılı değildir bir yerlerde, yaşanır sadece.
Aile yapısıdır, ahlaki duruşudur, toplumsal dayanışmasıdır, dinî ve kültürel değerleridir, toprağına ve üzerinde yaşayanlara bağlılığıdır mesela her birini farklı kılan.
Bizi de öyle.
           ***
Refah seviyesindeki değişim, teknolojik gelişmeler gibi pek çok sebep işte yazılı olmayan bu kuralları değiştiriyor en fazla…
Hep neyle övünüyorduk?
Güçlü aile bağlarımızla…
Şimdi nereye sürükleniyoruz?
Bireysel yaşamaya.
Yani…
‘Bana kimse yük olmasın, herkes başının çaresine baksın’ noktasına gidiyoruz hızlıca.
Artık babalar evlatlarına, evlat babasına ya da kardeşler, akrabalar birbirine destek olmuyorsa…
Ortada ne aile bağı kalmıştır, ne de dayanışma.
           ***
Günümüzde, düşük gelirli bir eşle evlilik yapsa dahi, kaç kız kayınvalidesinin evine gelin gitmeye razı olur, bir düşünsenize.
Tek derdimiz bu olsa gene neyse…
Bir de gelirimizin çok üstünde bir lüksü yaşama hırsı var ki, asıl sıkıntı orada.
‘Hele bir başımızı sokacak yuva kuralım, gerisini ufak ufak el birliğiyle tamamlarız’ diyecek olsanız, kimse kız vermez bile.
Bunlar, çok değil, daha annelerimizin zamanında çok normal karşılanır bir durumdu oysa.
Nişan-düğün derseniz, kraliçelere, prenslere layık olacak.
Haftalar öncesinden özel dans kursları alınacak.
Bir süs, bir şatafat ki, sorma…
Beş yıldızlı balayına falan gelemedik daha.
E bu bir de her yıl tekrarlanacak!
Kışı başka, yaz tatili başka.
Bodrum’da deniz, Uludağ’da kayak yapmadan hayat mı olur Allah aşkına?
           ***
Bunun daha cep telefonu var, haftada en az bir defa dışarıda yemeği var, arabası var, banka kredi verirse ev alması var…
Var da var, sen yeter ki paradan haber ver.
Şöyle bir bakın, kredi çekmeden, kredi kartlarını şişirmeden hayatını devam ettirebilen var mı etrafınızda?
Sürekli ötelediği borçla, gösteriş yarışına girmiş aileler yok mu mesela?
Hem de tonla…
Sonra bu ne getiriyor?
Bunalım.
Artan vakalara bakın…
İlk sırada boşanma.
Ötesi…
Çıldıran kocaların işlediği kadın cinayetleri, intiharlar, ailesini topluca katleden babalar.
Allah muhafaza!
           ***
Bu millet ne yokluklar gördü, toplu aile intiharları o zaman patlamadı da, şimdi niye bunlar oluyor?
Sebebi yukarıda saydıklarımda.
Binlerce yıllık toplum kültürünü, ‘ayağını yorganına göre uzat’ gibi atasözleriyle özetlenmiş ilkelerini, seni sen yapan bütün değerlerini bir tarafa bırakıp, başkalarının empoze ettiği popüler kültüre ayak uydurmaya çalışırsan…
Kendi gerçeklerini bir yana bırakıp, özenti veya ‘başkaları ne der?’ baskısı altında hayat sürdürmeye kalkışırsan…
Bunların hepsi olur ve hep olacaktır.
Başka toplumlardan kopyaladığın yazılı kanunlar da hiçbir işe yaramayacaktır.
 
 
*****************
 
Başlarım sizin FETÖ sevdanıza
 
Bir gecede 250 şehit vermişken…
Siviller tankla ezilip, üzerlerine kurşun yağarken…
Kendi helikopterlerimiz, uçaklarımız düşman adına tepemizde uçarken…
Kahraman polislerimiz, Meclis’imiz o uçaklardan bombalanırken…
Milletçe “Ya öleceğiz ya da vatan elimizden gidecek” mücadelesi verirken…
İş birlikçi hainler, ülkemize ait helikopterle Yunanistan’a kaçarken…
Devletimizin başındaki lidere millet siper olup, hainlerin elinden kurtarırken kim hangi saftaydı, sonra çıktı ortaya.
           ***
O gece müezzinleri susturmak için cami basanlar, daha darbe sabahı başlamıştı yaygaraya...
Neymiş efendim, köprüdeki askerler linç edilmiş.
Bir propaganda ki sormayın…
Üstüne üstlük ‘askerlerin kafasını kestiler’ gibi yalanlarla.
Bunlar, bir de ‘irticacı’ FETÖ’ye karşıydılar güya.
Sonrası…
Malum, kontrollü darbe iftiraları ile FETÖ’yü aklama gayretleri.
Bunlara bir de AK Parti içinden görünenlerin verdiği destek var.
O gün bugündür FETÖ’yü ve itlerini devletin elinden kurtarmaya çalışıyorlar.
Maalesef ki, kısmen başarıyorlar da…
           ***
15 Temmuz işgal girişiminden İstanbul’u canını ortaya koyarak kurtaran isim, Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan geçenlerde çok önemli ikazlarda bulundu.
Yoğun gündemin içinde kaybolup gittiği için buradan tekrarlamak boynumuzun borcu.
Şunları söyledi Çalışkan;
  • Köprü (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) için çok net söylüyorum. Bunu da birtakım mahkemelerin verdiği karara rağmen söylüyorum. Oradan, olaydan, köprüden beraat eden insanlar var. Mahkeme kararına saygımız ayrı bir şey ama, benim şahit olduğum, gözlerimle gördüğüm, bu memleket ve vatan sevgisinden dolayı söylemem gereken bir şey var; oradaki hiçbir asker masum değil.
  • Akşam 22.00’den sabah 06.00-07.00’ye kadar bir süreden bahsediyoruz. Şimdi kimi zorla bir yere getirirseniz getirin bir saat tutabilirsiniz, üç saat tutabilirsiniz ama 8-10 saat o kurşunların arasında tutamazsınız.
  • Köprüde saatlerce, ‘Bu emri verenler hesap verecek. Bunların kurtuluşu yok ama siz fakir fukaranın çocuğusunuz, lütfen teslim olun. Bakın bunun sonu yok, bundan zarar göreceksiniz’ şeklinde anonslar yaptık ama, ateş etmeye devam ettiler.
  • Bir örgüt düşünün ki 14 yaşında bunları alıyor, 44 yaşına kadar 30 sene her hafta format atıyorlar. DEAŞ’ın iki yılda yaptığı işi 30 yılda yapan disiplinli bir örgüt var. Bunlarla mücadele etmek o yüzden çok zor. Diğeriyle mücadele ediyorsunuz, 3-5 yıllık bir eğitimi, bilgi birikimi veya destek var. Ama bunlar 30 yıl, 25 yıl, 20 yıl ve sizi de bırakmazlar. Gün gün, saat saat sizi takip ediyorlar.
  • Ben bu sıkıntının tamamen ortadan kalktığını, ‘Rahatız artık bunların gücü yok’ denilebilecek durumda olunduğunu hiç düşünmüyorum. Öyle bir kök salmışlar ki budayın budadığınız kadar, altta bir kök var.
           ***
O gece olan-bitenin en yakın şahidi söylüyor bunları.
Ve bu tehdit devam ederken, 15 Temmuz gibi bir büyük ihanet ortada dururken, kim ki FETÖ’yü aklamaya, kurtarmaya, ağız birliği etmeye çalışıyorsa benim gözümde haindir, alçaktır.
Kim olduğunun, hangi görevde ya da görüşte olduğunun da zerrece kıymeti yoktur.
 
 
************
 
Profesyonel işi
 
İki ay önce yazmıştım…
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ikinci seçimde daha yüksek oyla koltuğa oturunca, İBB Başkanı İmamoğlu’nun kendisini dinlemez olduğundan bahsediyormuş etrafına.
Hatta Genel Merkez’e şikâyet etmiş.
Bunları okumuştunuz.
Geçenlerde kavga su yüzüne çıktı.
İmamoğlu’nun, seçim kampanyasını yöneten Necati Özkan’ın hazırladığı ‘Kahramanın Yolculuğu’ kitabını yazdırmasına sinirlenen Canan Kaftancıoğlu, şöyle bir tweet attı;
“Kahramanın hikâyesi diye kendilerini kahramanlaştırmaya çalışan profesyoneller bilsinler ki; yalan yanlış verilerle Genel Merkez iradesinin, CHP örgütlerinin ve İstanbul ittifakının emeğine kimse saygısızlık edemeyecektir!”
Yani Kaftancıoğlu, belediye başkanına “Seni o koltuğa çalıştığın ‘profesyoneller’ değil, HDP ile kurduğumuz ittifak ve örgütümüz oturttu” diyor kısaca.
Mevzu tam alevlenmişti ki, profesyoneller devreye girdi.
Herkes yaptığı işin törenini yapar, İmamoğlu yapmayacağına tören düzenledi.
Seçim öncesi atık su arıtma tesisleri yapma vaadi olmasına rağmen, Haliç’i riskten kurtaracak bir tesisi ‘yapmamayı’ vadetti.
Hem de bunu çevre için yaptığını, yaprakların bile kendisine teşekkür ettiğini söyleyerek.
“Bu nasıl olabilir?” diye herkes bu mevzunun üzerine çullanınca, Kaftancıoğlu’nun sözleri unutuldu, gitti.
Canan Hanım, gördünüz mü profesyonelliği!..
 
 
************
 
Duayı kendisi istememiş
 
İstismardan beslenen sözde Atatürkçüler “Hutbelerde niye Atatürk’e dua edilmiyor?” yaygarası yapadursun, onlara cevap niteliğinde çok çarpıcı bir belge çıktı arşivden.
İmzaladığı 5 Mart 1924 tarihli kararname ile hutbelerde adından bahsedilmesini bizzat Atatürk yasaklamış.
Yeni Şafak’tan Yasemin Asan’ın haberine göre; Devlet Arşivleri Başkanlığı’nda kayıtlı söz konusu kararnamenin gerekçesi, 3 Mart 1924’te Meclis’te kabul edilen 431 sayılı kanunda.
Yani, sözde Atatürkçülerin bir türlü anlamak istemedikleri şu ki; Atatürk Anıtkabir’den kalksa önce bunları Ege’ye dökecek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.