Ayasofya'nın ruhuna vurulan kilit n'olacak?

A -
A +
 
Yarın 86 yıllık özlem sona eriyor.
CHP Genel Başkanı ve CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, Diyanet'in Ayasofya'da ilk cuma namazına katılma davetini reddetmiş.
Bu tavrı alacakları, Ayasofya'nın açılışına karşı Yunan medyasına yaptıkları açıklamalardan ve Fatih'in türbesinde yaptıkları edepsizlikten belliydi zaten.
CHP, ilk namaz yerine, Ayasofya Camii'ne kilit vurduran, başkentliği İstanbul'dan Ankara'ya taşıttıran, böylece İstanbul'un fethinin içini boşaltıp, Bizans'ı yeniden canlandırmayı arzulayan Lozan'ın 97. yılını kutlayacakmış.
İsabet olmuş...
Geçen hafta da 15 Temmuz'un yıl dönümünde TBMM'deki törenlere katılmamışlardı.
Herkes olması gereken yerde yani!
​             ***
Gerçekler çırılçıplak ortada, CHP'yi daha fazla konuşmanın anlamı yok.
Problem, günden güne kan kaybeden mütedeyyin kesimde...
Bir yanda Ayasofya'yı yeniden ibadete açıyoruz diye sevinirken, öbür tarafta tartıştığımız konulara bakın...
Gençleri giderek artan bir hızla CHP zihniyetine kaptırıyoruz.
Okullarımızda verilen "Lozan'ın eseri" tarih eğitimini masaya yatırıp, artık çocuklarımıza şu işin doğrusunu anlatalım demiyoruz.
Sadece günübirlik tartışmalar yapıyor, icraata gelince yan çiziyoruz.
Çünkü, burası da en az Ayasofya'yı ibadete açmak kadar "tehlikeli" bir alan.
​             ***
Hatırlar mısınız; Türk Tarih Kurumu 'hain damgası' vurulan Sultan Vahdettin Han ile ilgili gerçekleri tartışmak üzere 2015'te sempozyum düzenlemek istemiş, ancak sadece dokuz tarihçi başvurunca iptal edilmişti.
2014-2015 arası sadece bir yıl Türk Tarih Kurumu Başkan Vekilliği yapan Prof. Mehmet Ali Beyhan, bu duruma "Ne yazık ki Sultan Vahdettin tarih dünyasında hâlen mayınlı alan olarak görülüyor. Tarihçiler kendi rahatlarının bozulmasını istemiyor. 'Eleştiri alır mıyım, kadro sıkıntısı yaşar mıyım?' endişesi taşıyor" sözleriyle isyan etmişti.
Bu, O'nun başkanlık görevindeki son açıklaması oldu zaten.
Şimdi o koltukta oturan Başkan kendi işini bırakmış, hem de 15 Temmuz'un yıl dönümünde darbeye karışan FETÖ'cüleri affetmekten bahsediyor.
​             ***
Bir diğer büyük meselemiz; din!
FETÖ gibi abuk sabuk, hatta sapık örgütlenmelerle "kasıtlı olarak" kıskaca alınan din eğitimimiz de tarumar hâlde.
"28 Şubat bin yıl sürecek" diyorlardı ya hani!
Aslında tam da öyle...
Amaç aynı, figüranlar değişti sadece.
Herkes kafasına göre bir yol tutturmuş, dini o tarafa çekiştiriyor.
Bu başıbozukluğun başını da ilahiyatçılar çekiyor.
Elbette bunların "kasıtsız yapılmadığını" düşünenlerdenim.
28 Şubatçıların, FETÖ'nün yapmak istediği "içi boşaltılmış din" projesini şimdi bu eller yürütüyor.
Sözde din adına konuşanlardan birinin dediği ötekini tutmuyor, hiçbir altyapısı olmayan gençlik hızla dinden uzaklaşıyor.
Zaten istedikleri de bu değil miydi?
​             ***
İşte bu keşmekeşin, bu hazin tablonun ortasında Ayasofya'yı ibadete açıyoruz.
Yanlış anlaşılmasın, asla küçümsemiyorum.
Ayasofya'nın yeniden cami statüsüne kavuşması ve Müslümanlarla kucaklaşması elbette çok ama çok önemli...
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, bize bu sevinci yaşatanlara ne kadar teşekkür ve dua etsek az.
Lakin, benim dertlendiğim nokta başka...
Değil 86 yıl, bin yıl geçse de üzerinden Ayasofya yine Ayasofya...
Peki, 86 yıl öncesine kadar orada namaz kılan Müslüman ahali ile bugünkü ahali aynı mı, onu sorguluyorum.
Ayasofya'ya Lozan zulmünü sona erdirirken, orada namaz kılacak toplum üzerinde Lozan'la başlayan büyük tahribatı nasıl onaracağız, buna dikkat çekmeye çabalıyorum.
​             *** 
Önceki yazımda, cemaat tartışmasıyla toplum üzerinde oynanan kirli oyunu izah etmeye çalışmıştım.
Maalesef günümüzde Ayasofya açılıyor diye sevinen kimi insanların, bir taraftan da Ehl-i sünnet düşmanlığı yaptığını, Ehl-i sünnetin özünü oluşturan hak mezhepleri inkâr ettiklerini görünce durumun vahametine bir kere daha şahit oldum.
Bir Müslüman Türk düşünün ki, fethin sembolü Ayasofya Camii'ne seviniyor, fakat iş din-itikat meselesine gelince Osmanlı'ya karşı İngilizlerin kurduğu, Osmanlı'nın taşıdığı hilafet sancağına düşman Vehhabiliği, Selefiliği yahut Yahudi İbn-i Sebe'nin hançer olarak bu coğrafyaya sapladığı Şia inancını benimsiyor.
Böyle bir şey nasıl olabilir?
Osmanlı'yı seviyor görünen birisi, Selçuklu'nun, Osmanlı'nın cihana yaymak için fetihten fetihe koştuğu Ehl-i sünnete nasıl düşmanlık yapabilir?
​             ***
Zaman zaman böyle kişilerle tartışmaya girdiğim olmuştur.
Söz itikat meselesine gelince, "Osmanlı da her şeyi doğru yapmamıştı" dediklerine şahit olmuşluğum çoktur.
Oysa Selçuklu'yu, Osmanlı'yı güçlü kılan budur.
İşte bu ikiyüzlülüktür, Selçuklu'yu, Osmanlı'yı hiç ama hiç anlamamaktır.
Oysaki, Sultan Abdülhamid Han, henüz tahttan indirilmeden bütün Anadolu'ya köylerine varana kadar Mızraklı İlmihal dağıttırmıştır ki, aslında bugün karşılaştığımız tabloyu o günlerden görüp önlem almaya çalışmıştır.
Buna rağmen, bugün kimlerle neyi tartıştığımıza bakın!
Sanki ağaç kovuğundan çıktık da, kendimize yeni bir yol arıyoruz!
Bula bula da Suud'un Vehhabiliğini, ondan türeyen Selefiliği buluyoruz!
Ne hazin durumlara düşmüşüz...
Meğer nerelere savrulmuşuz!
Büyüklerimiz boşuna "Cahilin dostu şeytan olur" dememiş!
Oysa Osmanlı, sadece bileğinin gücüyle değil, aynı zamanda ilmiyle yükselmişti.
Mesela Osmanlı'nın kurucusu Osman Bey’in hocası kimdi?
Şeyh Edebali.
Babası Ertuğrul Gazi kimin tedrisinden geçmişti?
İbnül Arabi hazretleri.
İstanbul'u fetheden cihan imparatoru Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocası kimdi?
Molla Gürani ve Akşemseddin hazretleri.
Yavuz Sultan Selim Han'ı yetiştiren, yanlışa sapmaktan koruyan kimdi?
Kastamonulu Halim Çelebi Efendi, Sümbül Sinan Efendi ve İbni Kemal Paşa gibi niceleri.
Ne demişti cihanı titreten büyük sultan?
Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş¸
Bir veliye bende olmak cümleden a’lâ imiş.
             ***
Kanuni Sultan Süleyman'ın, duasını almadan hareket etmediği akıl hocası Yahya Efendi, Şeyhülislam'ı Ebussuud Efendi gibi bu topraklarda yetişmiş binlerce âlim, evliya hiçbir şey bilmiyordu, anlattıkları boşunaydı, her şeyi bugünkü ilahiyatçılar biliyor, öyle mi!
Osmanlı'da neden meale izin verilmezdi de sadece ehliyetli âlimlere tefsir yaptırılırdı, bunlar boşuna mıydı sanki?
Aklına esenin meal yazıp kafasına göre din uydurduğu özellikle şu son 50 senede geldiğimiz hâle bakın!
Bu durumu problem olarak görüp çözüm düşünen var mı peki?
Hak getire…
İşte, ortada duran ama kimsenin elini uzatamadığı din ve tarih diye iki büyük meselemizle ilgili aklımın yettiği durumu izah etmeye çalıştım.
Böyle bir Türkiye'de yarın Ayasofya'yı ibadete açıyoruz.
Ama Ayasofya'nın ruhuna vurulan kilidi açmak için daha aşacağımız çok yol var, bunu da bilesiniz…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.