Muhteşem konuşmalar dinledim

A -
A +
12 Eylül 1980 darbesinin 40. yıl dönümünde ‘Yaslıada’daydım. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının yargılandıkları tarihe kara leke olarak geçen cinayet kararlarının alındığı yer, şimdi Demokrasi ve Özgürlükler Adası. Burası, Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği mücadelenin neticesinde, Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin abidesi âdeta. “Ada beton yığınına dönüştü” diyenlere ise eski fotoğrafları incelemelerini öneririm. Şu pandemi sürecini atlattığımızda halkın ziyaretine açılacak ve eminim ki özellikle genç kuşak, oradan çok şey öğrenmiş olarak ayrılacak. Muhtemeldir ki, kuracakları cümle de “Lafta özgürlükler ve demokrasi ülkesiymişiz” olacak. Nitekim, emperyalistler adına Türkiye’yi içeriden ahtapot gibi saran vesayetçi yapının bir başka kolunu 15 Temmuz’da görmüştük. Devamında, farklı zannettiğimiz yüzlerin nasıl ittifak yapabildiklerini ve okyanus ötesinden gelen itirafları izliyoruz.              *** Vesayetçiler her ne kadar gerçek yüzlerini, dış bağlantılarını ve karanlık ittifaklarını gizlemeye çalışsa da, gerçekler ortada. Yassıada da canlı şahitlerden biri… O sebeple anlamlı bir günde Vesayetten Demokrasiye Millî İrade Sempozyumu’na ev sahipliği yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in adadan verdikleri mesajlar kıymetliydi. Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a sert çıkışının gölgesinde kalan konuşmasında, bakın neler dedi;
  • 1950’den bugüne yakın tarihimiz darbeler, cuntalar, vesayet lekeleriyle dolu. Milletimizin özgürlüğüne, kalkınmasına engel olan toplum ve siyaset mühendislikleri, zorbalıklar, sinsi tuzaklar yaşadık. Bedelini demokraside ve ekonomide geri kalmışlık, evlatlarımızın darağaçlarında, terör saldırılarında canlarını vermeleri olarak ödedik. Bu süreci asla unutmayacağız. Milletimizin tarihine, kültürüne, değerlerine, inancına karşı savaş açanların amaçlarını ve yöntemlerini de asla unutmayacağız.
  • Türkiye’de bugüne kadar yapılmış veya teşebbüs edilmiş hiçbir darbe millî değildir, masum değildir. Her darbe, öncekinin yarım bıraktıklarını tamamlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Türkiye’yi kendi başına bırakılmayacak kadar önemli bir yer olarak tarif edenler, ülkemizi mutlaka vasiler eliyle yönetmek için her yolu denemişlerdir.
  • Yunanistan’ın NATO’ya ve AB’ye tam üyeliğinin yolunu karşılıksız açmasının yanında, bugün toplumumuzdaki pek çok sancılı meselenin kökünde de 12 Eylül vardır.
  • Gençlerimizin tarihleriyle, kültürleriyle, siyasi ve sosyal meselelerle ilgilenmektense sapkın hayat biçimlerine, ahlaksızlığa, lümpenliğe teşvik edilmesi 12 Eylül’ün ülkemize bıraktığı kötü mirastan birisidir.
             *** Cumhurbaşkanımızın bu bahsettikleri, tarihi geriye saracak olursak 1950 ile sınırlı mıdır, orası tartışılır. Her neyse… 12 Eylül’ü “Sokak çatışmalarından kurtulduk” diye aklamaya çalışanlara MHP lideri Bahçeli’nin şu cümlesi cevap olarak yeterlidir;
  • 12 Eylül öncesinde Şili’de, Arjantin’de, Pakistan’da, Güney Kore’de, Bolivya’da gerçekleşen darbeler, Sovyetler’in Afganistan’a müdahalesi, İran Şahı’nın devrilmesi, akabinde kültürel senaryoların güncellenmesine çanak tutmuş, emperyalizmin yüksek gerilim atmosferi Türkiye’yi çepeçevre kuşatmıştır.
  • Soğuk savaş yıllarının kutupları arasındaki restleşme silahlı çatışmalarla Türkiye’ye sirayet etmiş, o dönem ABD yönetiminin Türkiye’de askerî bir müdahale seçeneğinin gündemde olduğuna dair mütalaası, üstelik bunu açıkça provoke etmesi oynanan oyunun şifrelerini kırmıştır.
  • 1979’da ABD yönetiminin önemli isimleri tarafından hazırlanan bir rapor darbenin yaklaştığını göstermiştir. Darbe sonrası “Bizim çocuklar başardı” demeleri, Türkiye’nin emperyalizmin tuzağına düştüğünün delilidir. Bunlar Türkiye’nin çocukları değil, Türkiye düşmanlarının uşaklarıdır.
  • Onların 15 Temmuz’daki iş birlikçi yandaşları da analarından doğduklarına pişman edilmişlerdir. 15 Temmuz’da olduğu gibi, 12 Eylül de dış bağlantılıdır. Darbenin başındaki Kenan Evren’in, 10 Ekim 1980’de ABD Başkanına yazdığı mektupta ‘minnet duyan, boyun eğen, diz çöken’ anlayışı açık seçik görülürken, Yunanistan’ın NATO’ya ön şartsız alınmasına onay da vardır.
  • Ne karanlık bir gelgit sürecidir ki, Yunanistan 20 Ekim 1980’de NATO’nun askerî kanadına girmiştir. Yunanistan bugün Ege’de, Doğu Akdeniz’de mütecaviz emellerine hız veriyorsa bunun arkasında 12 Eylül cuntasının kirli mirasının dayanak olduğu ortadadır.
             *** Erdoğan ve Bahçeli’nin yanı sıra TBMM Başkanı Şentop da ders niteliğinde tespitlerde bulundu. Mesela dedi ki;
  • Türkiye’de bir dönem askerî müdahale olduğu, sonra demokratik hayata dönüldüğü konuşulur. Oysa 27 Mayıs 1960’tan başlayıp, 2000’li yıllara kadar devam eden kesintisiz darbe dönemi vardır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat tarihleri, bu darbe döneminde yoğunluğun arttığı, darbe rejiminin görünür ve etkili hâle geldiği dönüm noktalarıdır.
  • Darbecilerin farklı görüntülerle karşımıza çıkmaları aldatıcıdır. Türkiye'deki darbe ve müdahaleleri bir bütün olarak kavramanın en önemli faydası, arkada yatan esas paradigmayı tam ve doğru olarak tespit edebilme, yaklaşık elli yıldır milletimizin ve devletimizin maruz kaldığı ekonomik, sosyal, siyasi saldırıların, zararların, kötülüklerin sebebini görebilme imkânı sunmasıdır.
Şentop’un konuşmasında şu bölümler de dikkat çekiciydi; - Darbelerin esasen tek bir amacı, tek bir ideolojisi vardır; Türkiye'yi millet iradesinin yönetmesini engellemek ve uluslararası emperyalist düzenin kontrolünde tutmak.
  • Darbelerin bir kısım asker ve sivil bürokratın eleştirilmesinden ibaret olmaması gerekir. Zira darbeler uluslararası sömürü düzeninin yönetim usullerinden biridir. Yeni dünyayı ve Türkiye'yi kavramakta acz içinde olan Biden'ın “muhaliflerle Türkiye'de yönetimi değiştirme” masalı ile boyundan büyük işlere dair konuşan Macron'un “Türk halkına karşı değiliz, Erdoğan'a karşıyız” şeklindeki hastalıklı ifadeleri bu eski alışkanlıkların mizahi tezahürleridir.
  • Uluslararası darbe mekaniğini çözen, aktörlerini bilen ve ifşa eden, iş birlikçilerini yargılayan Türkiye bu tür zavallıca ifadelerin sahiplerine pabuç bırakmaz, bırakmayacaktır.
             *** Bu cümlelerin üzerine daha ne denir ki? Bugün en üst düzeyde bunların konuşulabiliyor olması bile Türkiye’nin geldiği noktayı göstermesi açısından çok değerli. Eski Türkiye’de, bu konuşmaların tek cümlesini kurmak bile neredeyse mümkün değildi. Bütün mesele, bunun değerini toplum olarak ne kadar kavrayabildiğimiz!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.