Keser döner, sap döner…

A -
A +
 
Gazetemiz 22 Ocak’ta Türkiye’nin gündemine oturan bir manşetle çıktı.
Konu, millî yiyeceğimiz dönerde dönen hilelerdi.
Düşünün, sadece Türkiye’de yılda yaklaşık 400 bin ton döner tüketiliyor.
Severek yediğimiz, hatta dünyaya tanıttığımız bir gıda ürünü ile ilgili korkunç hileleri anlatanlar ise yıllardır bu işi yapan, sadece Türkiye’de değil, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın pek çok yerine döner satan sektör temsilcileriydi.
Öyle şeyler söylüyorlardı ki, bigane kalmak mümkün değildi.
Özellikle merdiven altı üretim yapan yerlerde, sabun yapılacak yağın dönerde kullanıldığı, zamanı geçen tavuğun çamaşır suyu ile işlemden geçirilerek şişe takıldığı gibi pek çok korkutucu detayı onların ağzından manşetimize taşıdık.
Üstelik aynı haberde sadece problemleri söylemekle kalmıyor, çözüm yollarını, bakanlıkla birlikte almayı hedefledikleri tedbirleri de anlatıyorlardı.
Mesela; Almanya’da böyle bir hileye verilen cezanın 750 bin avro olduğunu, Türkiye’de uygulanan 23 bin liralık cezanın artırılması gerektiğini söylüyorlardı.
İşini iyi yapan, markalaşanlar hariç, büfe gibi ufak ve denetimsiz yerlerde satışa sunulan ürünlerin ise Avrupa’da olduğu gibi, soğuk hava zincirinden tedarik edilmesini sağlayacak bir sistem kurulmasının elzem olduğuna dikkat çekiyorlardı.
***
Mantıklı bir çözümdü…
Eti dönere takana kadar geçen sürede bakteri oluşmaması önemliydi.
Özellikle de daha çabuk bozulan beyaz ette…
Tavuk dönerden zehirlenenlerin sayısı az mıydı memlekette?
Görevimizi yaptık ve anlatılanları olduğu gibi aktardık.
İşte bu haberimizden sonra kıyamet koptu.
Mesele televizyon ekranlarında günlerce konuşuldu.
Elbette meseleye art niyetli yaklaşan da oldu.
Tarım ve Gıda Bakanı’mız ‘çamaşır suyu’ iddiasına karşı çıktı ama, haberimiz hayırlı bir çalışmanın ilk adımı oldu.
Konuyu gündeme getiren Uluslararası Döner Federasyonu Genel Başkanı Mehmet Mercan’dan sonraki gelişmeleri dinledim.
Milyonlarca dolarlık pazar oluşturan, ancak bugüne kadar sahipsiz kalan sektöre çekidüzen vermek için Bakanlıkla birlikte kapsamlı bir çalışma başlatmışlar.
Yedi bölgede 250 endüstriyel döner tesisi kurulması için hazırlık yapılıyormuş.
Tahminlerine göre, bu tesislerde 100 bine yakın ek istihdam sağlanacak.
Kırsal kalkınmaya destek olacak tesisler, ayrıca ‘sanayileşme’ ile birlikte yeni bir ihracat kaleminin de yolunu açacak.
Düşünün ki, “Bizim” dediğimiz bir ürünü bugüne kadar hiçbir ülkeye ihraç etmemişiz.
***
Bu çalışmanın bir başka yararı ise merdiven altı döner üretiminin önüne geçilmesi olacak.
Üretim ve satış birbirinden ayrılacak, özellikle büfe gibi yerlerde kontrolsüz döner üretimi yapılmayacak.
Döner satış noktalarına (D) tabelası konulacak, bu tabelada yer alan QR kod okutulduğunda, satılan dönerin nereden temin edildiği anlaşılacak.
Başka adımlar da var…
Dönerin ‘kültür mirası’ olarak kaydedilmesi için UNESCO’ya başvurulacak ve sahipsizlik sona erecek.
Merdiven altı üretim sebebiyle büyüklüğü hesaplanamayan sektör kayıt altına girmiş olacak.
Kayıt dışının en çok görüldüğü alanlardan biri olan döner sektöründeki tahminî 1 milyon çalışana “Yeterlilik Belgesi” şartı getirilecek ve başta hijyen olmak üzere, gerekli eğitimler verilecek.
***
Gördüğünüz gibi, gelecek eleştirileri göğüsleme pahasına, medya kuruluşu olarak biz üzerimize düşeni yaptık, şimdi konunun ilgilileri devamını sağlamakta.
Uluslararası Döner Federasyonu, 1 Ekim’de TBMM’de devlet büyüklerimize ve milletvekillerine döner sunumu yapıp, yürüttükleri çalışma ile ilgili bilgi aktaracakmış.
Sekiz ay önce birileri rahatsız olup, manşetimize kirli hesaplarla karşı propaganda yapsa da, bugün gelinen noktada haklılığımız ortada.
N’oldu şimdi?
Keser döndü, sap döndü…
İftira üretmeye kalkışanların hesabı ters döndü.
Biz bunlara şerbetliyiz, yeter ki ülkemiz için güzel şeylere vesile olalım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.