Ağababalar savaşa tutuşurken, hafızayı diri tutmak önemli

A -
A +

“Dış güç, beka meselesi” diyeni topa tutuyorlardı.

Kimdi bunlar?

FETÖ, PKK, bilumum terör örgütleri.

Ve elbette bunların siyasetteki kolları, toplum içerisinde marjinalize ettikleri angutları.

Bugün şunu konuşuyoruz; hedefte Rusya’dan sonra Çin mi, yoksa Türkiye mi var?

Gördünüz mü tehdidi?

***

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün bu minvalde önemli mesajlar verdi.

27 Mayıs alçak darbesinin yıl dönümünde CHP ve ortaklarına seslendi;

“Ülkenize ihanet derecesine varan söylemlerinizi, hırslarınızı bir kenara bırakın.

Biz, siz kuklalarla değil, ipinizi elinde tutan efendilerinizle mücadele ediyoruz.”

CHP’nin dış politika sözcüsü de bunu âdeta tasdikledi;

NATO üyeliğine soğuk baktığımız Finlandiya medyasına demeç vermiş…

“Erdoğan’ın, PKK/YPG’ye desteğinden dolayı İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı çıkması taktiksel bir hata” diyor beyefendi.

Hem de Türkiye, Suriye’ye yeni bir operasyonun hazırlıklarını yaparken söylüyor bunu.

Türkiye hata yapıyormuş, bu tavırla NATO ortaklarından güçlü tepkiler almasına şaşırmamalıymış.

Hatırlarsanız daha önce de S-400 alımı, Kıbrıs, Akdeniz, Libya, Suriye, Ege, Karabağ gerilimlerinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin politikasına zıt açıklamalar yapmıştı kendisi.

Anladığımız şu; yarın bir gün Allah korusun bir savaşa girecek olsak, tarafları şimdiden belli.

***

Biz Cumhurbaşkanı’nın mesajları ile devam edelim.

“Kuklacılarla mücadele” sözünden çıkan netice şu;

“Ağababalarınız gelsin” diyordu ya hani!

Mücadele o raddeye geldi.

Hoş, özellikle son 10 yıldır görünür biçimde aslında hep öyleydi.

Güneyde Suriye ve Irak, batıda Yunanistan’a kurulan üsler de kavganın nereye geldiğinin göstergesi.

Bir de savaşın ekonomik yönü var elbet…

Rusya’dan sonra belki de en çok baskı gören ülke; Türkiye.

Darbe girişimleri bir yandan, darbecilere hesap sormaya kalktığımızda karşılaştığımız baskı öbür yandan…

Kıran kırana bir mücadele yürütülmekte emperyalistlerle.

Türkiye, dışarıda kuşatmaları yara yara ilerlerken, en zayıf noktamız maalesef içerisi.

Bakın, önceki gün 27 Mayıs kanlı darbesinin yıl dönümüydü.

CHP Genel Başkanı, tam da böyle bir dönemde, yine FETÖ’cülerin ortaya attığı yalana sarılarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurt dışına para kaçırdığını, kendisinin de kaçma planı yaptığını iddia etti.

Tıpkı 15 Temmuz işgal girişimi öncesi yaptığı gibi.

Madem öyle, geçmiş yazılarımızdan alıntı yaparak, şu hatırlatmalarla makaleyi bitireyim.

***

15 Temmuz 2016.

Yer Marmaris…

O geceden aklınızda kalan ne var?

FETÖ’cü darbecilerin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaldığı oteli basması mı sadece?

Peki, Erdoğan’a kurulan altın tuzağını hatırlıyor musunuz?

​          ***

Unuttuysanız hatırlatayım.

Koruma polislerini şehit ederek Cumhurbaşkanı'nı almak isteyen hainler, bir plan daha hazırlamıştı.

Tıpkı, 1960 darbesi sonrası Adnan Menderes’e yaptıkları gibi.

O ürkütücü senaryo ile ilgili bazı bilgiler önce sosyal medyaya düştü.

Marmaris’te Erdoğan’ın kaldığı otele yakın bir başka otelde tonlarca altın hazırlanmıştı.

Ve o otel, şimdi firari olan Koza Altın’ın o dönemki sahibi FETÖ’nün kasası Akın İpek’e aitti.

Yalanlanmayan bilgi oydu ki; otelin bahçesine tonlarca altın gömülmüştü.

Aynı otelde 250 milyon dolar ile 500 milyon avro nakit ve 1.050 adet video kaseti ele geçirildiği iddia edildi.

Rakamlar afaki olabilirdi ancak, olayın doğruluğunu AK Parti Muğla Milletvekili Nihat Öztürk teyit etti.

Öztürk, üçüncü helikopterden baskını komuta eden hain Tümgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş’in görevini anlattı;

-Erdoğan'a halkın sevgisini biliyorlar ve ayaklanacaklarını tahmin ediyorlardı. Bu yüzden Erdoğan’ı sağ ele geçirmek istiyorlardı. Alınacak acil tedbir, Erdoğan'ı behemehâl itibarsızlaştırmaktı. Erdoğan altın yüklü uçağa götürülecek, kasalar dolusu külçe altınlarla fotoğrafları çekilecek ve “Erdoğan tonlarca altınla yurt dışına kaçarken yakalandı” yalanı hızla yayılacaktı. Uluslararası ajanslar, bu alçaklığı derhâl servise koyacaklar, Saddam Hüseyin ve Kaddafi benzetmeleri yapacaklardı.

          ***

Bu senaryoyu daha sonra bir emniyet müdüründen de teyit ettik.

Ancak bu senaryoda kullanılacak altınların sahte olduğu bilgisini de şuraya ekleyeyim.

Onlar böylesine şeytani planlar yapadursun, Yüce Mevla’m bütün hesaplarını, planlarını başlarına geçirdi.

“Erdoğan’ı çaldığı altınlarla Yunanistan’a kaçmaya çalışırken yakaladık” diyecekken, kendileri Yunanistan’a kaçtı.

 

(22.04.2021 tarihli “Altınları hazırladınız mı?” başlıklı makaleden)

*********

 

27 Mayıs…

 

30 Nisan 1959.

Dönemin CHP lideri İsmet İnönü Uşak’a gidecekti.

Bu ziyareti CHP’liler “Büyük taarruz” diye şişiriyordu.

Sebeb-i hikmeti ziyaretten bir gün önce anlaşıldı.

İktidardaki Demokrat Parti’nin Uşak İlçe Başkanı, bir CHP’li tarafından öldüresiye dövüldü.

Ziyaret günü ortalık karıştı.

İnönü ile beraber Ankara’dan Uşak’a giden CHP’liler, DP il binasını taşladı.

Taşlara karşılık binadan bir bardak atıldı.

CHP’nin borazanı gazeteler, ertesi gün İsmet İnönü’nün taşlandığını, hatta yaralandığını yazdı.

Görgü şahitleri bu iddiayı yalanlasa ne fayda!

Amaca ulaşılmış, CHP mağdur postuna bürünmüştü.

          ***

Eski Türkiye’de üniversiteler en kullanışlı aparattı.

İdeolojik körlüğe sürüklenen gençler, her darbe öncesi mutlaka ayaklandırılırdı.

Demokrasiye geçişle birlikte, Cumhuriyet döneminin ilk darbesi 27 Mayıs öncesi de böyle oldu.

Darbeden bir ay önce öğrenciler hükûmete karşı sokağa döküldü.

CHP gazeteleri yine vazifesini tastamam yaptı;

· “Polis öğrencilere ateş açtı, yüzlerce öğrenci öldü. Cesetler kuyulara saklandı. Bazılarının cesetleri yakıldı, hatta kıyma yapıldı…”

Oysa olaylarda iki kişi ölmüştü. Gezi gibi korkunç sokak kalkışmalarını organize edenler, belli ki ortalığı kan gölüne dönüştürmeyi istemiş, ancak amaçlarına ulaşamayınca bu yalanları uydurmak zorunda kalmıştı.

Provokasyonu yıllar sonra CHP’li Organ Birgit bir röportajında itiraf edecek, “28-29 Nisan gençlik olaylarını ben organize ettim. CHP Gençlik Kollarının başındaydım” diyecekti.

          ***

Darbe hazırlığı “cep”siz olmazdı.

Hele ki CHP gazetelerinde “yolsuzluk” iddialarıyla süslenmeden, asla!

Seçimde yenemedikleri iktidara güveni yok etmek için aslı astarı olmayan haberler üretildi.

İnönü döneminde tarlasındaki buğdayına bile el konup, ürünleri zorla silolarda çürütülen vatandaşın cebi Menderes döneminde para görmeye başlamıştı ama olsun!

Propaganda önemliydi!

Ekonominin iflas ettiği propagandası işleniyordu her gün gazetelerde.

“Menderes’in kasası yolsuzluk evrakı ve vesikalarla dolu”,

“Polatkan’a ait yolsuzluklar açıklandı”,

“Polatkan’ın zimmetinde 4 milyon lira çıktı”,

“Polatkan’a ait yolsuzluklar açıklandı. Suçu 12 milyon 500 bin liralık hisseye karşılık menfaat temini” manşetleri atılıyordu her gün.

Bunların hiçbiri ispat edilemedi ama kimin umurundaydı!

Bu yalanların hepsi, Yassıada’daki utanç yargılamalarına da malzeme olmuştu.

Üstüne ekledikleri, “Menderes 12 uçak dolusu altınla kaçmak isterken yakalandı” yalanı gibi.

          ***

Bunlar sivil ayak…

Ya askerî kanat!

Onlar da boş durmuyordu elbet.

Hem de daha ilk günden…

Menderes’in seçim kazandığı 14 Mayıs günü dört üst rütbeli komutan, koltuğu kaybeden İsmet İnönü’yü Çankaya Köşkünde ziyaret ederek bir emri olup olmadığını soruyor, İnönü de sırtlarını sıvazlayıp yolcu ediyordu.

Rekor oyla iki seçim kazanan Demokrat Parti’nin iktidarda kaldığı 10 yılda 11 cunta kuruluyor, altı darbe girişiminde bulunuluyordu.

Darbeden önceki son işaret, tarihe “9 Subay Olayı” olarak geçen darbe bildirisiydi.

Gereği yapılmadığı (yahut yapılamadığı) için o dokuz cuntacı, 27 Mayıs’ta bizzat görev aldı.

Cuntanın başında emekliliğe sevk için zorunlu izne çıkarılan Cemal Gürsel, organizatörler arasında ise aynı zamanda CHP milletvekili olan emekli Albay Cemal Yıldırım vardı.

          ***

İçeride olanlar, dışarıdan bağımsız değildi tabii ki!

CHP medyası Menderes’e “diktatör” başlıkları atarken, yabancı basında “otoriterleşme” suçlamaları gırla gidiyor, 27 yıllık tek parti(!) iktidarının sahibi CHP ve lideri İsmet İnönü ise itinayla övülüyordu.

Darbeden dört gün önce ise okyanus ötesinden “Birlikte çalışmaya hazır ve istekliyiz” mesajı bile verilmişti.

İşte, Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın alçakça idam edildiği 27 Mayıs darbesinin altyapısı böyle hazırlanmıştı. Aylarca süren işkencelerin ardından hunharca gerçekleştirilen idamdan 9 gün sonra Menderes'in evine gidilerek evin kapısına idam hükmünün bir suretinin asıldığı, idam edilirken kullanılan ip, idam gömleği, cellat, imam ve son gün yiyip içtiklerinin parasının eşi Berin Menderes'ten alındığı çok sefer dile getirilmiştir.

Sonrasında da iktidara gelen her Başbakan, Menderes’in akıbeti hatırlatılarak “çizilen sınırların içinde tutulmaya” çalışılmıştır.

Ya bugün?

62 sene öncesi olanlara bakın, kararı siz verin.

          ***

Demokrasimizin kara günü 27 Mayıs 1960 darbesinin 62. yılında, merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Rabb’im ülkemizi; huzurumuza, birliğimize kan doğrayan istilacıların yeni belalarından korusun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.