PRİM YAPAN KILIKLAR

A -
A +
Okurken çok sıradan habermiş gibi bakıyoruz ama üzerinde düşününce ilginç sonuçlar çıkıyor.
Mesela haber şöyle:
Kendini MİT görevlisi olarak tanıtan dolandırıcı, memurenin 30 bin lirasını aldı.
Şöyle düşünülebilir:
Memur safmış, sahtekârın bu numarasını yutmuş, parasını kaptırmış.
Peki, memur saf olmasaymış ne yaparmış?
Ortada gayrimeşru yolla (veya imtiyazla) halledilmesi gereken bir iş var. 
Bu işin parayla halledileceğine inanan bir memure var. Memureyi bu işin parayla halledilebileceğine inandıran şartlar, örnekler kimin eseri.
Hikâyeyi ters çevirip şöyle düşünün:
Memure Almanya'da.. İnternette kendisini Alman istihbarat mensubu olarak tanıtan biri geliyor ve diyor ki: Senin bu derdini çözerim ama 30 bin avroya mal olur.
Dert dediğin ne, memur bir başka şehre gitmek istiyor.
Herhâlde memur saf da olsa ilk sorusu "tayin işinin seninle ilgisi ne?" olur.
Kaldı ki bu soruya da ihtiyaç kalmaz, o memur hangi hâllerde tayin isteyebileceğini bilir.
Bunun bir hak olup olmadığını bilir.
Eğer hakkı değilse araya kim girerse girsin sonucun değişmeyeceğini bilir.
Bu tip haberlere hiç bu tarafından bakmıyoruz.
Kendisini polis olarak tanıtıp bilmem kimi dolandırdı.
Kendisini yüzbaşı olarak tanıtıp esnafı dolandırdı.
Kendisini istihbaratçı olarak tanıtıp...
JİTEM olarak tanıtıp..
Kendisini vergi memuru olarak tanıtıp..
....
Burada vatandaş neden bir kılıkla kapısına dayanana, ya da senin derdini çözerim diyene, "hadi git işine seninle ilgisi ne?" diyemiyor.
Ya herkesin bir açığı var.. Ya da dolandırıcıların çok heveslendiği, iş yapabildiği bu mesleklerde her iş kuralına göre yapılmıyor.
Bu kadar yıldır haber okuyorsunuz.
Almanya'da, Amerika'da polis kılığına giren, istihbaratçı kılığına giren, vergi memuru kılığına giren bir dolandırıcı duydunuz mu?
Burada polis, istihbaratçı, asker kılığı şart değil.. Belediyeci kılığına giren bir adam, imar izni vaadiyle gariban bir arsa sahibini de dolandırabilir.
İşletim sistemi bu işe müsait. Sahtekâr olan dolandıranlar dolandırılanlar değil.. Sistem.. Bu boşluk birilerinin işine geliyor.
Netlik, herkesin elini kolunu bağlar.
Belediyecinin de, bürokratın da, polisin de.. Netlik yok.. Her şey muğlak.
 
            KURULU DÜZEN
 
Türkiye AİHM'de 2009 yılına kadar yaklaşık 1950 vakadan tazminata mahkûm olmuş.
(2009 ne demek? Henüz 2010'daki anayasa değişikliği olmamış, HSYK ele geçirilmemiş. Mahkemeler eski mahkeme.. Kumpas, kaydırma, giydirme yok. Güzel gülerdi o günler denilen günler. AB ile sürtüşmemiz yok. İşte o güzel günlerde Türkiye 1950 vakadan tazminata mahkûm olmuş ve bu sayı ile birinci olmuş.)
En çok cezayı 531 adet vaka ile adil yargılanma hakkının ihlali, 
458 vaka ile mal varlığı hakkının ihlali,
348 vakayla güvenlik ve özgürlük hakkının ihlali,
262 vakayla yargılanma süresinin uzunluğu,
189 vakayla sağlık ve hukuki yardım hakkının ihlali,
170 vakayla ifade hürriyetinin ihlali, 
147 vakayla insani olmayan ve aşağılayıcı muamele,
120 vaka ile yeterli adli araştırma yapılmamasından, 
 66 vaka ile hayat hakkının ihlali, 
 47 vaka ile özel hayat ve aile hakkının ihlali,
 30 vaka ile örgütlenme hakkının ihlali sebebiyle almış.
Bu ne demek?
Bu insanlar Türkiye'deki mahkemelerde hakkını aramış, bütün yolları denemiş, son çare olarak AİHM'ye gitmiş.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.