Hepiniz Hollanda mısınız?

A -
A +
Uluslararası tehditlerde yanımızda yer alsın; ülkemizin millî güvenliğine kasteden aktörlerin olası saldırılarına karşı bizi korusun diye NATO’dayız. NATO’ya karşı kurulduğu günden bu yana tüm sorumluluklarını eksiksiz yerine getiren bir ülkeyiz. Ama NATO üyesi olmayan Irak ve Suriye’den ülkemize yönelen terör tehdidi, yine Suriye’ye yerleşen Rusya’nın sınırımızı ihlal ettiği zamanlarda NATO ne yaptı? Bizi seyretmekten ve süslü demeçler vermekten başka ne katkıda bulundu? 65 yıldır NATO üyesi olmamızın son Suriye krizinde ne hayrını gördük? Rusya’dan S-400 savunma füze sistemi almamıza karşı çıkan müttefiklerimiz bizim için ne yaptılar? Gönderdikleri Patriot bataryaları ne işe yaradı? Bu millet “Neden NATO’dayız ve somut olarak ne işimize yarıyor” diye soruyor. Dolayısıyla ABD’nin ve Almanya gibi bazı güçlü Batı ülkelerinin güvenlik perspektifine hizmet eden bu yapıyı sorgulamakta haksız değiliz.               *** Güvenlik ve savunma alanında olduğu gibi Batı dünyası ile siyasi ve ekonomik birlikteliğimiz de var. Gümrük Birliği, AB aday üyeliği, Avrupa Konseyi, AKPM gibi birçok kurumun üyesiyiz. Gümrük Birliği maalesef aleyhimize işliyor. AB ile tam üyelik için başladığımız müzakerelerde AB’nin samimi olmadığı, bizi oyaladığı, o yapının bir Hristiyan kulübü olmaktan öteye geçemeyeceği de neredeyse hepimizin malumu. Biz; demokrasi, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, insan hakları ve özgürlükler gibi değerler üzerine kurulmuş olan AB’ye üye olmak istiyoruz. Fakat son yaşadığımız Almanya ve Hollanda krizlerinde gördük ki; AB kuruluş ilkelerini işine nasıl gelirse öyle yorumluyor. Kendi çıkarları için bilgi edinme; toplantı-gösteri-ifade özgürlüklerini ve eşitlik gibi hakları rahatlıkla çiğneyebiliyorlar. Irkçılık; yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı Avrupa’da yükseliyor. Maalesef bu yükselme Avrupalı liderleri ve siyasetçileri kendi kuruluş değerlerini çiğnemeye itiyor.               *** Hollanda Başbakanının seçimi kurtarmak ve faşist bir siyasetçinin oyunu düşürmek için ırkçılıkta ve yabancı düşmanlığında onunla yarışması herkesi korkutmalıdır. Hollanda Başbakanı, Türkiye Dışişleri Bakanının uçağına iniş izni vermemesi, diplomatik dokunulmazlığı olan bir bayan bakana reva gördüğü muameleler; maslahatgüzarımızı tutuklatması ve bilgilenme-toplantı-gösteri hakkını kullanmak isteyen masum sivillere karşı orantısız güçle şiddet uygulamasını hangi vicdan; hangi demokrat ve hatta hangi insan savunabilir?
              ***
Hâl böyle iken; aklıselim sahibi herkes AB kurumlarından Hollanda’ya kınama, yaptırım beklerken AB Konseyi Başkanı Tusk’un ve AB Komisyonu Başkanı Juncker’in “Avrupa, Hollanda’dır. Hepimiz Hollanda’yız” modundaki açıklamaları tuzun koktuğu noktadır. Tusk’un iddia ettiği gibi Hollanda bir özgürlük ve demokrasi ülkesi ise bizim yaşadıklarımız nedir? Biz mi rüyadayız Sayın Tusk mu? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve Viyana Sözleşmesini açık bir biçimde ihlal eden Hollanda Başbakanının arkasında olan bir AB, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve özgürlüklerin korunmasından bahsedemez. Böyle bir uygulamayı onaylayan ve arkasında duran bir AB, kuruluş değerlerini çoktan terk etmiştir. Bizim öyle bir Avrupa’da işimiz yok. O hâle gelen bir Avrupa, bir değerler birliği değil ‘Hristiyan kulübü’ olur.
              *** Tüm bu gelişmelere Avrupa Adalet Divanı’nın iş yerlerinde şirketlerin çalışanlarına başörtüsü yasağı koyabileceğine ilişkin saçma sapan kararını da ilave ederseniz AB’nin nereye doğru gittiğini anlarsınız. Bu son karar İslam karşıtlığının AB’de hangi boyutlara geldiğini gösteriyor. AB kendi kuruluş felsefesinin içine ediyor. Nerede kaldı eşitlik ve özgürlük? Bu karardan sonra Avrupa’da yaşayan başörtülü Müslüman kadınların hayatının ne kadar zorlaşacağı ortada.               *** Hollanda’nın ve Almanya’nın yaptığını Türkiye veya herhangi bir İslam ülkesi AB’ye karşı yapsaydı dünyayı ayağa kaldırırlardı. Bunlar ikiyüzlülüğün daniskası. Belçika ve Fransa için verilen bu başörtüsü yasağı kararı El-Kaide ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin değirmenine su taşıyacaktır. Bu karar din ve vicdan hürriyeti ile çalışma hakkının ihlaline sebep olacaktır. Kişiyi inancı ile işi arasında tercihe zorlamak 21’inci yüzyılda bir ilkelliktir. Herhâlde Avrupa medeniyet yürüyüşünden geriye dönüyor.               *** AB’nin bu açık ihlaller karşısında Hollanda’nın arkasında saf tutması AB konusunda beni umutsuzluğa düşürmüştür. Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri, uluslararası sözleşmeleri ve ilkeleri sadece kendi insanları-ülkeleri için isteyen, çıkarları söz konusu olduğunda bunlardan vazgeçebilen bir yapıya üye olsak ne yazar, olmasak ne yazar? AB projesinin hararetli destekleyicilerinden biri olarak bu ikiyüzlülük, bu çifte standartlar karşısında umudumu yitirmek üzereyim.
              ***
Bu olup bitenlerden sonra Türkiye, Avrupa halklarına kendini doğru anlatmak, burada yaşayan insanların beynine gerçeği nakşetmek için derhal harekete geçmelidir. Bu devlet-bu millet FETÖ’den, PKK’dan, DHKP-C'den daha güçlüdür. Bu yapıların oluşturduğu Türkiye imajı derhal silinmelidir. Ayrıca, küresel medyayı propaganda için en etkin şekilde kullanmanın yolu bulunmalıdır. Bu işler hamasetle ve memur anlayışı ile olmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.