‘Gayri millî’ muhalefet

A -
A +
2016 Ağustos ayının son haftasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Ankara temsilcileri olarak kahvaltıda bir araya geldik. Konuşmasının bir bölümünde Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütlerine silah gönderdiğini söyledi. Ülkemizin ana muhalefet lideri bütün medyanın huzurunda T.C. Devletinin DEAŞ terör örgütüne silah gönderdiğini ilan etti. Hepimiz şaşırdık. Bu cümlenin arkasından, “Arkadaşlar of the record. Yapılan iş yanlış ama ülkemiz uluslararası alanda zor durumda kalır. Yazmamamız kaydı ile background bilgi olarak sunuyorum” tarzında bir cümle bekledik. O tarihlerde; Türkiye’nin Suriye de DEAŞ'a yardım ettiği tezini FETÖ, İsrail medyası ve ABD derin devleti işlemeye çalışıyordu. ABD medyası Türkiye’nin DEAŞ’tan petrol alarak bu terör örgütüne mali destek sağladığını iddia ediyordu ve buna ilişkin görüntüler yayınlıyordu. Sonra o görüntülerin düzmece olduğu ortaya çıktı. Ama dış dünyadaki Erdoğan karşıtı çevreler, içerideki Erdoğan muhalifleri ile iş birliği yaparak Türkiye’nin Suriye’de DEAŞ terör örgütüne yardım ettiği algısını yerleştirmek için ciddi gayret sarf etti. Ülkemizin ana muhalefet partisi lideri Türkiye karşıtlarıyla aynı çizgiye düşüyor ve açıklamaları ile onların değirmenine su taşıyordu. El kaldırıp söz istedim. Dedim ki; “Türkiye’nin Suriye'de DEAŞ terör örgütüne silah gönderdiğine dair elinizde bir kanıt, bir belge var mı? İddianızın somut belgeleri nelerdir? Siz bu ülkenin başbakan adayısınız, ana muhalefet partisinin liderisiniz. Ülkenizi dünyaya gammazladığınızın farkında mısınız? Varsa elinizdeki kanıtlarla Başbakan’a-Cumhurbaşkanı’na gidin. Meclis’te gizli oturum isteyin. Bu iddiayı dile getireceğiniz mecra burası olmamalı. Biz buradan çıkınca ‘Türkiye DEAŞ terör örgütüne silah yardımı yapıyor’ diye manşet atarız. Ülkemiz zor durumda kalır. Sözlerinizi düzeltmeyi düşünüyor musunuz?” diye soru sordum. Kemal Bey beni sabırla dinledi. Sözlerini düzeltmedi. Hatta ‘yazın' dedi. “Yanlış üstüne yanlış yapılıyor. Uyarmak görevimdir. Elimde daha fazlası da var ama söyleyemiyorum” dedi. Aslında söylenecek bir şey bırakmamıştı.  Türkiye’yi DEAŞ terör örgütüne destek veren bir ülke olarak afişe etti dünyaya. FETÖ ve onun akıl hocalarının istediği desteği verdi. Bu propagandayı yapan alçakların amacı; dünyanın terör örgütü olarak ilan ettiği DEAŞ’a Türkiye’nin yardım ettiğine herkesi inandırmak ve Türkiye’yi ve Sayın Cumhurbaşkanını Lahey Adalet Divanı’nda teröre destek suçundan yargılatmaktı. O zaman çok farkına varmadık. Ama şimdi insanın aklını kurcalıyor. Acaba Kemal Bey’in o gün “elimde daha fazlası da var ama söyleyemiyorum” dediği şey bugün Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasına sebep olan şey miydi? Uluslararası ceza yargısının Türk devletini ve Cumhurbaşkanını yargılamasını hedefleyen bir FETÖ projesine sırf Erdoğan muhalefetliği yüzünden destek vermek gayri millî bir duruştur. Kemal Bey’in, FETÖ çetesinin eline tutuşturduğu uyduruk, düzmece belgelerle muhalefet yapması Türk siyaseti için can acıtıcı bir durumdur. FETÖ ile arasına ciddi bir mesafe koymak zorundadır. Enis Berberoğlu’nun mağduriyetinden siyasi rant elde etme girişimidir bu yürüyüş. Bu işin perde arkası yakında ortaya dökülecektir. Kendi ülkesinin istihbarat teşkilatının eylem ve işlemlerini dünyaya gammazlamak her yerde suçtur. Ancak bu suçun sorumlusu Enis Berberoğlu mudur? Yoksa para için-çıkar için her şeyini vermeye hazır olan Can Dündar mıdır? Ya da aklını, vicdanını ve inancını sahte bir imama teslim eden Ekrem Dumanlı mıdır? Bence bu sorunun cevabı Kemal Bey’de var. Kemal Bey vicdanını rahatlatmak için Maltepe’ye yürüyor. Ama o mesafeyi 10 kez de yürüse Enis Berberoğlu’na yaptığı kötülüklerin bedelini ödeyemez. Enis’in hapiste olmasının sorumlusu bizatihi Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Yollarda artistlik yapıp Türkiye’yi dünyaya şikâyet edeceğine savcılara gidip işin aslını anlatsın, gerçek sorumlunun kim olduğu ortaya çıksın. Adalet istemek yanlış bir şey değil. Ama siyasi şov yaparak DHKP-C, FETÖ ve PKK gibi örgütlerin desteğini ve sempatizanlarını yanına alarak, tribünlere oynayarak dağlarda, yollarda adalet aranmaz. Ülkemize adaleti yabancı devletler-FETÖ değil bu ülkenin saygın Meclis’i ve hukukçuları getirir. HSK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz ülkemizin en saygın hukukçularından birisi. Kemal Bey’in hâkimlere-savcılara-mahkemelere hakaret yağdırmasına çok üzülmüş. Görüşmek için Kılıçdaroğlu’na not bırakmış. Ana muhalefet liderinin sözlerinin halkın adalete olan güvenini sarstığını düşünüyor. Herkesin görüş ve öneri sunmasını değerli bulduğunu söyleyen HSK başkan vekili; “Eksikleri-kusurları ve hataları düzeltmek için elimizden geleni yapalım. Ama tutup da bütün yargıyı Enis Berberoğlu’nun tutuklaması veya damatların tahliyesi gibi sınırlı örneklere dayandırmak ve bu sınırlı örnekleri baz alıp ‘yargı siyasallaştı’ demek doğru değildir. Adalet gerçekten mülkün temelidir. Adalet çökerse muhalefet dahil hepimiz altında kalırız. ‘Kemal Bey ile görüştüğümde bunları ileteceğim’ diyor Mehmet Yılmaz. Ülkemizde 6 milyon dava görüldüğünü, bunların kararlarını mahkemelerimizin verdiğini söyleyen HSK Başkan Vekili “Yanlış kararlar verilebilir. Ama bilin ki Yargıtay’a giden dosyaların yüzde 50’si bozuluyor. Yanlış karar varsa düzeltilecektir” diyor. Duyurulur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.