Fatih’in derecesi!

A -
A +
Kanuni devrinin büyük devlet adamı ve tarihçilerinden Celalzade Mustafa Çelebi, 18 Mart 1529 tarihinde Kanuni ile arasında geçen ve devamında Fatih Sultan Mehmed Han’ın kıymetini gösteren bir hadiseyi şöyle nakletmektedir:
“Bir gün vezirler evlerine gitmek üzere Divan’dan ayrıldık­tan sonra Hüdavendigâr Hazretleri (Kanuni) bu fakir kullarını yüksek hu­zurlarına çağırtıp inci gibi parlak ve düzenli sözlerle lütuflandırdılar.
'Cenab-ı Hakkın lütuf ve iradesiyle ülkemiz genişledi. Müslüman­ların işleri ve bizim uğraşacağımız meseleler çoğaldı. Her işi­mizle doğrudan doğruya kendimizin ilgilenmesine artık imkân kal­madı. Din ve devletin önemli meseleleri ile uğraşması ve uygulamaya koyması için İbrahim Paşa’yı seraskerliğe atadım. Bütün kulla­rımın ona uymaları ve itaat etmeleri için bir berat taslağı kaleme alarak bana getir' diye buyurdular.
Görevim gereği olarak o ge­ce istenen berat tasarısının müsveddesi yapılarak ertesi gün yük­sek huzurlarına sunuldu. İçindekileri dinledikten sonra uygun ol­duğunu söylediler. Aynı gün yeniçeri ağası, padişah katına çağrıldı. Yeniçeri halkından bir bölükle padişahın kapısına vardılar.
Hazırlanan berat ile beraber nakit olarak beş yüz bin akçe, biri altın kakma işlenmiş eyer ve dizgin ile süslenmiş olmak üzere dokuz baş at, de­ğerli taşlarla bezeli bir kılıç, dört tane şahane tören kaftanı, dokuz bohça değerli kumaş ve mücevherlerle donatılmış bir sorguç yeni­çeri ağası ile Makbul İbrahim Paşa’ya gönderildi.
Bu beratla İbrahim Paşa’ya verilen armağanların hepsini saymaya gerek yok. Terfilerden ve önemli bahşişlerden gelen gelirlerden başka, Sadrazamın yö­netimine bırakılan kendi hasları yirmi kere yüz bin iken, şimdi on kere yüz bin daha eklenerek otuz kere yüz bin akçeye çıkarıldı. Sadrazamlığına seraskerlik de eklenerek mutluluk ışıkları saçan tuğ ile davul ve bayrak ihsan olundu.
Osmanlı padişahlarının bayrakları ise şimdiye kadar dört iken bundan böyle yedi olması ferman buyuruldu. O gün bütün kapıkulu halkı, vezirler, bilginler ve bütün ileri gelenler toplandılar. Huzurlarında mübarek berat-ı hümayunun okunmasından sonra hepsi mübarek olsun diye kutladılar ve el öptüler. Rütbeleri bir kat yük­seltilip ödenekleri artırıldı ve hepsi daha yüksek derecelere eriştiler.
Kimi inanılır ağızlardan dinlediğime göre İbrahim Paşa, otuz kere yüz bin akçelik haslar beratını az bularak:
'Rahmetli Fatih Sultan Mehmed Han, Sadrazamı Mahmud Paşa’ya kırk kere yüz bin akçe berat ihsan etmişti. Bu kulunuza da öylece ihsan buyurulsa padişahımın lütfundan ne eksilir' dedi. Bunun üzerine saadetli Padişah:
'Onlar payitaht İstanbul’u fethetmeyi başarmışlardır. Daha fazlası verilse de yerinde olur­du' dediler. İbrahim Paşa da:
'Bağdad ki büyük halifele­rin başkentidir. Budin ise eskiden beri krallar tahtı yeridir. Her ne kadar bunlar İstanbul’dan üstün tutulamazsa da daha aşağı da sayılamazlar' deyince Padişah şu karşılığı verdi:
-İstanbul bi­zim başkentimizdir. Onlar İstanbul’a nasıl tercih edilebilir? Hele hele o büyük padişahla boy ölçüşmek bizim haddimiz değildir!..
 
 
“Mehmed: Bir Cihan Fatihi”nde akıl almaz hatalar!
 
Kanuni Sultan Süleyman’ın bu şekilde derecesini işaret ettiği Fatih’in, Türk milletinin gönlündeki yerini ise Abdülhak Hamid Bey, yazmış olduğu mersiyede şöyle belirtiyordu:
 
Şayestedir denilse âlem senin mezarın,
Durmuş kapında bekler bir kavim türbedarın.
 
Arif Nihat Asya ise;
 
Yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın,
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.
 
Diyerek gençlerimize bu yüce hakanı örnek almaları gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmişti.
Tarihimizin bu mümtaz kahramanı için son on yıl içerisinde bir film, iki de dizi yapıldı. İkinci dizi hâlâ gösterimdedir.
Fakat ne yazık ki bunların hiçbirinde Fatih Sultan Mehmed Han’ı hakkıyla görmek ve izlemek mümkün olmadı.
Her defasında bu yüce hakanın şahsiyeti yerle yeksan edildi. Maalesef bugünlerde yayımlanmakta olan “Mehmed: Bir Cihan Fatihi” dizisi, şu ana kadar izlenen bölümleriyle tam bir rezalet! 
Yapılan kurguların Fatih dönemi ile neredeyse hiç ilgisi yok. Tamamen yanlış bilgiler üzerine kurulu bir senaryo, genç nesillerimize tarih adına ne verecektir? Ayrıca bu bilgiler bu büyük cihangirin şahsiyeti ile tamamen zıt ise ne demek düşer?
Dizide, İstanbul’un manevi mimarlarından biri olan ve oğlu Mehmed’i tam bir Fatih olarak yetiştiren II. Murad Han, fethi istemeyen bir hakan olarak vurgulandı.
Mucize, peygamberlere, keramet âlimlere has iken “Allah’ın kerameti” denilerek din cahillikleri ortaya konuldu. Fatih’in matematik dehası ise, olmayan bir hadise ile kerameti yok etmekte kullanıldı.
Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan 1425 yılında doğmuş iken 1402’de Yıldırım Bayezid Han’a ihanet eden bir şahsiyet olarak sunuldu.
II. Murad Han’ın eşi, Fatih’in ise üvey annesi Mara Hatun, Bizans sarayında esir bulunan Şehzade Orhan’ı geri alabilmek için Bizans İmparatoru Konstantin ile nikâhlanmak üzere gönderildi.
Çandarlı’nın büyük kızının Sultan Mehmed’e âşık olup sık sık görüşmesi; Fatih’in Çandarlı’yı asacak iken Akşemseddin’in yetişip elinden alması; Sultan Mehmed’in Şehzade Orhan’la savaşacak iken Çandarlı’nın kurtarması; Çandarlı’nın küçük kızının bir yeniçeri ile kırıştırması; Şehzade Alaaddin’in Zağanos Paşa tarafından zehirletilmesi; Çandarlı’nın oğlunun Osmanlı hanedanını ortadan kaldırmayı düşünecek kadar ihanet içerisinde bulunması, ‘Muhteşem Yüzyıl’da olduğu gibi yeni bir entrikalar dizisi ile karşı karşıya kaldığımızı göstermiyor mu? Aslında dizinin senaristi ile sanat ve tarih danışmanları incelenirse hiçbir farkının olmadığı başka bir yönden de anlaşılacaktır.
Diğer taraftan dizide bir nokta daha var ki tam FETÖ kaynaklı. Bizans sarayında İmparator Konstantin’in kardeşi olup ordulardan sorumlu bulunan Demetrios, Pontus Prensesi Teodora ile ilişki içerisinde bulunmaktadır. Öte yandan bu Prenses gece odasına çekilerek birdenbire kapanıp namaz kılmaya başlıyor. Meğer gizli Müslümanmış(!) Askeriyeye sızan FETÖ'cülerin her türlü din dışı münasebetleri, haramları caiz göstermeleri gibi “gizli Müslüman”(!) bu Prenses de aldığı talimat üzere Bizans ülkesine gidip orada tam bir gayrimüslim gibi yaşamasına ruhsat verildiğini belirterek hayat sürüyor. İslam’ı yıkmak ve bozmak isteyen bir FETÖ bozuntusu veya din düşmanının aklına gelecek bir senaryo. Yazıklar olsun!
 
 
Fatih Kulesi’nde demlenmek!
 
Evet, büyük cihangir, müthiş bir stratejist, askerî, siyasi ve devlet adamlığı vasıflarını şahsında toplamış, din ve fen ilimlerinde âlim, ilme ve sanata büyük değer veren, İstanbul’un fatihi ve Peygamber Efendimizin övdüğü bu büyük şahsiyet ne yazık ki gençlerimize ne sinema ne de TV dizilerinde layıkıyla anlatılamadı. Hatta en kötü ve çirkin senaryolarla sunulmaya çalışıldı. Elbette Fatih’e hayran olduğunu iddia eden paralı zenginlerin, yine yıllardır görev başındaki Fatih sevdalısı kültür bakanlarının da bunda büyük vebali vardır! Bu vebal elbette ki, yapılanlar açısından değil bugüne kadar doğru dürüst bir film veya dizinin ortaya konulamaması sebebiyledir.
Bu arada bir de hatırlatma yapalım. Manisa’da Fatih Kulesi’nin bir asra yakındır “dergah&bar” olarak kullanıldığını bu köşemde esefle belirtmiştim. Manisa valimiz ve milletvekilleri beni aradılar ise de hiçbir şeyin değişmediğini görüyorum. Fatih’in emanetinde birilerinin demlenmekte olduğunu görmek, orayı elinde tutan Kızılay yetkililerinin çok mu hoşuna gidiyor acaba anlayamadım?
Bilgi verirlerse memnun kalacağım! Onlar böyle yaparlarsa Fatih ve Osmanlı’ya hakaret etmek üzere fırsat kollayanlar da bu dizileri çevireceklerdir!
 
 
TEFEKKÜR
 
En ummadığın keşfeder esrar-ı derunun,
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.