Kim demiş Sultan Fatih tefsir bilmezdi diye! HUZUR DERSLERİ

A -
A +
  Kim demiş Sultan Fatih tefsir bilmezdi diye! HUZUR DERSLERİOsmanlı sarayında her ramazan ayında âlimler toplanıp tefsir dersleri icra edilirdi. Padişah ve saray erkânı, dizlerinin üzerinde hürmetle dinlerdi.   Geçenlerde bir din adamı, Sultan Fatih hakkında, “Bu kadar lisan öğreneceğine, tefsir okusaydı” demiş. Bu vahim söz, ya bir cehlin, ya da bir garezin ifadesi olsa gerektir. Bir hükümdar için ecnebi lisan ile tefsir bilmenin hangisinin daha lüzumlu olduğu bir yana, ecnebi lisan öğrenmek, dinin emridir. “Kim bir kavmin lisanını öğrenirse, hilesinden emin olur” hadis-i şeriftir. Kur’ân’ın emirlerinin özü Allah’a kulluk etmek olduğuna göre, ilmihalini bilen, Kur’ân’ın manasını da öğrenmiş demektir. En iyi tefsir, fıkıh kitaplarıdır. Osmanlı hükümdarlarının hepsi dinini iyi bilen sâlih zâtlardı. Hele Sultan Fatih’in her ilimde olduğu gibi, dinî ilimlerde de mertebesi yüksekti. Âlimlerle sohbeti severdi. Bir sefer esnasında Molla Hüsameddin’e, “Ey iman edenler, iman ediniz” mealindeki âyet-i kerimenin (Nisâ: 136) manasını sormuş; hocası da “Kösler cevap veriyor hünkârım” demiş ve elbette Padişah bunu anlamıştı. Kösler, düm düm der. Düm, Arapça “Devam et!” demektir. Şu hâlde âyet-i kerimenin tefsiri, “Ey iman edenler, imanınızda daim olunuz, imandan ayrılmayınız” şeklindedir.   Bohçada ne var?   Sarayda padişah huzurunda zaman zaman ulemanın toplanıp bazı âyet-i kerimelerin tefsir edilmesi an’anesi, Atâ Bey tarihine nazaran, Osman Gazi devrine dek ulaşır. Sultan III. Mustafa 1758’de buna daimî ve resmî bir nizam vermiştir. Buna göre ramazan ayının ilk gününden itibaren haftada iki defa padişah huzurunda ders yapılacaktı. Ulema arasında mümtaz bir yeri olan Kadı Beydâvî tefsirinden birkaç âyet-i kerime seçilip tefsir olunacaktır. Bu sebeple Huzur Dersleri adı verilmiştir. Her derste bir mukarrir ve umumiyetle 13-15 muhatap bulunur. Bunlar, Şeyhülislâmlık tarafından zamanın ileri gelen âlimleri arasından kıdeme göre seçilir. Her derste mukarrir ve muhataplar başkadır. Sarayda evvelce yapılan derslerde mukarrir ve muhatap olmayıp, sadece bir âlimin padişah huzurunda yaptığı tefsir dinlendiğinden, bunlara hakiki manada huzur dersi denemez. Bunlar sarayın salonlarından birinde, önlerinde birer rahle olduğu hâlde minderde otururlar. Dersler öğle ile ikindi arasında cereyan eder ve iki saat kadar sürer. Derslere, şehzadeler ve rical-i devletten de davet edilenler hazır bulunur. Mukarrir, tefsirden seçilen âyet-i kerimeyi anlatır. Muhataplar da buna dair sualler sorar. Böylece ders bir münazara hâlini alır. Ancak sualler mukarriri müşkülata düşürecek, onu sıkıştıracak tarzda değil; herkesin istifade edeceği meseleler üzerine olur. Padişah “kâfi” diyene kadar sualler devam eder. Mukarririn ettiği dua ile ders biter. Padişah, ders bitişinde hocalara iltifat eder; bilhassa mukarrirleri takdir edecek okşayıcı sözler söyler. Mukarrire, muhataplardan daha fazla olmak üzere padişah kesesinden atiyye ve birer de bohça verilir. Bohçada bir top çuha, iki top kumaş, bir de şal bulunur.   Taltif vesilesi   Âyet-i kerimeler zamanın ve zeminin icabına göre hassaten seçilir. Sultan III. Ahmed zamanında yapılan bir huzur dersinde, ordu seferde bulunduğu için, Fetih suresinin “Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik” meâlindeki ilk âyet-i kerimesi takrir olunmuştu. Sultan III. Mustafa’nın tanziminden sonraki ilk huzur dersinde “Ey iman edenler; adaleti ayakta tutun” mealindeki şümullü âyet-i kerime (Nisâ: 135) takrir edilmişti. Sultan II. Mahmud huzurunda yapılan bir derste, “Ey iman edenler! Sabredin; düşman karşısında sebat gösterin; cihad için hazırlıklı ve uyanık bulunun” meâlindeki âyet-i kerimenin (Âl-i İmrân: 200), yeni teşkil edilen orduya izafeten tefsir olunması münasip iken, hoca efendileri ibarede geçen vav, atıf mıdır, hâliye midir gibi o meclise gerekmeyen bir gramer münazarasına girişince, padişah sıkılıp dersi bitirmiştir. Huzur dersleri, ulema için bir teşvik ve taltif vesilesiydi. Cevdet Paşa tarihinde, Sultan III. Selim zamanındaki huzur dersleri anlatılırken deniyor ki: O zaman seferler sebebiyle her çeşit atiyyenin miktarı düşmüş iken, padişah ilme ve âlimlere olan teveccühünü göstermek için bunlara verilen ihsanı 100’er kuruşa çıkarmıştı.   KutuSadrazam soruyor   Sultan Hamid devrinde huzur dersleri ramazan ayının ilk sekiz gününde her gün Yıldız Sarayı’ndaki Çit Kasrı’nda icra olunurdu. Padişah, ders müddetince hafifçe yüksek bir yerde dizleri üstünde otururdu. Mabeyn ve kitabet dairesinin büyükleri salona bitişik odada derse iştirak ederdi.  Vezir ve müşirlerden de davet edilenler olurdu. Padişah, şehzadelerin de derse iştirakini hassaten isterdi. Hazirun ile mukarrirler arasında da sual ve cevap teatisi olurdu. Hatta Sadrazam Tunuslu Hayreddin Paşa ile bir mukarrir arasında uzun bir konuşma cereyan etmişti.   KutuHurafe kitabı!   Sultan Reşad devrindeki huzur dersleri Dolmabahçe Sarayı’nın Zülvecheyn denilen simetrik salonunda ikindiden sonra icra olunurdu. Bu dersleri harem halkı kafes arkasından dinlerdi. Mukarrirler siyah; muhataplar ise mavi cüppe giyerdi.  Derse iştirak edecek hocalar Saray’a gitmeden evvel Dolmabahçe Camii’nde toplanıp tecrübe yapardı. İkindi kılındıktan sonra alay ile vakur bir şekilde Saray’a geçilirdi. Bu dersleri kendi üslup ve meşrebine göre burun kıvırarak anlatan Başkâtip Halid Ziya (Uşaklıgil), Avrupa’daki filozofların nutukları gibi bir şey beklediği bu derslerden sukut-i hayale uğradığını söyler; derslerde zaman zaman müracaat edilen Buhari-i Şerif’i uydurma hadislere istinad eden hurafe kitabı olarak tavsif eder. Bu âlimlere verilen mütevazı hediyeleri ise -Cevdet Paşa’nın aksine- hazine-i hassa için bir yük olarak görür.   KutuVe son ders!   Son huzur dersleri Halife Abdülmecid Efendi tarafından Nisan 1923’e tesadüf eden 1341 senesi ramazan ayında Dolmabahçe Sarayı’nda icra olunmuştur. Hilafetin ilgası ile beraber, Osmanlı tarihinin en eski an’anelerinden birisi de tarihe karışmıştır. Müderris Debreli Vildan Faik Efendi, bu dersleri el-Mevâizü’l-Hisan adıyla kitap hâline getirmiştir. Ebulula Mardin’in Huzur Dersleri kitabı Latin harfleriyledir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.