‘Yerel hükûmet’ ve ‘organize kötülük’

A -
A +


Haftalardır dikkatle takip ediyorum. Gördüğüm şey şu: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve yandaşları iki konuyu nakış gibi işliyor.
Birincisi yerel hükûmet... Gerek seçim döneminde gerekse seçimden sonra yaptığı açıklamalarda, "Ben Selahattin Demirtaş'ın çizgisini beğenen biriyim" diyen İmamoğlu şu sıralar tam da Demirtaş'ın yolundan gidiyor. Her ne kadar Demirtaş gibi "Özerklik" demese de söylemleriyle İstanbul'u bir eyalet, kendini de o eyaletin tek hâkimi olarak gösteriyor. Mevcut kanunları tanımadığını, tanımayacağını gösterircesine halktan yardım toplayıp dağıtıyor.  Daha önce de yazmıştım. Büyükşehir Belediyeleri elbette bağış alabilir. Ama bunun kanunlarla belirlenmiş şartları kuralları var. Eğer halka dağıtmak üzere bağış topluyorsanız, bunun adı "Şartlı bağış" oluyor. Bu şartlı bağışı kabul etmeniz için de dağıtabilmeniz için de Belediye Meclisi'nden onay almanız gerekiyor. Artı, valilikten de yardım toplama izni almanız gerekiyor. Daha sadece bir belediye başkanıyken bile "Tek Adam" gibi davranarak kanunları ayaklar altına alıyor. Devlet kendisine kanunları hatırlattığında ise, "Merkezî hükûmet İstanbul'dan sorumlu olan yerel hükûmeti engelliyor" diyerek ve yandaş gazetecilerine bunu dedirterek büyük bir kırılmanın önünü açmaya çalışıyor... İkinci dikkat ettiğim şey ise İstanbul'da hepimizin şahit olduğu tuhaflıklar. Farkında mısınız bilmiyorum ama Ekrem İmamoğlu haftalardır ısrar ve inatla hükûmeti "Sokağa çıkma yasağı" kararı almaya davet ediyor. "Sokağa çıkma yasağı almaya mecbur etmek istiyor" desem daha doğru olacak sanırım.  "İstanbul'da sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli" diyen bir yetkilinin öncelikle İstanbul'la ilgili bütün önlemleri alması gerekiyor değil mi?  Mesela; toplu taşıma araçlarında sefer sayılarını artırarak sosyal mesafenin korunması için önlem alması gerekiyor.  Ama Sayın Başkan bunun tam aksini yapıyor, toplu taşıma seferlerinde kesinti yolunu seçiyor. Büyükşehir’in yüzlerce otobüsü garajlarda yatarken, insanların bir belediye aracına tıkış tıkış binerek işine gitmesine sebep oluyor... Evet evet, yanlış duymadınız. Özellikle "sağlıyor" diyorum. Çünkü İstanbullular haftalardır, "Sefer sayılarını artırın, bizi ölüme gönderiyorsunuz" diye çağlık atıyor ama Başkan âdeta kulağının üstüne yatarak bu çığlıkları duymazdan geliyor. Dahası... Belediyenin sözcüsü olan kişi, "AK Partili troller belediye arabalarını bilerek doldurarak bize organize kötülük yapıyor" şeklinde meczupların bile dile getirmeyeceği bir cümle kuruyor.  Sanırım duymuşsunuzdur. Metro seferlerinde de bir iki güne kadar kısıtlamaya gidilecek. Seferler saat 21.00 itibarıyla sonlandırılacak. Oradan gelecek olan insan yoğunluğu da belediye otobüslerine aktarılacak demektir bu... "Organize kötülük" dedikleri tam da bu olsa gerek! Tabii bu sırada perde arkasında başka şeyler de dönüyor. Türkiye'nin en pahalı zincir mağazası olan Migros'ta bile 70-80 liraya alınabilecek gıda malzemeleri 150 liraymış gibi gösteriliyor. Aradaki fark çaktırmadan birilerinin cebine gidiyor.  Foya ortaya çıkarılınca, "O paketin yanında ayrıca temizlik malzemeleri de vardı" gibi absürt açıklamalar yapılıyor. Bu durum Sayın Başkan'a sorulduğunda verdiği cevap evlere şenlik: "O paket prototipti" diyor... Sanırsınız yerli araba ya da yerli uçak yapmış da millete örneğini gösteriyor!  Neyse... Önceki gün bir şey daha öğrendik. Büyükşehir Belediyesi piyasada litresi 20-25 TL civarında olan dezenfektanların tanesine 73 lira ödemiş. 350-400 bin liraya mal olacak dezenfektanlar için 1 milyon 100 bin lira ödemiş. Yani anlayacağınız Türkiye'de her gün 70-80 kişi vefat ederken birileri "Ürün başına 50 lirayı nasıl götürürüm" derdine düşmüş görünüyor.  Bu durumu kamufle edebilmek için birileri de örgütlü bir şekilde "Yerel Hükûmet", "Sokağa çıkma yasağı" gibi sinir uçlarına dokunan açıklamalar yapıyor. Hadi Sayın Ekrem İmamoğlu'na inanan ve güvenen arkadaşları kırmamak için bütün bu işlerin kasıtlı yapılmadığını düşünelim. E, be birader... İstanbul'da on tane belediye otobüsünü sefere çıkaramayan, on tane yardım kolisini adamakıllı ayarlayamayan birini hiç mi eleştirmeyeceksiniz? "Yahu Başkan, sana inandık, güvendik ama iki tane basit işi bile beceremedin" demeyecek misiniz?  Sahi... "Şu karanlık günlerde Ekrem İmamoğlu değil de Binali Yıldırım bu şehri yönetseydi acaba böyle mi olurdu?" diye düşündünüz mü hiç?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.