Millete tepeden bakmak -1-

A -
A +

Cumhuriyeti kurarken Meclisin duvarına; 'Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir!' yazarak, yönetimi millete vereceğimizi vadetmiştik. Yani, bir kişinin veya bir zümrenin değil, topyekûn bir milletin kendi kendisini idaresini gerçekleştireceğimizi söylemiştik. Bu ise, nasıl olacaktı? Elbette; milletin seçtiği temsilcileri eliyle olacaktı. Bunun gerçekleşmesi için de, birden fazla siyasi partiye ihtiyaç vardı. 1923'ten 1946'ya kadar, birden fazla partinin yaşamasına müsaade edilmedi. Dolayısıyla; o devirde, her ne kadar rejimin adı Cumhuriyet ise de; yönetim tek kişinin iki dudağı arasında kalmıştır. Tek parti olarak CHP vardı ve onun adaylarını ve hatta illerdeki vali ve belediye başkanlarını aynı kişiler olarak, bir tek kişi belirliyordu. Dışarısının telkin ve baskıları ile; 1946'da birden fazla partiye müsaade edildi ve 46 seçimlerine CHP ve DP olarak; iki partiyle gidildi. Gidildi, gidilmesine ancak; CHP yönetimi 'şark kurnazlığı' yaparak; el çabukluğu ile; 'açık oy, gizli tasnif!' kanununu çıkardı. Böylece seçimler şeklen yapılmış olacaktı; zira, davulu milletin boynuna asıp, tokmağı kendi elerinde tutacaklardı. Nitekim öyle de yapıldı. Seçim sandıkları kaçırıldı, yakıldı, denize atıldı; yetmedi DP'nin oyları (gizli tasnif sayesinde) CHP hanesine yazıldı ve hile ile; iktidara yine CHP oturtuldu. Cihan Devleti'miz olan Osmanlı İmparatorluğu'nu askerin siyasete karışması yıktı. Cumhuriyet tarihimiz boyunca ise, İsmet İnönü'nün tek parti ile iktidarda olduğu 27 sene süresince (14 sene başbakanlık, 12 sene cumhurbaşkanlığı) askerî ve sivil bürokrasiyi tepeden tırnağa kadar kendi zihniyetinden ve yandaşlarından seçip belirledi. Millete tepeden bakan ve onu asla adam yerine koymayan bu zihniyetle, milletle devletin (askerî ve sivil bürokrasi ile CHP parti örgütü, hükümeti ve onların meydana getirdiği TBMM) arası açıldı. Mahut bürokrasi ile CHP örgütü el ele vererek, on yıllık (1950-1960) DP iktidarını, ihtilalle alaşağı ettiler ve milletin seçtiği Başbakan ve bakanları darağaçlarında sallandırdılar. Bütün bu kepazelikler yetmeyecek ve işbaşına getirdikleri en üst düzey bürokrat temsilciler, İnönü'ye; 'Emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur!' deme alçaklığını gösterecektir! Sakın; bu sözleri ile Hz. Peygamberi ve onun buyruklarını üstün bildikleri sanılmasın! Zira Hz. Peygamber'e karşı tavırları, hayatları boyunca bellidir! O halde bu sözle şunu demek isterlerse gerektir: Sen yeni bir din getirdin ve onun peygamberisin; biz de sana inananlarız; şu halde senin buyrukların bizim için peygamber buyruğudur! Baktılar ki, yapılan onca seçimle (1950-1954-1957), kendilerinin iktidara gelmeleri muhal üstü muhal; şeytani bir hile ile 61 anayasasını yapıp; böylece gelecek tüm iktidarları muktedir kılmamanın yolunu buldular!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.