Arakan’da neler oluyor?

A -
A +
Arakan’da neler oluyor? sorusu son günlerde bulunduğumuz ortamlarda en çok karşılaştığımız soru. Konuya insani olarak ilgi duyan herkes az çok farkında, yapılan zulmün. Ama gerçekten “Arakan’da neler oluyor?”
Dünyadaki yansımaları neler ve Türkiye bunun neresinde pozisyon almakta?
Güneydoğu Asya’da bulunan eski adı Burma ve Birmanya olan bugünkü adıyla Myanmar isimli devlet yedi eyaletten oluşmakta. Arakan bölgesi de işte bu eyaletlerden birisi olan Rakhine eyaletinin sınırları içerisinde. Myanmar resmî makamlarına göre çoğunluğunu Budistlerin oluşturduğu, 53 milyon civarındaki nüfusun %4’ü Müslümanlardan oluşuyor. Müslüman toplumun liderlerine göre bu rakam %10-14 arasında. Oranlar yüzde kaç olursa olsun şu an Arakan’da ordu ve sivil Budistler tarafından Müslümanlara karşı yapılan katliam gerçeği değişmiyor. İnsani değerlere ve zulme uğrayan Müslüman kardeşlerimize sahip çıkmak adına Türkiye’de kamuoyu beklenti içine girdi. Devletimiz başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Başbakanımız ve Dışişleri Bakanımız nezdinde tüm dünyanın gözlerini Arakan’daki katliama çevirttirdi. Suriye, Kuzey Kore, Doğu Kudüs ve Katar Krizi gibi dünya gündemini meşgul eden açmazlar mevcutken Arakan görmezden geliniyordu.
Türkiye'nin zordaki bir Müslüman halka yardım etmesi için bahane ya da sebep araması hiç gerekmez ama Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklama yaptığında değindiği Balkan Savaşı yıllarında Burmalı Müslümanların yetim ve öksüzlere yardımda bulunmak için Hilali Ahmer isimli bir dernek kurarak para topladığı ve gönderdiği Osmanlı arşivlerinde tarihçilerimizin çalışmaları sayesinde belgeleriyle açık ve net ortadadır. Said Halim Paşa’nın yazdığı bir belgede bu konuda teferruatlı bilgi bulunmaktadır. Yüz yıl sonra bizim için kalbi atan kardeşlerimizin uğradığı zulmü görmemek bize yakışmaz. Her şeyden önce büyüyen Türkiye’nin mazluma el uzatan atalarının mirasına sahip çıkacağını önce biz sonra dünya unutmamalıdır.
Kurban Bayramı süresince Sayın Cumhurbaşkanımız onlarca liderle görüşerek krize odaklandı. Dünya kamuoyunda ciddi bir tepki meydana geldi. Komşu ülkeleri olan Bangladeş’e katliamdan kaçan Arakanlı Müslümanlara sınırlarını açması ve masraflarını karşılayacağımız hususundaki teklifimizi dünya kamuoyu ve BM çok olumlu bir adım olarak gördü.
Diplomasi çok defa değindiğim üzere böyle alternatif tekliflerle zenginleştiğinde daha etkin sonuçlar alınabiliyor. Bu insanlık dramı daha devam ediyorken Sayın Cumhurbaşkanımız Arakan’ın Nobel Barış Ödüllü lideri Ang San Su Çi’yi arayarak bu krizin nasıl çözülebileceği hususunda görüşmüş, çok zor şartlarda bulunan Arakanlı Müslümanlara insani yardım ulaştırılması noktasında mutabık kalınarak TİKA üzerinden ilk yardımları ulaştırmamız üzerinde karar alındı. Diplomatik yolları sonuna kadar zorlayacağımızın ilk işaretleri ve kazanımları diyebiliriz.
Myanmar lideri olarak bahsettiğimiz Ang San Su Çi’ye BM nezdinde ve uluslararası camiada bu katliamı durdurması hususunda baskı yapılıyor ama dikkat etmemiz gereken bazı detayları gözden kaçırmamakta fayda var. Su Çi, Myanmar Cumhurbaşkanı değil ama ülkenin fiili lideri. 1948’de İngiliz sömürgeliğinden kurtulan ama 1963 yılında askerî yönetim altına giren ülke 2010 yılındaki seçimlere kadar böyle yönetildi. Hâliyle askerin devlet ve ülke üzerinde etkisi hâlâ devam ediyor. Arakan’daki katliam Su Çi’nin elinden gelse dünyanın baskısı ve bizimle kurduğu direk temasın ardından kolayca durabilirdi. Yaşananlardan açıkça belli oluyor ki bu süreç askerin yönetiminde ilerliyor. Demokrasinin kıymetini unutmamak gerek!
Bu gelişmelerin ardından Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan, oğlu Sayın Bilal Erdoğan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Fatma Betül Sayan Kaya ve Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlut Çavuşoğlu’nun da bir heyet olarak Bangladeş’teki sığınmacı Arakanlılara yaptığı ziyaret ve yardımları yerinde ve ilk elden yapmaları aslında tüm İslam âlemine de örnek teşkil edecek bir davranış olmuştur. Türkiye’nin mazlumlar için sürekli önderlik etmesi ve sesini duyurması bazı İslam ülkelerinin devlet kademelerinde hâlâ bir hareketlenmeye önayak olmasa da Türkiye’ye halkları nezdinde büyük saygı ve itibar kazandırıyor.
Bugüne kadar defalarca mazlumun yardımına koşan Türkiye Kızılay'ı hatırlarsanız Haiti'deki doğal afete yanı başındaki Amerikan Kızılhaç'ından evvel yetişmişti. Pakistan, tarihinin en büyük sel felaketini 2010 yılında İndus Nehri'nin taşması sonucu yaşadığında yine Sayın Emine Erdoğan aralarında ben ve eşimin de bulunduğu bir heyet ile oraya gidip sellerden etkilenenlere yardım götürmüştü. Keza iki yıl önce de Arakan'a giden ve yaraları saran yine bizim liderimizin eşi ve Türk yardım heyetiydi.
Türkiye'nin amacı itibar, prestij, dünyaya şov yapmak değil. Nerde bir acı, zulüm ve yardım haykırışı var ise oraya ulaşmak, ulaşamadığımız anda mazlumların sesini dünyaya duyurmak. Ardından itibar da, saygı da kendiliğinden gelir. Biz doğru olalım, büyüyelim, güçlenelim ve her daim atalarımız gibi hakkın yanında saf tutalım.
Biz doğru olalım, eğri mutlak müstahakını bulur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.