Garo propaganda

A -
A +
HDP milletvekili Garo Paylan, işgalci Ermenistan'ın ağır zayiat almasından ve Türkiye'nin Azerbaycan'a şartsız destek vermesinden fena rahatsız oldu.
Avrupa'daki Ermenistan yandaşı gösterilerin yüzde biri bile ülkemizde tertiplenmezken, Ermeni kökenli vatandaşlarımıza kimse kem gözle bakmazken bu Garo, farklı bir fotoğraf resmetmeye çalışıyor.
Geçen hafta Meclis araştırması önergesi verdi. Önergede Ermeni vatandaşlarımızın 'güvercin tedirginliği’nde yaşadığını ifade etti.
Ermenistan işgalini, zulmünü ve Birleşmiş Milletler'in Ermenistan için dört defa aldığı Karabağ'ı boşaltma kararını görmezden gelip "Karabağ meselesinde Türkiye'de ırkçı saiklerle taraflı bir tutum sergileniyor" dedi.
Yetmedi, en son "Karabağ’da süren savaşta, her iki taraf da sivil yerleşim yerlerine saldırılar düzenliyor. Azeri ve Ermeni güçleri derhâl sivil yerleşim yerlerine saldırıları durdurmalıdır" diyerek güya 'insancıl' bir mesajla katilleri perdelemeye çalıştı.
Oysa Azerbaycan, şimdiye kadar Ermenistan gibi yapmadı ve doğrudan sivilleri hiç hedef almadı. Ama Ermenistan'dan atılan füzelerden, roketlerden, bombalardan en az 60 Azerbaycanlı sivil hayatını kaybetti. 300'e yakını yaralandı.
Türkiye'nin Ermeni vatandaşlarıyla hiçbir problemi yok. İşte Markar Esayan'ın cenazesi her şeyi göstermiyor mu? Ama Garogiller görmüyor! Çünkü niyetleri başka.
 
 
Dırdırsız iletişim
 
Millî Savunma Bakanlığı'nın hesabından Ermenistan'ın Gence saldırısından sonra iki Tweet atıldı.
Birinde şöyle denildi: "Belki bu fotoğrafı ilk kez görüyor olabilirsiniz ama Azerbaycan halkı 30 yıldır aynı fotoğraf ile yaşıyor. 30 yıl önce Hocalı’da bebekleri katleden Ermenistan, bugün de aynı katilliğe devam ediyor. Bu manzarayı görüp de susmaya gücü yeten insanoğlu varsa sussun! Biz susmayacağız!"
Diğerinde de şu satırlar yer aldı: "Ey farklı dilleri konuştuğumuz, farklı coğrafyalarda yaşadığımız insanlık... Bu minik bebek, gece uykusundayken Ermenistan ordusu tarafından balistik füze ile katledildi. Dilimiz, dinimiz, ülkelerimiz farklı olabilir fakat bu fotoğraf hepimizin yüreğini yakmaya yeter!"
Savunma Bakanlığı kamusal duruşun ve kurumsal dilin en baskın olduğu kurumlardan biriydi.
Hep yüklemlerinin sonu -dır -dir ekiyle biten soğuk, donuk, resmî bir dil kullanırdı. O dil terk edildi. Şimdiki samimi ve halka yakın. Sosyal medya psikolojisine uygun. Bence başarılı bir iletişim stratejisi.
Garo propaganda
 
 
Haklı eleştirinin gücü
 
Meclis tatile girmeden önce "Gıda Bilim Kurulu" oluşturulmasını öngören bir kanun teklifi verilmişti.
Düzenleme, komisyonda yoğun tartışmalara sebep olmuştu.
Buna göre, vatandaşa "şunu yemeyin, bunu yemeyin" diyene ve onların dediğini yazan medya organlarına 'yanıltıcı yayın' kapsamında ağır yaptırımlar getirilecekti.
Konuyu manşetimize taşıdık. Teklifin bir tür sansür olduğuna, kanun çıkarsa kimsenin konuşma hakkının bulunmayacağına, meselenin üç beş kişinin inisiyatifine bırakılamayacağına dikkat çektik.
Refiklerimiz de bu endişeye ortak oldu ve meseleyi sütunlarına taşıdı. Ve Cumhurbaşkanı meseleye el koydu. Meclis açılır açılmaz teklif görüşülmeye başladı. Söz konusu maddeler tekliften çıkarıldı...
Türkiye'nin en önemli problemlerinden biri, doğru şeyleri yanlış kişilerin dillendiriyor olması... Misal muhalif basında doğru şeyler de çıkıyor. Ama sürekli art niyetli yayın yaptıkları için her yazdıkları ters tepiyor.
Gıda düzenlemesindeki problemi Sözcü veya Cumhuriyet yazsa teklif geldiği gibi geçerdi.
Onun için kritik meselelerde iktidara yakın medyaya yapıcı eleştiri anlamında büyük görev düşüyor.
 
 
Öğrenmiş olduk!
 
Kendimi medyayı iyi takip eden biri diye görürdüm. Meğer değilmişim. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ı üyelikten çıkardığını fark etmemişim.
Dilipak, "İstanbul Sözleşmesi"ni savunanları eleştirirken 'fahişeler' şeklinde çirkin bir ifade kullanmış, AK Partili kadınlar yurt genelinde toplu suç duyurularında bulunmuştu.
Dilipak da fahişe kelimesini aslında kadınlara değil, LGBT bireylere yönelik yazdığını ifade etmişti. Cemiyet, LGBT'liler için söyleneni kabullenememiş!
Daha önce bir yazarın üyelikten çıkarıldığını hiç duymamıştım.
Meğer Turhan Selçuk başörtülüleri domuz şeklinde karikatürize ettiğinde, Oktay Ekşi hükûmeti eleştirirken "Bu zihniyet analarını da satar" diye yazdığında, Yılmaz Özdil kendi halkını bidon kafalı ve göbeğini kaşıyan diye aşağıladığında, Bekir Coşkun'lar, Mine Kırıkkanat'lar, Ayşenur Aslan'lar nifak tohumları ektiğinde kılını kıpırdatmayan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin böyle bir müeyyidesi varmış. Öğrenmiş olduk!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.