Türkistan’dan Türkiye’ye manevi köprüler

A -
A +
Numan Aydoğan Ünal
İhlas Vakfı Türk Dünyası Koordinatörü
 
 
Anadolu’nun İslamlaşmasında, Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevi hazretlerinin “Alperen” denilen dervişlerinin büyük rolü oldu. Bugün Anadolu’nun her yerinde halkın hürmet ve muhabbetle ziyaret ettiği pek çok mezar ve türbe, Alperenlere aittir.
 
 
On birinci asırda Türkistan’dan ilk büyük Türk göçü, Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara doğru oldu. Peçenek ve Kuman Türkleri Balkan yarımadasına yerleşti. Ne yazık ki, bunlar İslam diniyle şereflenemeyerek gelmişti. Etraflarını saran Hristiyan devletlerin baskısı ile kısa zamanda kimliklerini unuttular, ananelerini kaybettiler ve eriyip yok oldular.
Selçuklu Sultanı Muhammed Alpaslan, 1071 senesinde Malazgirt’te Rum İmparatoru Roman Diyojen komutasındaki, 200 binden fazla askere sahip Bizans ordusunu, 40 bin kahramanla mağlup etti. Böylece Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Eğer bu muhteşem zafer kazanılmasaydı bugün biz Türkler Anadolu’da olamazdık.
Bu büyük zaferden sonra İslam ile şereflenmiş Oğuz, Türkmen, Özbek ve Avşar Türk boyları akın akın gelerek, süratle Anadolu’yu İslamlaştırmaya, Türkleştirmeye başladılar. 1071 senesinde Selçuklu şehzadelerinden Kutalmışoğlu Süleyman Şah, başşehri İznik olan Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdu. Türkler üç yıl içinde Malazgirt’ten Üsküdar’a ulaştı.
Bu hususta merhum Seyyid Ahmet Arvasi, “Muhammed Alpaslan’ın kazandığı Malazgirt zaferi, yalnız Bizans’a karşı kazanılmış muhteşem bir meydan muharebesinden ibaret değildir. Bu zafer, bütün Türk-İslam kültür ve medeniyetine ve daha nice maddi ve manevi fetihlere beşik olacak, mukaddes bir başlangıcın da besmelesi olmuştur. Yani bu zafer sevgili Anadolu’muzun Müslüman-Türk kanı ve imanıyla yeni baştan da yoğruluşunun ilk hamlesidir” demektedir.
Türkistan’dan Türkiye’ye manevi köprüler
 
YESEVÎ DERVİŞLERİ ANADOLU’DA
Anadolu’nun Türkleşmesinde-İslamlaşmasında, Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevi hazretlerinin dervişleri, Alperenler ve Horasan Erenleri denilen müritlerinin büyük rolü oldu. Bugün Anadolu’nun her yerinde halkın hürmet ve muhabbetle ziyaret ettiği pek çok mezar ve türbe, İslam’ı yaymak için gelen Ahmed Yesevi’nin dervişlerinindir.
 
TÜRKİSTAN’DAN GELEN ÂLİM VE VELİLER
Türkistan’dan Anadolu’ya gelerek İslamî ilimlerin gelişmesine ve yerleşmesine vesile olan pek çok âlim ve evliya var. Bunların bazılarının hayatından kısaca bahsedelim:
Seyyid Burhâneddîn Tirmizî: 1165’te Türkistan’ın Tirmiz şehrinde doğdu. Tirmiz, bugünkü Özbekistan’da Ceyhun Nehri’nin kuzeyindedir. Büyük hadis âlimi İmam-ı Tirmizî hazretleri de buralıdır. Seyyid Burhâneddîn Tirmizî hazretleri Mevlâna Celalettin Rumî’nin hocasıdır. 1240’ta Kayseri’de vefat etti.
Mevlâna Celâleddin Rumî: 1207’de Güney Türkistan’ın Afganistan’daki Belh şehrinde doğdu. 1273’te Konya’da vefat etti. Büyük İslam âlimlerindendir. Mesnevisi çok meşhurdur.
Muhammed Hâdimî: Büyük velî, tasavvuf ve fıkıh âlimidir. Dedesi Hüsamettin Efendi Buhara’nın tanınmış âlimlerinden velî bir zat idi. Muhammed Hâdimî hazretleri 1701’de Konya’nın Hâdim ilçesinde doğdu. 1762’de burada vefat etti. Pek çok kıymetli eserleri vardır.
Muhammed Murâd-ı Münzâvî: İstanbul’un en büyük üç evliyasından biridir. 1643’te Buhara’da doğdu. 1741’de İstanbul’da vefat etti. 6 yıl da Bursa’da kaldı. Kur’ân-ı kerim tefsiri çok kıymetlidir. Tefsirinde Arapça, Farsça ve Türkçe bir aradadır. Türbesi Eyüp Sultan’dadır. Ziyaret edenler, feyzinden, bereketinden istifade etmektedir.
Baba Haydar Semerkandî: Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerinin talebelerinin yükseklerinden ve halifelerindendir. Kanuni Sultan Süleyman bunun büyüklüğünü anlayıp kendisi için Eyüp Sultan’da bir cami yaptırdı. Vefat edinceye kadar bu camide imamlık yaptı, vaaz verdi. Kabri bu caminin yanındadır.
Molla Arap Bursevî: Babası Türkistan’dan Antakya’ya geldi. Kendisi burada doğdu. 1532’de Bursa’da vefat etti. Türbesi Molla Arap Camii’nin yakınındadır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi’ne katıldı. Askere vaaz ve nasihat verdi. Kendisi dua eder; Padişah da “âmin” derdi. Çok kıymetli eserleri vardır.
Abdullah-i Kaşgârî: 1688’de Doğu Türkistan’ın Kaşgâr şehrinde doğdu. İstanbul’a gelip Eyüp Sultan’da yerleşti. Hacı Mürteza Efendi’nin yaptırdığı Kaşgârî tekkesinde uzun yıllar halkı irşat etti. 1760’ta vefat etti. Türbesi, tekkenin bahçesindedir.
Ali Semerkandî: Osmanlı devletinin kuruluş devri evliyalarındandır. Peygamberimizin manevi işaretiyle Ankara’nın Çamlıdere beldesine geldi. Yıllarca halkı irşat etti. İslamiyet’i yaymak için çalıştı. 1457’de burada vefat etti. Buranın adı “Şeyhler” idi, sonradan Çamlıdere’ye çevrildi.
Esseyyid Muhterem Taşkendî: Seyyid, âlim, Nakşibendî tarikatının büyüklerindendir. Özbekistan’ın Taşkent şehrinde doğdu. Yüksek dinî ilimleri memleketinde tahsil etti. Hac vazifesini yaptıktan sonra İstanbul’a geldi. Devrin padişahı Kanuni Sultan Süleyman, kendisiyle yakından ilgilendi. 39 sene Nakibüleşraflık vazifesinde bulundu. 1572’de vefat etti. Türbesi, Ayasofya Camii yakınındadır.
Seyyid Alâeddîn Semerkandî: Semerkant’ta doğdu. Semerkant, Buhara ve Taşkent gibi ilim merkezlerinde tefsir, fıkıh, tasavvuf ilimlerinde yüksek derecelere kavuştuktan sonra Karaman’a geldi. Büyük âlim ve velilerdendir. 1456’da vefat etti. Kabri Mersin’in Gülnar ilçesi Zeyne kasabasındadır.
Şeyh Seyyid Abdulkâdir-i Belhî: 1839’da Güney Türkistan’ın bugün Afganistan hudutları içinde kalan Kunduz şehrinin Hankâh köyünde doğdu. İngilizler Afganistan’ı işgal ettiğinde 300 kadar talebesiyle Konya’ya hicret etti. Buradan İstanbul’a geldi. Nakşibendî Müceddidî icazetini babasından aldı. Babasının vefatından sonra Muhammed Murad-i Buharî dergâhı şeyhliğine tayin oldu. Arapça, Farsça, Çağatay Türkçesi ve İstanbul Türkçesini çok iyi bilirdi. Sevdiklerine “kuzum” diye hitap ederdi. Manzum şeklinde çok eseri vardır. Kabri, Murad-ı Münzâvî Hazretlerinin türbesinin yanındadır.
Emir Sultan: Osmanlı’nın kuruluş döneminde yaşadı. İsmi Muhammed, lakabı Şemsüddîn idi. 1368’de Buhara’da doğdu. Seyyiddir. Buhara’da doğduğu için Muhammad Buharî, Seyyid olduğu için Emir Buharî, Yıldırım Bâyezîd Han’ın damadı olduktan sonra Emir Sultan denildi. 1430’da Bursa’da vefat etti. Türbesi, kendi ismiyle anılan semttedir.
Hacı Bektâş-ı Velî: Osmanlı kuruluş devri evliyasının büyüklerindendir. 1381’de Horasan’da doğdu. Seyyid olup soyu Hazreti Ali’ye dayanır. Küçük yaşta iken babası ilim öğrenmesi için Ahmed Yesevi’nin halifesi Şeyh Lokman-ı Perende’ye teslim etti. Tahsilini tamamladıktan sonra Anadolu’ya geldi. Sultan Orhan ile sohbet etti. Yeniçeri Ocağı kurulurken duada bulundu. Kırşehir’de vefat etti. Arapça Makâlât isimli bir kitabı vardır.
Ubeydullah-ı Ahrâr: Silsile-i aliyyenin büyüklerindendir. Müslümanların göz bebeğidir. Taşkent’te doğdu. 1490’da Semerkant’ta vefat etti. Yusuf-i Nebhanî hazretleri “Sokakta giderken ansızın atını istedi. Talebeleri ile Semerkant’ın dışına çıktı. Onlardan ayrılıp çok zaman sonra yanlarına geldi. ‘Türk Sultanı Muhammed Han, kâfirlerle harb ediyordu. Onun yardımına gittim. Galip geldi’ dedi. Fatih İstanbul’u bu suretle aldı” diye kaydetmektedir. Evliyalar, Allahü teâlânın izniyle bir anda bir başka yere gidebilirler. İslamiyet’te buna “tayyimekân” denir.
Türkistan’dan Türkiye’ye manevi köprüler
NAKŞİBENDİLİĞİN ANADOLU’YA GELİŞİ
 
Nakşibendîyye tarikatının Anadolu’ya gelmesine vesile olan evliyanın meşhurlarından Abdullah-i İlahî’dir. Kütahya’nın Simav ilçesinde doğduğu için Abdullah-i Simavî de denir. İstanbul’un Zeyrek medresesinde ilim tahsil ettikten sonra Türkistan’da Semerkant ve Buhara’ya gitti. Orada zamanın mürşid-i kâmili, büyük evliyası Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin sohbetinden feyz alıp tasavvufta yetişti. Semerkant’tan dönerken Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin müridanından Emir Ahmed Buhârî’yi de beraberinde getirdi. Emir Buhârî bir müddet Simav’da kaldıktan sonra 1447’de İstanbul’a geldi. Zamanın Padişahı II. Bâyezid Han, Fatih’te ilk Nakşibendî dergâhını yaptırdı. Daha sonra Ayvansaray ve Edirnekapı’da da birer Nakşî tekkesi kuruldu. Nakşibendiliğin İstanbul’da tanınmasında, yerleşmesinde Emir Ahmed Buhari’nin çok büyük rolü oldu.
Emir Ahmed Buhârî’nin müridanından Şevâhid-ün-Nübüvve’yi Farsça’dan tercüme eden Bursalı Lâmiî Çelebi, bu kitabın sonunda, mürşidi Emir Ahmed Buharî hakkında şöyle diyor: “Sonra gelen evliyanın büyüklerinden biri de Emir Ahmed-i Buharî hazretleridir. Zamanımız onun irşadıyla şereflendi. Diyarımız onun ayak basmasıyla mesut oldu. İstanbul halkına büyük bir himmet olmuştur. Avam ve havvas herkes onun sohbet meclisine koşmuştur. Tam bir ihlas ile onun huzuruna gelenler, muradına erer, Allahü teâlânın rızasına uygun bir kul olurlardı. Çünkü O, tasavvuf yolları rehberi, hakikat diyarının kumandanıydı. Allahü teâlânın lütfu ile güzel ahlak ve faziletlere sahipti. Kutbül irşad, gavs-ül evtad idi. Onun yolu sünneti seniyyeye uymak üzere kurulmuştu.
Bu fakir Lâmiî Çelebi, Seyyid Ahmed Buhârî hazretlerinin eşiğine yüz sürdüğünden beri, bizzat şahit olduğum ve onu seven güvenilir kimselerden işittiğim kerametlerini ve harikalarını yazsam büyük bir kitap olurdu. Fakat kendi zamanında bunların yazılmasına razı olmaz diye, hâllerini kısaca yazdım. Çünkü maksat onun rızasını gözetmektir. Bu “Şevâhid-ün-Nübüvve” kitabının tercümesine teşebbüste bulunmam da sırf onun işaretleri, manevi yardımları, himmetleri ve emirlerine itaat neticesinde olmuştur. Yoksa bu işi bu fakirin yaptığı zannedilmesin.”
Emir Ahmed Buhârî hazretleri 1516’da vefat etti. Türbesi, Fatih’te kendi ismiyle anılan camiinin bahçesindedir. Müridi Lâmiî Çelebi de 1472’de Bursa’da doğdu. Türk edebiyatının önemli şahsiyetlerindendir. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilirdi. 1531’de Bursa’da vefat etti. Kabri Nakkaş Ali Camii haziresindedir.
Mevlâna Abdurrahman Camiî hazretlerinin yazdığı ve Lâmiî Çelebi’nin Farsçadan Türkçeye tercüme ettiği “Şevâhid-ün-Nübüvve” kitabının Farsça ve Türkçesi, Hakikat Kitabevi tarafından basılmıştır.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.