Suudi Arabistan nereye koşuyor?

A -
A +

Suudi Arabistan’ın “Vizyon 2030” adını verdiği hedefleri gerçekleştirebilmesi için Vehhabilik ve terörü destekleyen ülke konumundan hızla çıkması gerekmekteydi. Son yıllarda ortaya konulan “Ilımlı İslam” söylemleri bunun bir sonucu olarak okunmalıdır. Peki, Vehhabilikle uzun yıllardır ittifak yapmış bir Suudi Arabistan için bu kolay başarılabilir mi?

Yaşadığımız çağ büyük bir dönüşüm içinde. İnandığımız, bildiğimiz dünya o kadar hızlı değişiyor ki, her sabah yeni bir çağa uyanıyor gibiyiz. Değişim rüzgârları geleneksel ne varsa tehdit ediyor. Değişen sadece dünya hegemonyasındaki güç merkezleri değil. Dijital çağ, baş edilemez biçimde tüm ilişkileri etkiliyor. Zamanın durduğu çölün en zengin devletlerinden biri olan Suudi Arabistan bile bu değişime ayak uydurmak için kendini yeniden inşa etmek zorunda kalıyor.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın başa gelmesinden bu yana Suudi Arabistan da bu değişimden nasibini alıyor. Elbette ben bu değişimin olumlu yada olumsuz olacağı iddiasının yanında değilim. Ben daha çok Suudi Arabistan’daki değişimi anlamak ve bu değişimin oluşturacağı etkileri yorumlamakla ilgileniyorum. Bu değişimin olacağını ve olması gerektiğini en önce görenlerden biriyim. O yüzden de uzun süredir bu değişimin dinamiklerini takip etmeye çalışıyorum. Çünkü bu değişimin yalnızca Suudi Arabistan’ı değil tüm Orta Doğu’yu etkileyecek bir domino etkisi oluşturacağını düşünüyorum.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Kamu Yatırım Fonunun 24 Ekim 2017'de Riyad’da düzenlediği ve 60 kadar ülkeden 2 bin 500 kişinin katıldığı “Gelecek Yatırımlar Girişimi” toplantısında, ülkesini “ılımlı İslam”a döndürme sözü verdi. Bir ay sonra da yine Riyad’da ABD-Arap ve İslam Ülkeleri Zirvesi'nin ardından “İtidal” olarak bilinen Uluslararası Radikal Düşünceyle Mücadele Merkezinin açılışında o meşhur küre etrafındaki resim verildi: Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, ABD Başkanı Donald Trump ve Mısır’ın cuntacı Cumhurbaşkanı Sisi açılış münasebetiyle dünyayı temsil eden küreye ellerini koydular.
2018 Mart ayında ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman The Washington Post’da bir mülakat yayımladı. Burada ilk defa Vehhabilik ile ilgili bir itirafta bulundu. Washington Post’a konuşan Selman, Soğuk Savaş’ta müttefiklerin (ABD) talebi üzerine Soyvetler’in yayılmasını önlemek için küresel çapta medrese açtıklarını söyledi. Prens “Vehhabiliği artık devlet değil vakıflar finanse ediyor” dedi. Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Aslında DEAŞ ile birlikte zirve noktasına ulaşan küresel radikal selefi terörizmin doyum noktasına geldiğinin bir itirafıydı bu.
Küresel radikal selefi terörizm Afganistan’ın işgaliyle birlikte başlayan soğuk savaşın bir sonucu olarak, Vehhabilikten önemli destek görmüştü. Suriye iç savaşıyla ise bu DEAŞ’ın elinde yeni bir evreye kavuştu. Suriye’de başarısız olan Suudi Arabistan, Orta Doğu’da yeni dengelerin oluştuğu ve güvenlik riskinin arttığının farkına vararak yeni bir oyun kurmaya başlıyordu. Sanırım bu oyunda ABD’ye artık terörün finansman ve ideolojik destek merkezi olmaktan çıkıyorum diyordu. Ilımlı İslam’a vurgusu bunu açıkça gösteriyordu. Çünkü bu açıklamaların ardında yatan ana saik aslında 25 Nisan 2016 tarihinde Suud Bakanlar Kurulunda onaylanarak kamuoyuyla paylaşılan Vizyon 2030 adlı belgesinde gizliydi.
Vizyon 2030, petrol fiyatlarının düşmesiyle 2014’den itibaren bütçesi sürekli açık veren, enflasyonla tanışan, döviz rezervleri hızla azalan, genç işsizliği hızla artan bir Suud devletinin dönüşümüne odaklanıyordu. Bu dönüşüm üç sütun üzerine inşa edilmiştir. Birinci “Suudi Arabistan’ın İslam ve Arap dünyasının kalbi” şeklindeki statüsünün korunmasıdır. İkinci sütun Suudi Arabistan’ın küresel yatırım güç merkezine dönüştürülmesi, Suudi ekonomisinin canlandırılması ve çeşitlendirilmesidir. Üçüncü sütun ise Suudi Arabistan’ın jeopolitik konumunun dünya ticaretinin merkezine dönüştürülmesini içermektedir.
Anlaşılacağı üzere bunların gerçekleştirilmesi için de Suudi Arabistan’ın Vehhabilik ve terörü destekleyen ülke konumundan hızla çıkması gerekmektedir. Dolayısıyla 2017 ve 2018 söylemleri bunun bir sonucu olarak okunmalıdır. Peki Vehhabilikle uzun yıllardır ittifak yapmış bir Suudi Arabistan için bu çok kolay başarılabilir mi? Doğrusu Mekke ve Medine’nin statüsü devam ettiği ve Vehhabi din adamlarına buranın hamiliğinin ellerinde olduğu söylendiği sürece bunun sorun olmayacağını düşünüyorum. Zaten Selman başa geldiği günden beri toplumsal muhalefet olabilecek Sahve Selefiliği tasfiye etmeyi başarmıştı.
Peki diğer iki sütun nasıl başarılacaktı ve bence de en önemli mesele genç işsizlik ve ekonominin dönüşümüdür. Bu iki sütunun gerçekleşmesi için de yeni bir proje hazırlanmıştır.
Ekim 2017’den itibaren adını duyduğumuz Neom projesi. “Yeni” anlamındaki Latince neo sözcüğü ile Arapça mustakbel (gelecek) sözcüğünün baş harfi M’nin birleşiminden türetildiği söylenen NEOM projesi devasa bir dönüşümü amaçlıyordu.
Neom, Suudi Arabistan’ın Ürdün ve Mısır sınırında kurulacak olan bir ticaret ve yatırım merkezidir. Neom’un yüz ölçümü, 26,5 bin kilometrekare olup, Katar, Bahreyn, Lübnan ve diğer küçük devletlerin yüz ölçümünden daha büyüktür. Neom'un enerjisi, sadece güneş ve rüzgâr enerjileriyle tedarik edilecektir. Neom, robot sayısının insan sayısından fazla olacağı dünyanın ilk kenti olacaktır. Krallık, Neom’da Çin Seddi'nden daha büyük bir “Dünya Harikası” inşa etmeyi planlıyor. Bu tesis, güneş enerjisi elde etmek için kullanılacaktır. Petrokimya, yenilenebilir enerji, ulaşım altyapısı, yapay zekâ teknolojisi vb. alanlarda Rusya ile iş birliği yapılacak.
Görülüyor ki Suud devleti 2030 Vizyonu’ndaki büyük değişimi Neom proje ile hayata geçirecek. Peki, bunun için gerekli olan en önemli şey toplumsal değişim nasıl sağlanacak? İşte bizim uzun süredir gördüğümüz kadın haklarındaki gelişmeler bu toplumsal değişimin ayak sesleri. Çünkü Suudi Arabistan Vizyon belgesi en temel gücün genç işsizliğin önlenmesi ve kadının istihdama katılması olduğunu söylüyor. Suudi Arabistan’da ciddi bir genç işsizlik sorunu karşımıza çıkıyor. Suudların yaklaşık yüzde 60’ı 30 yaşın altında ve yaklaşık yüzde 40’ı 18 yaşında ya da daha küçük. Kadınların da yüzde 70’inin 30 yaş altında olduğunu düşünürseniz kadın nüfusunun dinamiğini daha iyi anlarsınız. Ve en önemlisi bu genç nüfus dünyayı Vehhabi imamların algıladığı gibi anlamıyor. Dijital teknolojiyi kullanıyorlar, kadının çalışmasını onaylıyorlar. Dedelerinin kurduğu Suudi Arabistan bu genç nüfusun taleplerini karşılamakta zorlanıyor. 
Oldukça genç bir nüfusa sahip Suudi Arabistan’ın hem bu gençlere iş alanı oluşturması hem de kadınları istihdama katmasının büyük bir ekonomik refah getireceği ön görülüyor. Kadınların istihdama katılımı için de ciddi bir sosyal reforma ihtiyaç duyuluyor.
İşte kadınlara verilen nargile içme, maç izleyebilme ve otomobil kullanma hakları ülkede büyük değişikliklerin ayak sesleri olarak algılanıyor. Kızıldeniz kıyısında bulunan Cidde’de görevliler, kadınların yaşamına başkent Riyad’da olduğu kadar karışmıyorlar. Cidde’de kadınlar yanlarında refakatçi bir erkek olmadan dolaşabiliyor, bazı kadınlar tam anlamıyla türban da takmadan sokağa çıkıyorlar. Gençlerin seyahat tercihlerinde de önemli farklılıklar bulunuyor. Genç nesil daha çok, kendilerini özgür hissettikleri Cidde, Avrupa ve Türkiye gibi noktalara gitmek istiyor… Diskolar, içkisiz barlar, düzenlenen festivaller aslında bu toplumsal talebin bir sonucu olarak okunmalıdır.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman aslında toplumu yukarıdan aşağıya doğru modernleştirmiyor, talep bu sefer sokaktan geliyor. O da bu talebi aslında kendi lehine kullanıyor. “Twitter Response to Vision 2030: A Case Study on Current Perceptions of Normative Disorder within Saudi Social Media” adlı bir çalışmada toplam 13.200 Tweete bakılmış. Tweetlerin yarısından (%53) fazlasının Vision 2030 belgesini desteklerken, sadece bir çeyreğin (%23) karşı olduğu görülmüş. Bu da gösteriyor ki aslında Suudi Arabsitan’daki reformlar özellikle gençlerden büyük destek alıyor.
Kanaatimce Suudi Arabistan petrole dayalı rantiyeci ekonomisi ile hem tabandan gelen değişimi yönetemeyeceğini hem de İran’a karşı konumunu sürdüremeyeceğini çok erken fark etti. Bunun içinde hem iç tehdidi hem de dış tehdidi karşılamak için bu türden yapısal bir değişime gitti. Vehhabileri Mekke ve Medine içinde memnun ederek İslam dünyasının liderliği pozisyonuna devam edecek. Ama yukarıda Neom projesi ile Mısır, Ürdün, örtülü olarak İsrail, sonraki aşamalarda Lübnan ve Filistin arasında güçlü bir iş birliği kurarak hem İran’ı dengeleyecek hem de ekonomik gücünü yeniden inşa edecek.
Suudi Arabistan değişirken Orta Doğu nasıl değişecek? Bence asıl mesele burada düğümleniyor. İran’dan Mısır’a kadar gördüğüm dijital çağın tüm gençliği dönüştürdüğü. Geleneksel yapıların gittikçe daha dayanaksız hâle geldiği. Elbette bu radikal akımların sonunu getirmeyecek. Aksine onlar daha da hybridleşecek ve keskinleşecekler. Aşırılıklar her zaman taraftar bulmaya devam edecektir. Asıl mesele toplumun çoğunluğu ve genç ve kadınların talepleridir. Türkiye bu değişimden nasibini almaya çoktan başladı bile. Bilmem farkında mısınız? Son olarak belki de en çok Suudi Arabistan’ın, petrol şirketi Aramco’ya saldırılar sonrası İran ile sıcak bir çatışmaya girip girmeyeceğini merak ediyorsunuzdur. Bunun cevabı şu soruya bağlı: Sıcak bir savaş Suudların bu dönüşümünü durdurur mu tetikler mi?
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.