Tehlike çok büyük!..

A -
A +
Urfa Suruç'taki menfur saldırı, Türkiye'nin yakın gelecekte çok daha büyük tehditlerle yüz yüze kalabileceğinin açık bir işaretidir. Dikkat, alarm zilleri çalıyor!

Ramazan Bayramının hemen ertesinde, Türkiye, maalesef çok kanlı bir güne uyandı. Bayram boyunca, şehirler arası yollardaki trafik kazaları sebebiyle, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın üzüntüsünü yaşarken, akabinde Suruç'taki menfur saldırının dehşetine düştük... Saldırının yeri, hedefi ve zamanlaması, kurgulanması ve icrası, kısacası her yönü tam bir usta işi! Esasen bir müddetten beri, ülkemize yönelik bu türden saldırıların vukua gelebileceği konuşuluyordu. Bu noktada hadisenin hasar boyutu, ne yazık ki ikinci planda kalıyor. Asıl üzerinde durmamız gereken husus, bu ve bundan sonra vukua gelebilecek saldırılarla, Türkiye'nin hangi davranışlara zorlanmak istenildiğidir. Bu tespiti doğru yaparsak, ülke olarak alacağımız tedbirler de, o derece etkili olacaktır. Bu menfur hadise, sadece kanlı bir intihar saldırısından ibaret değildir. Saldırının kaynağı olarak DAEŞ örgütünün öne çıkması kadar, bu olaya verilen tepkilerin niteliği ve buradan hareketle ülkemize karşı kotarılmak istenen başka kirli tuzaklara da dikkat kesilmemiz gerekiyor... Çünkü Selahattin Demirtaş'ın ifadesiyle, "Kobani etrafındaki enternasyonal dayanışma..." üzerinden, Türkiye'ye karşı yürütülen bir büyük operasyon söz konusu. Son bir yılda bu operasyonun her safhasında, memleketimiz büyük hasarlar gördü.
52 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 6-8 Ekim 2014 olaylarının yegane sebebi Kobani idi. Ne gariptir ki, Türkiye; Kobani'de katliamla karşı karşıya kalan 200 bin insanı, bir hafta gibi çok kısa sürede topraklarına kabul ederek, hiçbir ülkenin gösteremeyeceği ilgi ve alakayı ortaya koymasına rağmen, suçlama ve saldırılara maruz kaldı. Kuzey Irak'tan, Peşmerge kuvvetlerinin ağır silahlarla topraklarımızın içinden geçip, Kobani'de DAEŞ'e karşı savaşmasını sağlayan Türkiye. Aylarca Kobani'de çatışan güçlerin bütün lojistik desteğinin sağlandığı tek yer Türkiye... Hatta orada çatışırken yaralanan PYD-YPG militanlarının tedavi edildiği yer de Türkiye, nokta adresiyle Suruç... Fakat birileri bu militanları, "IŞİD"çi diye dünyaya propaganda ederek, ülkemizi töhmet altında bırakmaya kalkıştı ve maalesef, bir yere kadar başarılı olabildi!.. Bu işte başı çekenler tahmin edebileceğiniz üzere, HDP ve onun bütün şürekâsı oldu. Ve şimdi aynı HDP'nin eş başkanları, çok ama çok tehlikeli bir başka provokasyonun merkezinde, boy göstermekten çekinmiyorlar...
Bayan Eşbaşkan Figen Yüksekdağ, "Biz sırtımızı Kobani'ye dayamışız, haberiniz olsun..." diye, aba altından sopa gösterirken; Selahattin Demirtaş da, Kobani etrafındaki enternasyonal dayanışmadan dem vurarak, DAEŞ'ın kanlı saldırısından, Türkiye Cumhuriyeti Devletini sorumlu tutmaya kalkışıyor... Bay Demirtaş hâlâ, Türkiye'deki devlet ve hükümet yetkililerinin, DAEŞ'ın başını okşamasından bahsediyor. Ve Suruç'taki kanlı saldırılardan bu idarecileri sorumlu tutma cür'etinde bulunuyor. Bay Demirtaş ve arkadaşlarının bu cür'eti nereden aldıkları bilinmiyor değil! Ayrıca bir taraftan sözde barış ve kardeşlikten bahsederken, diğer yandan kimlerle iş tuttukları da, bilinmeyen bir durum değil. Şurası bilinmelidir ki, Demirtaş ve şürekâsının sırtını dayadıkları yerler, onlara sonuna kadar yar olacak güçte değil.
Bakınız, Demirtaş "Halkımız, siyasi kurumlarımız, sivil toplum örgütleri, belediyeler, meslek örgütleri gibi bütün toplumsal yapılar kendi güvenlik tedbirlerini de geliştirmelidir..." diyor. Böylece, KCK'nın tasarladığı "öz savunma güçlerine" selam çakıyor! Demirtaş bu çok tehlikeli beyanda bulunurken, aynı saatlerde, Adıyaman Çelikhan'da; daha önce baraj inşaatı şantiyesine sabotajda bulunan teröristler, jandarma kuvvetlerine saldırarak bir askerimizi şehit etti ve ikisini de yaraladı... Tehlike büyük!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.