Vah Galatasaray vah!..

A -
A +

Bir zamanlar Fenerbahçe Başkanı Ali Şen derdi ki; “Galatasaray’a gıpta ediyorum, başkanlık için o kadar çok alternatifi var ki, o görevi birbirinden iyi yapacak. Bizde ise, cebi dolu adam arıyor, hatta kulübe üye yapıp, sonra başkan seçiyoruz.”
O günlerden bugüne gelinen noktaya bakın; aylardır kıyamet kopuyor; “Genel Kurul mayısta yapılsın. Yapılsın da başkan adayları zaman bulsun, listelerini, programlarını, hazırlıklarını tamamlasınlar ve üyeler de onların arasından en iyisini seçsinler!!!”
Eeee, bugün ortada “böyle bir tablo var” mı; ne gezer. Peki ve var, yazayım:
2000’li yıllarda, “Futbol takımı UEFA ve Süper Kupa’yı kazanmış” bir kulübü “mali olarak batma sınırına getiren, bakkala, manava ödenmeyen borçları yüzünden kulübün telefonlarının bile icra yoluyla kesilmesine (O günün gazetelerinde bu tablonun haberleri vardır) sebep olan” bir eski Galatasaray Başkanı var.
“100 milyon dolarlık stat yapacağım” diye “çok riskli ve tehlikeli maceralara girişen (Bilmeyenler, bilenlere, ‘mesela bana’ sorsun, o günlerin gazetelerinin manşetlerinde var, bu maceralar) ve işin içinden çıkamayınca” da, koltuğu yardımcısı Mehmet Cansun’a bırakıp giden Faruk Süren, şimdi “efsane başkan” nitelendirmeleriyle ve “yol gösterecek en duayen Galatasaraylı” afra tafrası ile ortalıkta dolaşıyor!..
Devam edelim; “biraz belini doğrulturken”, Galatasaray’ı, sadece sarı-kırmızılı tarihin değil, Türk spor tarihinin de “en çok kazanan kulübü” hâline getiren ve “en çok kazanan 20 dünya kulübünden biri” yapan bir başkan var.
Ama “har vurup harman savurma” ile büyük bir borç dağı inşa eden ve de “işin içinden çıkamayacağını anlayınca,” bir zamanlar Faruk Süren’in yaptığı gibi, başkanlık koltuğunu bırakıp giden Ünal Aysal, şimdi “geri planda” fırsat kolluyor!..
Bitmedi; Riva ve Florya gibi “iki altın madeninin satılması yetkisini alıp”, doğru bir yolda “Galatasaray’ı borçlardan kurtarma hedefine doğru yürümeye başlayıp”, ne olduysa, neden olduysa, sonrasında her şeyi berbat eden ve nihayet “seçimli mayıs genel kuruluna kadar dayanamayacağını anlayıp”, bir emrivaki ile “olağanüstü seçimli genel kurul yapıp, üç yıl daha zaman kazanmak isteyen” ama seçim öncesini de hatalar ve gaflar üzerine kurarak büyük favori iken kaybeden bir başkan daha var ortada. Dursun Özbek, “yeniden aday olmaya hazırlanıyor!..
Dahası, “garanti seçilir” denilen rakibini, “mayısı bekleyen ‘gizlenmiş’ adayların taraftarlarının oylarını” da alıp, “beklenmedik” şekilde mağlup ederek, koltuğa oturan bugünkü Başkan Mustafa Cengiz de, etrafını saran bazı “gizli” niyetlileri göremeyip, onların dolduruşlarına gelerek ve de spor basınına sızdırdıkları “azı doğru, çoğu abartılı ve hatta yanlış” haberleri memnuniyetle sinesine çekerek, Galatasaraylılığını, iyi niyetini, halisane çabalarını, kendisine bağlanan ümitleri kısa zamanda “mirasyedi” gibi yemeye devam ederse, ne olacağının farkında mı?..
İşte Galatasaray’daki acı tablo bu; nerede, “kadrosu ve programı ile aday olup” başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren “geriye değil, ileriye bakacak olan” Galatasaraylılar; bir tane var mı ortada?..

Haklı çok, ya haksız?..
Ahmet Çakar’ın “Galatasaray’a Konyaspor maçında 3 puanı, kaleci Serkan Kırıntılı’nın son anda elini çekmesiyle gelen ikinci gol sonucu aldığını” iddia ettiği tweetine, “Galatasaray’dan da, Konyasspor’dan da, Serkan’dan da tepki gelmemesine şaşırdığımı” yazdığım yazıdan sonra, epey telefon ve mail aldım, iki tanesi önemliydi.
Bir okuyucum diyordu ki; “Galatasaray’a, Konyaspor’a, Serkan’a bakıyorsun sadece. Kendi meslektaşlarına baksana. Böyle bir iddiayı yiyip yuttular, ne haber, ne yorum vardı spor basınında”; çok haklı!..
Bir başka okuyucum diyordu ki; “İki Galatasaraylı oyuncu Tudor’u sattı” iddiasında bulundu diye, bir yorumcuya, onun TV’sine ve kuruluşuna Galatasaray yönetimi yasak koydu. Ahmet Çakar’ın iddiası, o yorumcunun iddiasından daha ağır değil miydi? Çakar, resmen “kalecinin maçı Galatasaray’a sattığı algısını” hem tweeti ile sosyal medyaya yaymış, hem de gece TV programında savunmuştu. Galatasaray yönetimi neden ona, sahne aldığı TV’ye ve arkasındaki medya kuruluşuna yasak koymadı; bu çifte standart değil mi?”
Diyeceğim odur ki, bu okuyucum da haklı; kim bilir belki Çakar’dan ve mensup olduğu medya kuruluşundan çekinmişlerdir!..

Belgin ve Arda!..
Sevgili Kemal Belgin Kardeş, seni kutlarım. Arda’yı İspanya’dan alıp gelirlerken, Başakşehirlileri, başta başkanları olmak üzere uyarmış ve “Kendi ayağınıza kurşun sıkıyorsunuz. Arda ve maliyeti, tıkır tıkır işleyen takımda bütün dengeleri bozacak” demiştin.
Bugün gelinen nokta ortada; Başakşehir “şampiyonluk yarışında” favoriler arasında dördüncülüğe düştü; Arda ise, takım yerine balayında!..
Bilmem ki, “takımda dengeleri bozacak bir yüksek maliyetle, takımdaki düşüşün ters orantılı olacağını hesaplayamayan” yöneticiler ne yapıyor?..

Bahis / Kıbrıs / Duymazlar!..
Sevgili Ömer Faruk Ünal, “dehşet verici” bir konuya iki satırla parmak bastı; “2 ve 3. liglerde düdük çalan hakemler içinde iddia, bahis işlerine bulaşanlar var mı?” diye sormuştum! MHK duymazlıktan, görmezlikten geldi! Siz bilirsiniz!..”
Yıllardan beri kaç defa yazdım; “olay sadece futbolla ilgili değil”, bu “bahislerle ilgili iddialara basketbolun da, hem de altını çiziyorum, “handikaplı” oyunun girdiğinden beri “iyice” bulaştığını ve merkezin de “Kıbrıs Adası olduğunu” duyuyorum.
“Handikap, maçın kazananını, kaybedenini değiştirmediği için şike olmuyor” ama, “zayıf / güçlü takım sayı farkına oynandığından, handikap yani sayı farkı üzerine oynamak” herkesin (kimlerin?) işine geliyor!..
Kıbrıs’a giden gelen arkadaşlarım neler anlatmıyorlar; orada da “bahis oynatan” şirketler varmış; burada da adamları. Eskiden “at yarışı oynatan ve yüzde 10 fark veren köşe başlarındaki yazıcılar gibi” bir sistem işliyormuş. Adama dolar/TL olarak parayı yatırıyormuşsunuz. Eğer tutarsa, “İDDAA” ne vermişse bilmem kaç fazlasını bahis şirketi ödüyormuş; trink!..”
Ve de Ada’da “ne şöhretlerimizin adları dolaşıyormuş”, hem de “10 binlerce dolarlardan” söz edilerek!..
Peki, bunu soruşturacak “devlet görevlileri” yok mu; poliste, Maliye Bakanlığında?..
Bunu “Spor federasyonlarının ve kurullarının yapması” mümkün değil; mesela benim ve sevgili Ömer Faruk’un duyduklarını, federasyonlardakilerin bugüne kadar duymamış olmaları mümkün mü? Duyuyorlardır, ama “duymamış” oluyorlar, işte o kadar!..
Daha ilerisini yazmamayım; nokta.

Şaka!..
Anadolu Efes’in Alman Brose Baskets Bamberg’e 88-79 mağlup olup, Euroleague’de 6 galibiyete karşı 20’inci yenilgisini alarak “sonunculuğu garantilemek üzere olduğunu” ilan ettiği maçtan sonra koç Ergin Ataman demiş ki; “Maçı üçüncü periyodun başında kaybettik.”
Hâlâ farkında değil; Anadolu Efes, sadece bu maçı değil, onca maçları “hoca değişimi yapılırken senin göreve gelmen ile” kaybetmemiş miydi, zaten?..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.