BAŞKAN

A -
A +
Bazıları zannediyor ki Başkanlık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsi kaprisidir...
Halbuki  40 yıllık yazı hayatımda Başkanlık Sistemi'ne dair kaç yazı yazdığımı, kaç tv programını bizzat icra ettiğimi, kaç radyo ve tv'de konuştuğumu hatırlamıyorum.
Keza aşağıdaki kısa tarihçe de meselenin Tayyip Erdoğan'a ait olmadığını isbatlamaktadır:
MNP/Millî Nizam Partisi, 1970'te  Necmettin Erbakan tarafından kuruldu. Parti programının Anayasa başlıklı 16. Maddesinin  a fıkrası şöyledir:
-İcrâî organın daha kudretli olması ve sür'atli çalışabilmesi için Reisi Cumhurun tek dereceli olarak halk tarafından seçilmesi ve icrâî organ düzenini başkanlık sistemine göre tanzimi...
Ülkü Ocakları genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, henüz 22 yaşındayken 1 Mart 1977 tarihli Genç Arkadaş dergisine şöyle yazmaktadır:
-Tek başkanlık sistemi kabul edilmelidir. Böylece halk tarafından doğrudan doğruya seçilecek bir lider, çoğunluk partisine değil, doğrudan millete karşı sorumlu olacaktır. Başkan, tarihimizde olduğu gibi milletin babası olarak daha adil bir şekilde hareket edecek, millî irade doğrudan halkta tecelli edeceği için de ikinci derecede değil, birinci derecede fonksiyon sahibi olacaktır.
Alparslan Türkeş liderliğindeki MHP 1979 yılında Temel Görüşler Programını yayınlamıştır:
-Milliyetçi Hareket, tek başkan, tek meclis sistemini savunur. Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk Milleti, dünya imparatorluklarını kurduğu devirlerde kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemi uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak Başkanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz...
Orhan Aldıkaçtı, 1980 sonrası Anayasa Komisyonu başkanıdır. Anayasa Hocası Aldıkaçtı şöyle demektedir:
-Güçlü, istikrarlı ve güvenli bir yürütme organı kurmanın ancak başkanlık sistemi ile mümkün olabileceğine kuvvetler ayrılığı ilkesinin en dengeli şekilde ancak bu sistem içinde yaşayabileceğine, Türk milletinin karakterine, tarihî devlet geleneğine bu sistemin uygun olduğuna inanmış ve komisyonumuza bu sistemi teklif etmiştim. Fakat kabul edilmedi.
Prof. Orhan Aldıkaçtı, devam ediyor:
-200 yıl içinde ABD'nin dünyanın en güçlü devleti hâline gelmesindeki en önemli etken başkanlık sistemidir. Başkanlık sistemini ülkemizin şartlarını gözeterek benimsemek daha tutarlı, isabetli olurdu...
Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1992'de TÜSİAD'ın Görüş dergisinde Başkanlık tartışmalarına girdiğinde süresinin bitmesine 4 yıl vardır. "Siyasi istikrarsızlığı önlemek ve kalkınmayı hızlandırmak için" başkanlığa geçmeyi bir mecburiyet olarak  görürken şöyle diyordu:
-Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçersek bu durum, parlamentonun kalkması değil; denetleme görevini yani asli görevini yapması demektir.
Özal 1993 yılında katıldığı 32. Gün programında Başkanlık sistemini anlatmaya devam edeceği gibi kendisi de bu mevzuda tv'de açık oturum yönetecektir.  
1993'te Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Kanal D'ye verdiği mülakatta partisinin görüşlerinin aksi istikamette düşünüyordu:
-Başkanlık Sistemi, bir özentinin sonucu olarak Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir. Türkiye buna hazır değildir. Sistem eyaletler modelini uygulayan ülkeler için geçerlidir. Bunun gerçekleşmesi için siyasette serbest piyasanın oluşması lazım.
Başkanlık sisteminin 1995'teki en hararetli müdafii LDP genel başakanı Besim Tibuk'tur.
1997 yılına gelindiğinde ise Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in görüşleri değişmiştir:
-Cumhurbaşkanı, beş yıllığına en fazla iki defa halk tarafından seçilmeli, hükümeti de seçilen başkan kurmalıdır. Koalisyon dönemlerinde 4 yıl 3 ayda 6 hükümet onayladım. Bu istikrarsızlığı ülkemiz çekemez. Türkiye, başkanlık sisteminden kaçamaz...
2003 yılına girildiğinde çok şeyler değişmiştir. Başbakan Tayyip Erdoğan, 32. Gün programına "gönlümde başkanlık sistemi var" diyerek 10 yıl önce Başkanlığa dair taşıdığı görüşleri terk etmeye başlamış ve zamanla bu fikir, gönüldeki duygudan öte vazgeçilmez bir tez hâline gelmiştir...
Son yarım asır içinde bir çok kimse başkanlık rejimini müdafaa eden yazı ve kitap kaleme almış, konuşmalar yapmıştır. Prof. Burhan Kuzu bunların başında gelir.
Görülüyor ki Başkanlık sistem, sn Erdoğan'ın kaprisi değildir. Mes'uliyeti arttıkça gerçekleri görme imkânı çoğalmış ve inandığını dile getirmekten geri durmamıştır.
İnsanlar için aslolan huzur, saadet ve sürdürülebilir zenginliktir.
İslamiyet, devlet şekli için şu veya bu modeli derpiş etmemiştir.
İslamiyet, hayatın merkezine insanı yerleştirmiştir.
Bugün 41 devlet başkanlık sistemiyle idare edilmektedir. Bunun dışında krallık ve imparatorlukla idare edilen devletler de var. İspanya gibi Cumhuriyete geçmişken halkoyu ile tekrar krallığa dönen de mevcut.
Ünvanlar önemli değil. Filli refah ve kalkınmışlık önemli. Demokratik şu cumhuriyeti denen Afrika devletlerinde yıllık gelir 3-5 bin dolarken bir krallığın -üstelik- bir genel valiliğinde aynı miktar yılda 62 bin dolardır.
Başkanlık sistemiyle yeni anayasayı parti ölçüleriyle tartışmamalı.
Çünkü tartışılan bu coğrafyanın geleceğidir.
           *
Yukarıdaki kronolojik malumatın tafsilatı TARİH VE GÜNDEM dergisinin Nisan sayısındadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.