PYD'Yİ DEVLETLEŞTİRMEK İÇİN TÜRKİYE, PDY'E TESLİM EDİLMEK İSTENİYOR!

A -
A +
15 Temmuz darbe teşebbüsünü izah edecek cümle şudur:
PKK'nın diğer yüzü olan PYD'yi Kuzey Suriye-Kuzeybatı Irak ve Güneydoğu Türkiye'de devletleştirmek ve bu kukla devleti İskenderun Körfezi'nden Akdeniz'e kavuşturmak için Türkiye, PDY/Paralel Devlet'e teslim edilmek isteniyor.
Bu yapı, 40 yıldır bu ülke evlâtlarını devşirip bildiği gibi yetiştirerek kendi vatandaşını ve meclisini bile bombalayabilecek mankurtlara dönüştürmüştür.
Bu ülke çocuklarının bu örgütün eline düşmesinde devletin kabahati çok büyüktür. Devlet, yakın tarihlere kadar laikliği dinsizlik gibi uygulayarak her şeyi ötekileştirici bir uygulama yanlışlığının ısrarcı takipçisi oldu.
Böylece "evlâdım iyi yetişsin, aynı zamanda dinini- diyaneti bilsin" kaygısındaki aileler, onları ya imam hatiplere veya bugün paralel dün cemaat denen harekete teslim etme durumundaydılar. İmam hatip liseleri hor görülüyordu. Yükseltilmiyorlardı. Cemaatin okullarıysa kolej adını taşıyordu. "Bizde hem dinlerini, hem de yabancı lisan öğreniyorlar. Bakın bizim çocuklar, bütün birincilikleri kazanmakta" deniyordu. Herkes, niyetlerinin ne olduğu ancak bugün anlaşılabilen bu örgütün, efendi ve fedakâr intibaı veren öğretmenlerine, temsilcilerine kanıyor, "hizmet hareketi" daha da büyüsün diye boğazlarından keserek onlara destek oluyordu. Şimdi anlaşılıyor ki bu bir sömürgeci projeymiş. Yabancı ülkelere okul açmaları, Türkiye sevdası uğruna değil, emir aldıkları merkezler içinmiş. Hücrelerinde beyinler yıkandı. Onlar, hain haline getirildiler. Ne var ki ilk 75 yıl boyunca bu devleti yönetenler de o hainler kadar sorumludur.
Diğer taraftan yaşananlar karşısında iktidar suçlanarak "niye fark etmediniz?" deniyor. Bu soru, şeklen doğru olsa da hakikat başkadır:
Bugün iktidar olan insanlar, işbaşına gelince devlet gemisini güvenecekleri insanlarla yüzdüreceklerdi. Halbuki, hakim zihniyet, onlara hayat hakkı vermiyordu. Defalarca partileri kapatılmıştı. İktidarları ellerinden alınmıştı. 12 Eylül zulmü, 28 Şubat zulmü yanında basit kaldı. Manşetler, köy muhtarlığını bile çok gördü. Başbakanlığın, Cumhurbaşkanlığının yolu kapatıldı. Mahkemeler, medya ve ordu vs eliyle envai çeşit kötülük gördüler. Buna rağmen o yerli insanlar, devlete küsmediler.
AK Parti, iktidar olmuştu, kadrolara ihtiyacı vardı. Alnı secdeye gelen cemaat kadroları da hizmete hazırdı. Zaten diğerleri tezyif ve tahkir ederken başka şansları yok gibiydi. Bundan dolayı, mecburen birçok müesseseyi cemaate emanet ettiler. Ancak doyuramadılar. Gün geldi, AK Parti iktidarına bakışları değişti. Devletin içini boşaltmışlardı. Herkes aldatılmış, en yakınlarına kadar kuşatılmışlardı. İhanet fark edilip de Recep Tayyip Erdoğan mücadeleye başlayınca bu mücadelenin O'nun şahsi hesabı, olduğu zannedildi.
Şimdi görülüyor ki bu bir parti, iktidar ve şahıs meselesi değildir. Emperyalizm güdümündeki silahlı bir terör örgütü, son 4 asırda yaşanmadığı denli devleti ele geçirmiştir. Emperyalistler, bu insaf tanımaz örgüt üzerinden hem devlet ve hem de İslâmi yapımızı değiştirme peşindeler.
Kemalist zihniyet, ne kadar utansa azdır. Kürt mevzuunda da din mevzuunda da yaptığı akıl almaz hatalar, devleti gasp edilme ve bölünme tehlikesiyle yüz yüze getirdi.
 
ŞEHİDLER KÖPRÜSÜ
 
Boğaziçi Köprüsü'ne 1976/77'lerde "Fatih Köprüsü" ismi verilmesini teklif etmiştik. Devrin solunun, CHP'sinin, çağdaşlarının olanca muhalefetine rağmen Boğaziçi'ne bir köprü yapılabilmiş ve böylece Asya ile Avrupa kıt'aları tarihte ilk defa kucaklaşmışlardı.
Daha sonra Turgut Özal'ın Başbakanlığı döneminde Boğazkesen Hisarı'na yakın bir noktadan Asya ve Avrupa bir kere daha kucaklaştı. Haliyle bu esere "Fatih Sultan Mehmed Köprüsü" dendi.
İlk köprüyse isimsiz kalmaya devam ediyordu. "Boğaziçi Köprüsü " onun has ismi değil, mekân ismidir.
Boğaza inci gerdanlık hayalini ilk kuran, bu topraklarda çok medeniyet eserinin üstündeki tuğra Sultan Abdülhamid Han'dır. Yaptırdığı köprü çizimleri hâlâ mahzendedir. Üstelik şimdiki gibi iki sütun değil, minare şeklinde kuleler yükselmektedir. Bu gerçekten dolayı son 3-5 senede bir kaç kere Boğaziçi Köprüsüne "Sultan Abdülhamid Han Köprüsü" ismi verilmesini teklif ettik.
18 Temmuz 2016 günkü makalemizde şu dediklerimizi kısaca dile getirdikten sonra bir polisimizin 15 Temmuz 2016 ihanet gecesi Boğaziçi Köprüsü üstünde İstanbul Emniyet Müdürünü korumak uğruna can vermesi dolayısıyla şöyle dedik "... eğer Boğaziçi Köprüsü'ne Abdülhamid Han'ın ismi verilmeyecekse ona Şehid Polisler Köprüsü diyelim." Bu yazımızın çıktığı günün akşamı saat 22.00-24.00 arası TRT televizyonu ortak yayınındaydık. Şu söylediklerimizi canlı yayında tekrar ederken bir düzeltme de yaptık.:
-Boğaziçi Köprüsü'ne "Şehidler Köprüsü" adını verelim.
Böylece, bundan öncekileri, şu darbe teşebbüsünde şehid olanları ve bundan sonra vereceğimiz şehidleri sık sık hatırlamaya vesile olma fırsatı kazandıracaktır.
Bu vefayı gecikmeden eda etmeliyiz.
Şehidlerin hakkı ödenmez.
Dereceleri yüksek, mekânları cennet olsun.
Şefaatlerine muhtacız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.