NATO'yu IMF'nin akıbeti bekleyebilir!

A -
A +
NATO'nun şu gidişatı IMF'nin akıbetiyle benzerlik göstermekte. IMF, 40 yıl boyunca Ankara üzerinde çok rahatsız edici bir vesayet kurmuştu. Kendisi borç vermiyor fakat üçüncü devletlere borç verilip verilemeyeceğini rapor ediyordu. Ancak hadise orada bitmezdi. Adına "IMF komiseri" denen memurları sıkça Ankara'ya gelir, müfettişler müfettişi edasıyla Başbakan ve Bakanlarla görüşürlerdi. Verilen paranın nereye ne zaman ve nasıl harcandığını teftiş ediyorlardı. Bu komiserler, nihayetinde  uluslararası memur oldukları hâlde gelişleri gibi  ağızlarından çıkan sözler de manşetlere taşınırdı. Yapılan, aşağılamak için tam bir algı operasyonu iş birliğiydi.
O çirkin günleri, 1990 sonrası doğumlular hatırlamazlar. Yaşı 40 üzerindekilerse unutamaz. Şartlar, böyle kapıları çalmaya bile mecbur bırakıyordu. Nihayetinde bu millet Düyûn-u Umumiye'yi tasfiye ettiği gibi gün geldi Sn. Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı'nda IMF derdini de bitirdi. IMF cenahı, önce duyduğuna inanamadı. Bakiye borcumuzu kapatınca gözleri fal taşı gibi açıldı. 1 sente muhtaç Türkiye ne zaman bu kudrete erişmişti? Bunu sormadılar ama belli ki kendi içlerinde sorguladılar..
Hür olmak isteyenin borçlu olmaması şarttır. IMF'yle hesabı kapatmamız, miladıdır. Her şey böylece başladı. IMF ile köprüleri atmak, hür ve müstakil devlet olmamızın başlangıcıdır. İlk büyük vesayetin kırılmasıdır.
IMF mecburiyetinden kurtulduk. Ama vesayet veya yönlendirme yahut  mecburiyetler, IMF'den ibaret değil. Milletlerarası plânda birlikte çalıştığımız veya temasımız olan birkaç teşkilât vardır. Biri BM/Birleşmiş Milletler'dir. Biz, BM için 1976'dan beri yazarız. Soğuk savaş döneminden kaldığını, kuruluş ve işleyişinin adaletsiz olduğunu çokça dile getirdik. Sesimiz duyulmuş olmalı ki Sn. Erdoğan, bu dâvâyı omuzladı. Bugün "Dünya 5'ten büyüktür!" diyen tek lider Türkiye Cumhurbaşkanıdır. Er veya geç o  bozuk yapı değişecektir. Böyle gitmez.
Bir diğer teşkilat AB/Avrupa Birliği'dir.
AB hikâyemiz, 1959'dan başlar.
SSCB dağıldıktan sonra birçok Balkan ve Baltık devletini tam üyeliğe kabul ettikleri hâlde bize karşı bütün samimiyetsizlik aynen devam etmektedir. Türlü bahaneler gösterilse de bunların hiçbiri esas sebep değildir. Birliğe alınmayışımızdaki esas sebep 3'tür. 1-Türkiye Müslüman bir ülkedir. 2-Nüfusu Avrupa için korkutucudur. 3-Güneydoğu bölünmemiştir.
AB ile ilişkiler, müzmin bir hastalık hâlinde seyretmektedir. Kızıp masayı devirmemiz bekleniyor. Bizim devlet temsilcilerimiz  niyetin farkındalar. Bu durumda masayı ya AB devirecek veya üç vakte kalmadan AB dağılacak yahut Türkiye dâhil 5-6 Büyük devletle yeni bir yapılanmaya gidilecektir. Her üç hâlde de Türkiye kârdadır.
Diğer kuruluş NATO'dur.
"Kuzey Atlantik Andlaşması" demek olan NATO ile beraberliğimiz 1952 senesine kadar gider. Komünist Rusya, tam bir kızıl diktatörlük olarak bölgeye dehşet salmakta ve vatanımızdan taleplerde bulunmaktadır. Bir kalkana ihtiyacımız vardır. NATO, üstü örtülü biçimde bedel ödememizi ister. Mehmetçik, 1950'de Kore’ye gider ve Kunuri ve başka cephelerde destanlar yazar. Birçok defa Amerikalıları ve diğer NATO kuvvetlerini düşmandan kurtarır. 1200 şehit veririz. Bu şehitler Güney Kore’de Pusan şehrinde Uzak Asya Nöbetçileri olarak yatmaktalar. 1950'deki bu yiğitliğimiz, Türkiye'yi sözüm ona NATO kalkanına kavuşturdu.
Şimdi anlaşılıyor ki  o yıllarda bir Sovyet tehdidi mübalağası yapılmış. Denecektir ki MİT neredeydi? Devrin istihbarat teşkilatı Pentagon'dan maaş alıyormuş. Bu NATO müttefikliğimizle 27 Mayıs tertiplenmiş. O acı bitmeden 12 Mart gelmiş. Bu ülkenin gençleri solcu-sağcı diye bölünmüş, 5 bin genç toprağa girmiş. Sonrası daha yakın tarihtir; 12 Eylüllerden 15 Temmuzlara kadar gelindi.
Günümüze gelince; NATO, Esad, PKK ve DEAŞ saldırıları karşısında Ankara'nın müteaddit taleplerine rağmen oralı olmadı. O bir tarafa, "ne hâliniz varsa görün!" dercesine Malatya Erhaç'a mevzilendirilen hava savunma füzeleri sökülüp götürüldü.
Sicil bozukluğu, yalnızca bize karşı da değil.
Afganistan'da perişan oldu, Mısır'da seçimle iş başına gelmiş bir Cumhurbaşkanını devirmede darbecilere yardım edildi. Libya, 3'e parçalanarak içinden çıkılmaz hâle getirildi.
Ve; nihayet Türkiye'ye karşı "Oslo İhaneti" yaşandı.
Türk Ordusu, ayrıldığında NATO, dünya önünde Amerika'nın yedek askerî gücü durumuna düşer. Bugün bizim bu teşkilata hiç ihtiyacımız yok. Aksine NATO, Türkiye'ye muhtaçtır. Sabrın da bir sonu var. Bu darbe teşkilatçılıkları ve skandallar devam ederse Türkiye bir gün "haydi sana uğurlar olsun, ben kendimi müdafaa ederim" der. Millî silah sanayimizin dünya çapına ermesi bu sonu çabuklaştıracaktır. 
O gün IMF'den sonra bir büyük adım daha atılmış olur.
Ne günlere geldik değil mi?
Bir zamanlar NATO aleyhine konuşanlara "komünist!" derdik.
Eğer; biz, bu ortak vatanın çocukları olarak birbirimizi tanıyıp eksiklerimizi tamamlamazsak başkaları parsa toplar.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.