"Dostça tavsiyeler veriyoruz":

A -
A +

Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz ile görüşmenin notları
Geçtiğimiz Cuma günü ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz, benim de aralarında olduğum Türkiyeli gazetecilere özel bir mülakat verdi. Star gazetesinden Fehmi Koru, Posta gazetesinden Nedim Şener, Zaman gazetesinden Abdülhamit Bilici ve Milliyet gazetesinden Kadri Gürsel, benim dışımda mülakata katılan isimlerdi.
Türkiye Amerikan ilişkilerine dair soruların ve şüphelerin gündemde olduğu bir zamanda elbette böyle bir görüşmede verilecek mesajlar ayrı bir önem taşıyor...
Doug Frantz sıradan ve klasik anlamda bir diplomat değil. Amerikan dış işlerindeki görevinden önce uzun süre gazeteci olarak görev yapmış ve gazetecilik alanında dünyada verilen en saygın ödül olan Pulitzer ile kariyerini taçlandırmış bir isim. Türkiye'yi yakından tanıyor zira 2000-2005 yılları arasında New York Times gazetesinin İstanbul büro şefi olarak çalışmış.
Mülakatta, sözlerine Türkiye'ye karşı duyduğu kişisel ilgi ve sempatiyi vurgulayarak başladı. "Buraya ifade özgürlüğünün önemi ve hukukun üstünlüğünün değeri konusunda ders vermeye gelmedim, zaten bu konuda sizlere ders vermeme gerek de yok" dedi ve ekledi: "Amerika, Türkiye'ye sadece dostça tavsiyeler veren bir dost ve müttefik, aynı şekilde Türkiye'den bize dostça tavsiyeler vermesini de bekliyoruz."
Devamında Frantz, "Youtube ve Twitter'ın yasaklanması Amerika ve Türkiye'nin dostu diğer ülkelerde kaygıların oluşmasına sebebiyet verdi" diyerek, Türkiye medyasına da yansıyan ve twitter yasağını Orta Çağ kitap yakma ritüeline benzettiği kişisel blogunda yayınlanan yazısına açıklık getirdi. "Bu provokatif yazıyı yazmamın nedeni tamamen dostluk ve Türkiye'nin tarihine duyduğum hayranlıktır, zaten bu yazıda direkt Türkiye'yi hedef almadım, Twitter'ı yasaklayan ülkelere dair genel bir yazıydı" dedi. "Türkiye konusunda olumsuz gelişmelere odaklanıyoruz çoğu zaman ancak olumlu şeyler de oluyor. Hapishanedeki gazetecilerin sayısının düşmesi çok iyi bir gelişme" ifadesini de sözlerine ekledi.
Twitter engellemesini açıklamak için, Frantz, Türkçe bir atasözü kullandı; "Pire için yorgan yakmak." "Teknolojiyi kötü kullanan insanlar yüzünden teknolojiyi yasaklamamak lazım" diyerek açtı bu ifadesini. "Başbakan'ın [Erdoğan] konuşmalarını içeren kayıtların yayınlanması endişe vericidir, Suriye görüşmesinin sızdırılması şoke edicidir ve açık bir ulusal güvenliğin ihlalidir" diyen Frantz, Amerika'dan bir örnek vererek, Amerikan devletinin bu sızıntılar karşısında Edward Snowden örneği üzerinden nasıl bir tavır aldığını anlattı. "Sızdıran kişiyi cezalandırırsınız, teknolojiyi değil." Bu cümle Frantz'in böylesi krizlerde uygulanması gerektiğini düşündüğü politikayı özetleyen anahtar ifade idi.
Frantz'in konuşmasında altını çizdiği bir başka husus ise ekonomi oldu. "Türkiye'ye 2000 yılında geldiğimde, [Bülent] Ecevit başbakandı ve hepimiz Cumhurbaşkanı Sezer ile 2001 yılındaki tartışmalarının nasıl bir ekonomik felaket ile sonuçlandığını biliyoruz. Daha sonra önce [Kemal] Derviş ve sonrasında Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetinin icraatları ile ekonominin ciddi bir şekilde büyüdüğünü gördük. Sıradan Türk vatandaşlarının hayat kalitelerinin arttığını gördük. Bu, demokratikleşmenin de gelişmesini sağladı. Ancak Türkiye ekonomisinin yavaşladığını biliyor ve büyüme oranının düştüğü ikinci yıl içinde olduğunu görüyoruz" şeklinde bir tablo çizdi Frantz. Bu "orta gelir tuzağından" çıkışın ise yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekecek politikaları uygulayarak ve ihracatı arttırmak için yabancı ülkeler ile iyi ilişkiler geliştirerek sağlanacağını söyledi. Bu noktada Türkiye'nin uluslararası itibarının ve imajının büyük önem arz ettiğini vurguladı. "Sosyal medyayı engellemek gibi etkisiz uygulamalar, basının kutuplaştırılması ve bazı vakalarda yasaların seçilerek uygulanması Türkiye'nin imajına zarar veriyor" dedi. Frantz, Türkiye'nin sosyal medyayı yasaklayan Pakistan, Çin, Kuzey Kore ve Rusya gibi ülkelerin olduğu bir listede olmayı hak etmediğini düşündüğünü ifade etti.
Bunlar Frantz'in konuşmasının ana unsurları idi.
Frantz'e üç soru sordum. İlk sorum şuydu. "Twitter'ın engellenmesinin dediğiniz gibi bir ifade özgürlüğü boyutu var, ancak bu konunun bir başka boyutu da küresel bir şirket ile bir ulus devletin yaşadığı egemenlik ve güç mücadelesi. Türkiye devleti twitter'ı kendi kanunlarına uymamak ve mahkeme kararlarını ciddiye almamak ile suçluyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz" oldu. İkinci sorum ise, "Kâğıt üzerinde Türkiye'ye baktığınızda gazetecilerin hapishanede olduğu, sosyal medyanın yasaklandığı bir ülke imajı edinilebilir. Ancak diğer yandan son on senede tabularından kurtulan, ifade özgürlüğüne alan açan bir ülke haline de geldi Türkiye. Siz Türkiye'nin bu dönüşümüne şahitlik etmiş biri olarak nasıl görüyorsunuz" idi. Üçüncü sorum ise, "Amerika'nın son dönemlerde Türkiye politikasına dair söylemlerinin üslubunun yapıcı olduğunu düşünüyor musunuz?" oldu.
Frantz'ın bu sorulara cevaplarını yarın bu köşede okuyabilirsiniz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.