Köprü değil bir sembol; Mostar

Köprü değil bir sembol; Mostar

YAŞAM Haberleri

Mostar Köprüsü barışın sembolü gibiymiş zamanında... Hırvatlar, "Barış bitti şimdi savaş zamanı" diye gürültülü mesaj vermiş bombalarıyla...

HÜSEYİN EROĞUL
Bosna-Hersek, benim gibi 80'lerde doğanlar için küçük bir travmadır aslında. Çünkü bizim için savaşlar, dedelerimizin anlattığı menkıbelerden fazlası değildir. Savaş dediğin at sırtında yapılır. Akıncı adam kılıcı kalkanıyla kükremeli, şanlı sancağı burçlara çakmalıdır. Henüz tek haneli yaşlardayken böyle kahramanlık hikâyeleri dinleyince yenilmez bir millete ait olduğunu sanıyor insan. Boşnakların başına gelenler evde konuşuluyor tabi. Çocuk aklıyla yenildiğimizi kabulleniyorum, namağlup dedelerin torunu olarak tabelanın değiştiğini düşünmek ilk darbeyi yememe sebep oluyor. Büyük bir sarsıntı yaşıyorum. nbsp;
Okumayı yeni sökmüşüm neredeyse; Hızır Bey'le Yadigar'ın yareniyim, Yüzbaşı Volkan bizzat silah arkadaşım. Tommiks'le ranger oluyorum, Çelik Blek'le kırmızı ceketli kovalıyorum. Akranlarım o yaşlarda doktor, polis falan olmak istiyor, ben kovboy hayalleriyle yanıyorum. Sonra gazete ilgimi çekiyor, Bosna'da yaşananlara göz atmaya başlıyorum. Aksiyona meraklıyım, nasıl da hevesle okuyorum savaş haberlerini. Fakat gözüme bir şeyler batıyor; kılıcın, kalkanın yerini tanklar almış, bombalar, uçaklar, taramalılar (!). Bağrı açık, yatağanı havada akıncı hayallerimin yerinde kompozit başlıklı, kamuflajlı sünepe çocuklar… Savaş için illa da at, pusat gerekmediğini görüyorum, bir darbe de böyle yiyorum ayrıca. Bosna-Hersek savaşı resmen çocukluk hayallerimi yıkıyor. O vakitler mevzuyu anlamıyorum tabi, Boşnak kim, Sırp ne iş yapar… Konuşma balonlarına "Hırvat!!!" yazsalar birileri boğazını temizliyor sanacağım. Gazetelerde hep öfkeli suratlar var, saçı başı ağarmış dedem yaşında adamlar birbirilerine horozlanıyorlar. İşte, Bosna deyince bizim kuşağın aklına böyle görüntüler geliyor, bir de Mostar Köprüsü'nün patlatılışı…
TASARIM HARİKASI nbsp;
Niyetim Saraybosna'dan başlayıp aşağı doğru inmekti ama madem girizgâhı Mostar'da bitirdik oradan devam edelim. Koca Sinan'ın talebesi Mimar Hayreddin yapmış köprüyü. Nakış gibi işlemiş. Gün geçtikçe etrafına camiler, çeşmeler, sebiller serpilmiş. Mostar öyle fiyakalı yapılmış ki, "Köprü işte ya" deyip geçenler lâl olmuş. Mimar Hayreddin köprüyü hilal şeklinde tasarlamış, Avrupa'nın orta yerine zarif bir Osmanlı imzası çakmış. Gelip geçenler Esma-ül Hüsna'yı hatırlasın diye köprünün üstünde 99 tane basamak harçlamış. Köprü en batıdaki nişanemiz olmuş, farklı toplulukların bir arada yaşamasının huzurunu simgelemiş. Zira Hırvat ve Müslüman mahallesini bağlamış yıllarca. Söyleyin hangi köprüde var bu kadar muhteva?
Balkanlar'da Osmanlı kenti
Mostar denilince insanın aklına ilk önce köprü geliyor ama burası aslında bir vilayet, adını köprüden alıyor. Şehrin merkezi tipik bir Osmanlı kasabasını andırıyor. Neretva Nehri'nin koynunda iki millet var. Mareşal Tito Caddesi tarafındaysanız Müslümanların mahallesindesiniz. Köprüyü geçtiğiniz anda Hırvatların muhiti. Bir taraftan bakınca hilalli minareler, türbeler, diğer taraftan haçlar, çanlar, kiliseler. Uzun lafın kısası salyangoz satılacak mahalleler. Savaş bitmiş ama psikolojik harp devam ediyor. Hırvatlar, arkalarını dayadıkları dağın tepesine kocaman bir haç yerleştirmiş, meydana kulesi göğe çarpan bir kilise dikmiş mesela. Aralarında samimiyet yok, merhaba merhaba… nbsp;
Komşuda pişer Mostar'a düşer
Mostar iki dağın arasına kurulmuş bir şehir. Hırvatlar bir dağın eteğine yerleşmiş, Müslümanlar karşıdaki dağa sırtlarını vermiş. Boşnakların dağının öbür yüzünü de Sırplar kendine yurt bellemiş. Bir ara Hırvatlarla Sırpların arasında gerginlik olmuş, Boşnakları bırakıp başlamışlar birbirilerine sıkmaya. Hedefi bulan bombalar neyse de tutturamadıkları Boşnakların başında patlamış. Mostar'da evler hala delik deşik, galvanizler dönmüş kevgire. Mostar Köprüsü, aynı zamanda bir cesaret simgesi Boşnaklar için. İzdivaca niyetlenen er kişi, kız tarafının gözüne girebilmek için korkulukların kenarına çıkmak zorunda. Hani atlayabilirse cesur çocukmuş deyip verecekler kızı. Yok eğer geri vites yaparsa yandı gülüm keten helva. nbsp;
Gerdanı köprü dolu Neretva
Balkanlar aynı bizim Karadeniz gibi. Taşı kaldırsanız su çıkıyor. O yüzden Stari Most dedikleri eski şehirde büyüklü küçüklü bir sürü köprü çarpıyor gözünüze. Ama en sevimlisi de Kriva Cuprija dedikleri Çarpık Köprü. Ufak tefek sevimli bir şey, Mostar'ın yavrusu gibi kerata. Mostar'da anlatılacak yer çok; Biscevica, Muslibegovic evi, Tito'nun sarayı, saat Kulesi, Blagay (Sarı Saltuk) Tekkesi, Yugoslavya için toprağa düşenlerin anısına Tito'nun yaptırdığı Büyük Partizan Mezarlığı, Hotel Neretva…


SARAYBOSNA AVRUPA'NIN ŞARK KÖŞESİ nbsp;
Matruşka gibi ülke
Bir tarafta Sırpların diğer tarafta Bosnalıların sözü geçiyor... Birinin ak dediğine diğeri, kara diyor. Devlet içinde devlet, millet içinde millet var Bosna'da... nbsp;
Köprü değil bir sembol; Mostar

Uzaktan bakınca sessiz sakin kendi halinde bir ülke sanıyorsunuz Bosna'yı ama devlet içinde devlet, millet içinde millet var burada. Ülkenin bir yanında Bosna-Hersek Federasyonu'nun sözü geçiyor, diğer tarafta Bosna Sırp Cumhuriyeti'nin. Dayton Anlaşması'ndan sonra matruşkaya çevirmişler ülkeyi, kapakları açtıkça bölgesel yönetimler, belediyeler, kantonlar çıkıyor. Her birinin kendi başkanı, başbakanı var. Hepsinin tepesinde de bir üst meclis yer alıyor, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Birinin ak dediğine öbürünün kara dediği adamlar ülke yönetmeye çalışıyor... Bana Boşnaklar izah edemedi nasıl yönetildiklerini, benim neyime size açıklamak. İşin özü, eli kanlı katillerin planları tıkırında. Bu mevzular derin. Siyasiler halletsin bu işleri biz bakalım yolumuza.
Avrupa'nın Kudüs'ü nbsp;
Sarajevo, Avrupa'nın en enteresan şehirlerden biri, tam kültür mozaiği. Üç dinin mensupları yüzyıllarca bir arada yaşamışlar burada. O yüzden Avrupa'nın Kudüs'ü diyorlar Saraybosna'ya. nbsp;Şehrin merkezi Başçarşı. Anadolu'dan bir köşe gibi burası. Sağlı, sollu camileri, kapalıçarşısı, bedesteni, sebili… İnsanı da farklı değil ha, dedeleri takkeli, haminnelerin başörtüsü çeneden iğneli. Ufak tefek dükkanlar, sokakları saran cevapcici kokuları, kenarda çay, kahve, nargile içilen mekanlar, sanki Fatih'teki At Pazarı… Paralelindeki caddenin adı Ferhadija (Ferhadiya), Saraybosna'nın İstiklal'i adeta. Lüks mağazalar, müzeler, sinemalar, kafeler; pastanesi, postanesi, eczanesi hepsi burada. Ülkenin kaderi savaşla yoğrulmuş sanki. Hatırlayın ne öğretmişlerdi tarih derslerinde Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla ilgili. Bir Sırp gencinin Avusturya-Macaristan Veliahdı Franz Ferdinand'ı öldürmesiyle çıkmıştı cihan harbi. Bütün dünyanın nevrini döndüren o savaşın tetiği de Saraybosna'daki Latin Köprüsü'nde çekildi. Olay yerinin karşısındaki küçük müze o güne ait fotoğraflarla yaşananların şahidi.
Üstü cennet, altı cehennem
Dağlık bir ülke burası. Bir coğrafyası var, insanın içini açıyor. Her yer yeşillik, her yer kuş cıvıltısı. Dereler, çaylar cabası. Sevdalinkaların şehrinde Vrelo Bosna bir sayfiye mekanı. Bosna'ya adını veren nehrin kaynağı. Dinginlikle huzur soluyorsunuz buralarda ama gel gör ki üstü zümrüt gibi olan bu toprakların altı savaştan kalma mayın tarlası. Trebinje'ye gideceğimi duyan Boşnaklar "Su dökmek için bile olsa sakın yoldan ayrılma, araziye çıkma" diye uyarıyorlar, "Maazallah, uçarsın havaya…"
Kardeşlik ve kalleşlik yan yana
Gördüğünüz gibi savaş, iki satır mutluluğun arasına bile giriyor bu ülkede. Olmadık yerlerden mezar taşları çıkıyor, delik deşik evler hep karşınızda. Boşnaklar bombaların asfaltta açtığı deliklere kırmızı boyalar dökmüşler Saraybosna Gülleri demişler adına. Yürürken basmamaya imtina ediyorsunuz acı hatıralara. Müslümanlar, yıllarca Sırplarla kardeş gibi yaşadıklarını sanmışlar. Savaşta gürmüşler komşularının gerçek yüzünü. Kapı komşularının saldırısına uğrayan Boşnaklar yoğurdu üfleyerek yiyorlar artık. Tanklı, tüfekli adamlara su borusundan yaptıkları silahlarla direndiklerini görünce hak veriyorsunuz adamlara. nbsp;
Güllerim soldu kaldırımda
Madem savaşla açtık Bosna-Hersek konusunu yine aynı şekilde kapatalım. Kiminle konuştuysam gizli bir gerginlikten, savaşın tekrarlama ihtimalinden söz ediyor Bosna'da. Dayton'dan sonra üç millet selamı, sabahı kesmiş. Boşnaklar diğerleriyle yüz göz olmuyor eskisi gibi. Mesela Müslüman çocuklar okula sabah gidiyor, Hırvatlar öğleden sonra. Temelde yine etnik ayrışma. Bu çocuklar yarın büyüyüp adam olduklarında yeni problemler çıkartacak başa. Avrupalı ağır abilerin gözü şimdilik Ukrayna'daki savaşta, onun için pek karışmıyorlar Bosna'da olanlara. Ancak Boşnakların bilinçlenmesi rahatsız ediyor diğerlerini, geçmişi silmek için atmadık takla bırakmıyorlar. Soykırım kelimesini kullandırmamak için çırpınıyorlar. Boşnak nesli geçmişini hatırlamasın diye anıtsal değeri olan birçok unsuru yok etmenin gayretindeler, yol yapıyoruz ayağına Saraybosna Gülleri'nin bir kısmını silmişler mesela. Mevzuyu biraz uzatırsanız "Geçmiş geçmişte kaldı. Hatırlamaya gerek yok böyle şeyleri" diye tersliyorlar. Maksat belli işte, yeni nesil unutsun savaşları. Ama yer mi Boşnak çocuğu bu oyunları!?
Köprü değil bir sembol; Mostar

İnatçılık da maharet
Saraybosna dağların arasına kurulmuş küçük bir şehir. Latin Köprüsü'nün yanı başında savaş zamanı 2 milyona yakın eserin yok edildiği Saraybosna Milli Kütüphanesi var, onun biraz yakınında da inadı batasıca Benderija'nın İnat Evi. Hemen anlatalım hikayesini. Efendim, şehir Avusturyalıların hakimiyetine girince Viyanalılar, Avrupa'nın en gösterişli belediye binasını inşa etmek istemiş. Lakin, Benderija adlı bir Boşnak pişmiş aşa su katmış, evinin yıkılmasına izin vermemiş. Kapısına gelenleri püskürtmüş, koca imparatorluğa kök söktürmüş. Kaşlarını kaldırıp "Olmaaaz" demiş başka kelam etmemiş. Yüklü bir miktar parayla kanına girmişler fakat küçük bir ricası olmuş Benderija'nın. Konağının bütün tuğlalarının tek tek sökülerek Miljacka Nehri'nin karşısına aynısından bir tane daha yapılmasını istemiş. İnadın evi mi olur, yapmışlar olmuş işte. nbsp;
Köprü değil bir sembol; Mostar





3 ay daha savaşsaydık keşke!
Sırplar bütün kenti sarınca Müslümanlar çaresiz kalmış ve kendilerini su borularından yaptıkları silahlarla savunmaya çalışmış. nbsp;Şehrin dışında güçlü olan Müslümanlar çemberi yarıp şehirdekilere ulaşamamış. Neyse bir tünel kazılmaya karar verilmiş. Yaşlısı, genci eline geçirdikleriyle inşa etmişler tüneli. Ucunda ışık gözükünce savaşın seyri bir anda değişmiş. Dışarıdaki silahlar şehirdeki kuvvetlerin eline geçmeye başlamış, yaralıları çıkartıp taze birliklerle çıkmışlar Sırpların karşısına. Çatışmada ibre Boşnaklardan yana dönünce Sırpların eli ayağı dolaşmış, soykırımı görmezden gelen Batılılardan yardım istemişler. Küfür tek millet işte, hemen üşüşmüşler Alija İzzetbegoviç'in başına... Amerika "Yakarım canınızı!" diyerek aba altından sopa gösterip imzayı attırmış. Ama Boşnaklar içlenmişler mevzuya, "Burada bizi kıyarlarken kimse sesini çıkarmadı gâvura. Ne zaman tüneli açıp Sırpların tepesine binmeye başladık hemen zorladılar anlaşmaya. Ah, 3 ay daha devam etseydi şu savaş var ya... Yaşayacak toprak bırakmazdık Sırplara!" nbsp;




UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...