Fişlemenin namuslusu ve namussuzu...

A -
A +
Eskiden bize şöyle denirdi: Bu devlet istihdam ettiği adamın nefes alışını bile takip eder. Nereden gelip nereye gittiğini, kimlerle irtibatlı olduğunu, zaaflarını, meziyetlerini bilir. Duyduklarınızın doğru olduğunu, devlette bazı birimlerin uçan kuştan kaçan tavuktan haberdar olduğunu varsayarak soruyorum:
Bu işlemin adı fişleme midir?
Yüksek görevlilerin sicil dosyasına yazılamayacak notların yazıldığı dosyaya ne denir?
Bu dosyayı kim tutar, kimler görebilir? Biz bilmiyoruz. Peki devlette 30-40 hizmet yılı geçirmiş insanlar bilir mi?
Onların bilip bilmediğini de bilmiyoruz.
Peki bir bakan devlet görevlisi sayılır mı? "Bana şu adamın dosyasını getirin" diyeceği yer neresidir, ona dosyayı getirenlerin dosyası nerededir?
...
Fişleme ve sicil işleri bir dönem çok ayağa düştü. Veya düşmedi de kamuoyunda bir algı oluşturmak için yapıldı. Bu konuda da hangisinin doğru olduğunu bilmiyoruz. Ama beş on sene önce kamuoyuna sızan fotokopi kırıntılarında, o ildeki jandarma çavuşunun, yüzbaşısının veya garnizondaki diğer muadil görevlilerin tuttuğu notlar vardı. Vali, kaymakam, belediye başkanı, milli eğitim müdürü hakkında.. Eşi kapalı, cumaya gider ama ara sıra içki de içer, kadınların elini sıkmaz, gericidir, çok sosyaldir, rüşvet yer, yemez, tarikate mensuptur, filan yere gider vs.
Jandarmadaki başçavuş valiyi fişliyor. Bu ne kadar sağlıklı ve ahlaki olur kısmını geçiyorum... Kimin adına bu işin yapıldığını, ne beklendiğini, rezaletine rağmen muradlarına erip eremediklerini soruyorum.
Devlet bu değildir herhalde.
Devlet bu olsaydı, bu saatte eğer varsa devlet kademelerindeki görevlilerden hangilerinin şebekeye mensup olup olmadığını anlamak için muhbirlere, gizli şahitlere ihtiyacımız kalmazdı. Mız derken benim değil devletin ihtiyacı kalmazdı.
Bu girişi hatırlamama sebep olan konu askerî yüksek yargıdaki bir ismin paralel yapılanmanın mensubu olduğuna dair haberler.. Bir gizli şahidin ifadesine dayanılarak çete mensubu olduğu söyleniyor. Devlet devlet olsaydı, bize üfürülen efsaneler doğru olsaydı o görevli o kademeye gelinceye kadar 10-15 defa röntgeni, tomografisi, MR'ı çekilmiş, not alınmış olurdu. Demek ki değilmiş. Filanca subay hakkında tahkikat yaparken içki içiyor mu, eşinin etek boyu ne kadar kriterleri network'e dahil olanları tespit için yeterli değilmiş. Etek boyuna takılıp kalmaları hepimiz için hüzün sebebidir.
Tekrar örnek olaya gelirsek şöyle bir risk de var. Bu ihtimaldir. Belki de o adam ülkesine sadık, kanunlara bağlı birisi.. Şahsi husumetten dolayı gündemdeki popüler suç isnat ediliyor ve devre dışı bırakılmak isteniyorsa bu ihtimali hesaba katıp ayıklayabilecek mekanizmalarımız var mı?
Yok görünüyor. Nasreddin Hoca'nın değmiş, değmemiş, değmiş değmemiş hesabı ağır basıyor.
O efsane doğru olsaydı, devlet uçandan kaçandan haberdar olsaydı bu saatte hiçbir araştırmaya ihtiyaç kalmadan kozmik dosyalar açılır, orada yazılı olanlara göre işlem yapılır, biz çoğunun sonucunu bile duymazdık. Bu kadar gürültü patırtı çıkmaz, yaygara koparılmazdı. Patırtılar da bir strateji ise o kadarına aklım ermiyor.
Bu işler bildiğimiz gibi değilse o zaman hâlâ devlet-hükmet ayırımı var ve birbirleriyle bazen örtülü bazen açık sürtüşüyorlar demektir. Hangisi hangisini hizaya sokuyor o da belli değil. Hangi taraftan daha çok ses çıkıyorsa o taraf baskındır demek de mümkün değil.
Ve son not: Herkesin her adımının kayıt altına alındığı kanaatini hâlâ taşıyorum. Ama bu işin bizim bizim devletimiz için, bizim ulusal güvenliğimiz için, istikbalimiz için yapıldığından emin değilim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.