Tuttuğunuz altın olsun!

A -
A +

Yerel yönetimlerde bulunup da hayatı değişmeyen yok gibidir. Ekseriyetinin standartları, hayat tarzı, alışkanlıkları çok kısa sürede değişir. Çoğunun imkânları da değişir. Bu değişiklikten doğrudan suistimal sonucunu çıkaramıyorsak makul bir açıklama da bulmak zorundayız. Mesela valilerin hayatında böyle hızlı bir değişim göremezsiniz. 20-25 yıllık meslek hayatlarının sonunda nihayetinde bir ev, araba, veya ikinci bir ev sahibi olur, köşelerine çekilirler.

Veya siyasete atılırlar.
İyi niyetle bakınca nasıl açıklanabilir: Belediyelere talip olanlar çok becerikli, aktif, yerinde duramayan, neredeyse taşı sıksa suyunu çıkarabilecek insanlar olduğu için mi böyledir... Seçimle elenerek geldikleri için mi böyledir.. Uğraştıkları işlerden dolayı mı böyledir. Geçmişte belediye imkânlarıyla üniversite kuranlar, onlarca okul açanlar oldu. Adı eğitime katkı olunca, işler de vakıf adı altında yapılınca nedense yadırganmıyor. Oysa neticede yapılan iş nüfuz suistimalidir. Nüfuz suistimali olmasa aynı vakfa şimdi de yardım edenlerin olması lazım.
...... 
Yaygın kanaate göre, insanlar, aniden yükselenleri, birdenbire zengin olanları çekemezler.. haset ederler. Ben biraz farklı düşünüyorum: İzah edilebilir ve açıklanabilir değişimlere insanlar çok da kötü gözle bakmıyor. Adam iş kurmuştur, dişiyle tırnağıyla bir yerlere gelmiştir. Düşmüştür, çıkmıştır, dönem dönem batmıştır ama bir yere gelmiştir. Eğer işlerinin bir ucunda kamu imkânları, kamuyla iş ilişkisi, kamuyla irtibatlı nüfuz suistimali yoksa bu insanlara çok kötü gözle bakılmıyor. Gıpta ediliyor, saygı duyuluyor. Ama işin içinde kamu kaynakları varsa (ki insanlar bunu çok kolay hissediyor) o insanlara öfkeyle bakılıyor. 
.....
Ben bu tip suistimal kapılarının denetimle, kontrol kademelerinin arttırılmasıyla engelleneceğine hiç inanmadım. Şeffaflık, her işin aleni yapıldığı iddiası da beni rahatsız eder. Hiçbir harcama kontrol edilmese fire bugünkünden fazla olmaz. Belki her şeyin kayıt altında olması bir çözümdür ama onun için en az 15-20 sene daha beklememiz lazım. Diyorum ki biz o günleri beklerken bazıları da bu işlere biraz kafa yorup firenin azaltılması yönünde projeler üretse... Kayıp yüzde 30 ise kademeli olarak 25'lere, 15'lere, düşürecek tedbirler bulsa.. zannediyorum kamu vicdanı 15'lik kayba göz yumar. En azından bugünkü kadar hayıflanmaz. 
 
 
           DENETİM
 
Eskiden Türkiye’de yapılan filmleri denetleyen kurullar vardı. Bu kurulların kuralları vardı. Filmde polisin rüşvet aldığı ima edilemezdi. Katillerin filmin sonunda yakalanması ve yüce adalete teslim edilmesi şarttı.
Savaşlı mavaşlı filmlerde Türk tarafında savaşanların dürüst, kahraman, canını feda eden insanlar olarak gösterilmesi gerekirdi.
Kanı bozuk tiplemeler yapılamazdı. Kötüler, namertler, sütü bozuklar hep düşman olur, dostlar hep galip gelirdi.
...
Sıkılanlar için fakir oğlan zengin kız hikâyeleri vardı. Kız babası mendebur, oğlanın ailesi iyilik sembolü. Filmin sonunda zengin kızın gaddar babası pes eder, fakir zengin olur, kazandığı parayı mahalleliye dağıtır, yufka yürekli Türk anneleri, anneanneleri, babaanneleri sevinç gözyaşları içinde evlerine dönerdi.
Evde gerçek hayat vardı.
Hayat, denetleme kurullarından geçen Türk filmlerinden ibaret olsaydı ekran karşısında keyifli bir hayat sürerdik.
Ömür bitti bizim yalanlarımız bitmedi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.