Büyük güç rekabetinde artık Türkiye de var

A -
A +
 
Azerbaycan, işgal altındaki topraklarını özgürleştirmeye devam ediyor. Türkiye’nin tam desteğiyle Ermenistan’a karşı zafer üzerine zafer kazanan dost ve kardeş ülke Azerbaycan, diplomasi seçeneğini de dışlamadan dünyaya âdeta jeopolitik dersi veriyor.
Burada Türkiye’nin üstlendiği stratejik akıl rolünü biraz incelemek lazım. Bilindiği gibi Azerbaycan-Ermenistan çatışması sadece iki ülkenin arasında yaşanan küçük çaplı bir olay değil. Dünyanın önemli enerji koridorlarından birinin göbeğinde gerçekleşiyor.
Dünyaca ünlü stratejist Zbigniew Brzezinski, “Büyük Satranç Tahtası” kitabında şu tespitleri yaparak bölgenin önemini yıllar öncesinden âdeta zihinlere kazımıştı: “Rusya’nın güneyindeki bölgeler, etnik çatışma ve büyük güç rekabetinin kaynama kazanı olmaya aday bir tehdit unsurudur.”
Çok uluslu imparatorluk bakiyelerinin avantajı aynı zamanda dezavantajı olan durum budur: Çok etniklilik, bölgenin çatışma ve rekabet alanı olmasıyla birleşince kazan kaynamaya başlar... 
Rusya hem Çarlık döneminden hem SSCB’den sonra güneyindeki, yani Kafkaslardaki etnik çatışmaların altından zorlukla kalkabildi. Hatta meseleyi bugün dahi tam anlamıyla hallettiğini söyleyemeyiz. Hem kendi varlığını ve otoritesini doğrudan hedef alan çatışmalar hem de nüfuz alanındaki etnik grupların birbirleriyle olan sorunları, Rusya’nın her daim yumuşak karnı olacaktır.
Kendisi de bir imparatorluk bakiyesi olan Türkiye’nin meseleye dâhil olmaması düşünülemez. Nitekim asla bigane kalmıyor. Kalmamalı da.
Orta Doğu’dan Kafkaslara, Doğu Akdeniz’den Orta Asya’ya dek Türkiye olmadan denge ve masa kurulamaz. Aksi yöndeki hayalleri olan ülkeler özellikle son on senede sahada ve masada defalarca mağlup oldular, azimle denemeye devam etseler de yanlış yöntemden doğru sonuçlar alınamaz...
Bizim ülkemiz, hüdayinabit, yani kendiliğinden zuhur eden bir ülke değil. Arkamızda binlerce yıllık devlet geleneği, imparatorluk diplomasisi, çok kültürlülüğü ve mirası var. Rusya pragmatik bir akıl tarafından yönetildiği için Türkiye’nin bu özelliklerini kavrıyor ve ona göre hareket ediyor. Geçtiğimiz gün Putin’in yaptığı, “Azerbaycan-Ermenistan çatışması konusunda Türkiye ile aynı düşünmüyoruz” açıklamasının tonunda dahi bu fikirsel kıvraklığın ipuçlarını yakalayabiliriz. Fakat yapacak bir şey yok, Azerbaycan bizim dost ve kardeş ülkemiz, bu birincisi. İkincisi, Kafkaslardaki çatışma ve “Kaynayan kazan” Rusya kadar Türkiye’yi de etkileme potansiyeline sahip.
Peki bundan sonra ne olacak? “Türkiye Azerbaycan-Ermenistan masasında yok” diyen müthiş öngörülü(!) analistlerimizin dedikleri gibi masada değil miyiz?
Geçtiğimiz günlerde yazmıştım: Türkiye, 90’lardan itibaren Azerbaycan’ın hem askerî hem istihbari açıdan hep yanında oldu. Şimdi de devletin en üst kademelerinden kamuoyuna kadar tam bir fikir ve bilinç birliği mevcut. Destek ille de sahada askerlerimizin postalını göstererek yani ayan beyan verilmez. Devlet aklı neyi hangi şartlar altında yapacağını bilir ve ona göre davranır. Her şeyi aşikâre yapmaz. Zaten dünyadaki tüm güçlü devletler de verdikleri desteğin niteliğiyle ön plana çıkarlar, reklamıyla uğraşmazlar.
Stratejik akıldan ve realpolitikten sapmadan bölgemizde ve dünyada yaşanan olaylara müdahil olmayı sürdüreceğiz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.