Cehennem ile realpolitik arasında Halep

A -
A +

"Şu an Halep'i en iyi anlatan bir gazeteci değil, edebiyatçı olacaktır." Suriye savaşı sırasında Halep'e girmiş, savaş hâlindeki Halep'ten bildirmiş bir gazeteci arkadaşımla konuşurken, ağzından dökülen bu cümle doğruydu. Muhtemelen ileride tarihçiler açısından Halep, Orta Doğu'da Amerika'nın Irak müdahalesi ile başlayan, Arap devrimleri ile derinleşen ve sınırları aşarak birleşen bir savaşın sembol şehri olacak. 17. yy'da Shakespeare'in oyunlarında bile geçen, ticareti ve medeniyeti ile Orta Doğu'nun sembol şehirlerinden biri olan Halep, şu an insana dair en kötü ve çirkin olanın sembolü.

Halep düşmek üzere... IŞİD'in güçlenmesi ve Suriye konusundaki haberlerin hakim unsuru olmasıyla birlikte, muhaliflerin sahada gerilediği yerlerden biri Halep oldu. Esad bir yandan varil bombaları ile sivilleri ve şehri yok ederken, diğer yandan usul usul Halep'in muhaliflerin elinde olan doğu kısmını askerî güçleri ile çevrelemeyi başardı. Doğu Halep'te daha önce bir milyon kişi yaşarken, bu rakam Esad'ın saldırılarında hayatını kaybedenler ve şehirden kaçanlarla birlikte 50.000'e düştü.

Halep'te etkin olan muhalif grup İslami Cephe Koalisyonu. Son derece kısıtlı yardımla hem IŞİD'e, hem de Esad'a karşı savaşmanın sonucu Halep'te mevzi kaybetmeleri oldu. Bugüne kadar IŞİD'e karşı savaşta 7.000'den fazla muhalifin hayatını kaybettiğini belirtiyor Suriye İnsan Hakları Gözlem Merkezi. Halep'in düşmesi Suriye'de dengeleri değiştirecek önemli bir gelişme olacak burası muhakkak. Muhalefetin Suriye'deki en önemli kazanımı, aynı zamanda en büyük kaybı olacak. Muhalefetin Halep'in yarısını alması, rejime en büyük meydan okuması olmuştu. Halep'in düşmesinin zaten hâlihazırda iç bölünme ve çatışmalarla güç kaybetmiş muhalefet için bir felaket olacağını söylemek mümkün. Rakka, Deyrizor, Humus'tan sonra Halep muhalefetin rejime veya IŞİD'e karşı kaybettiği dördüncü şehir olacak.

Muhalefet neden Halep'i kaybediyor? Bu soruya Suriyeli gazeteci ve yazar Hassan Hassan üç gerekçe ile cevap veriyor. 1-Muhalifler uzun zamandır üç cephede savaşıyor. Esad'a karşı, IŞİD'e karşı ve kendi aralarında çatışıyorlar. 2-Muhalefete sağlanan uluslararası yardımın ciddi oranda azalması. 3-Yerel halkın muhalefetten uzaklaşması.

Peki Halep'in düşmesi ile ne olacak? Birleşmiş Milletlerin bir süredir önerdiği "dondurulmuş bölge"nin ilk olarak Halep'te uygulanabileceğini iddia ediyor bazı uzmanlar. Hem muhaliflerin, hem de rejimin ateşkes ilan etmesini ve ateşkes ilan edilen bölgelere insani yardım ulaştırılmasını içeren bu planı Suriye rejimi destekliyor. Ancak bu epey tartışmalı bir plan. Serdar Ataş'ın Al Jazeera Türkiye'de yayınlanan "Muhalefeti bitirme planı" başlıklı son derece detaylı ve üzerinde iyi çalışılmış analizinden uzun bir alıntı ile plana itirazları özetlemek gerekirse: "Ancak De Mistura'nın planı, muhaliflerin Doğu Guta'da sivillere karşı kimyasal silah kullanmış savaş suçlularının mahkemeye çıkarılması, rejimin yanında savaşan Şii milis güçlerin ülke dışına çıkması, rejimin sivil yerleşimlere yönelik her gün tekrarladığı varil bombası saldırılarının durması, siyasi mahkûmların, özellikle de kadınların serbest bırakılması, özgürlükler ve çoğulcu bir yönetim noktasındaki taleplerini içermiyor. Aksine, Suriye halkı Esad ve IŞİD arasında bir tercih yapmakla yüz yüze bırakılıyor... Suriye muhalefetinin çatı organizasyonu Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK) Genel Kurul Üyesi Burhan Galyon ise, De Mistura planının Esad rejiminin en önemli müttefikleri olan Rusya ve İran tarafından da rejimin kurtarılması için elzem görüldüğünü söylüyor... De Mistura'nın planı, SANA'nın da açıkladığı gibi birçok başkentin ortak kararıyla hayata sokuluyor ancak Suriye içinde sadece rejim muhatap olarak kabul ediliyor. SMDK Başkanı Hadi Bahra da, planın hazırlanması aşamasında kendilerinden hiçbir şekilde görüş alınmadığını söylüyor. Muhalifler, Suriye krizi konusunda böylesi hayati değişimler öngören bir planı ancak medyadan öğrenebildiklerini kaydediyor. Halep'te güçlü bir grup olan Ceyş-ül Mücahidin'in temsilcilerinden Ebu Abdo Selebmen, "De Mistura tarafından bizden dondurulmuş cepheleri kabul etmemiz için gönderilen kişiler, bu dondurulmuş bölgelerle neyi kastettiklerini asla açıklamıyorlar" diyor. Selebmen, muhaliflerin planın nasıl uygulanacağı ve kendilerine nasıl bir koruma sağlayacağı hakkında da hiçbir garanti almadıklarını söylüyor: "Eğer cephe hattında dondurulmuş şekilde kalmayı kabul edersek ve rejim bizim kabulümüzden bir gün sonra anlaşmayı bozup bize saldırırsa veya bölgemizi ihlal ederse ne olacak? Bu durumda Bosna'da Srebrenitsa'da ne olduysa bizim de başımıza o gelecek."... Mistura'nın planı, daha önce Rusya ve ABD arasında kabul edilmiş Cenevre 1 anlaşmasının "geçiş hükümeti" şartını da rafa kaldırıyor. Cenevre 1 sonuç bildirgesini rafa kaldıran bu planın uygulamaya sokulması, Esad'ın gitmesi gerektiği tezinin de Batılı güçlerce artık tamamen terk edildiği anlamına geliyor... ABD ve rejim uçaklarının aynı hava sahasını dönüşümlü olarak kullanması halkta "ABD-Rejim iş birliği" algısını güçlendiriyor. Esad rejiminin ise De Mistura planına tez canlılıkla sıcak bakması, planın herhangi bir siyasi dönüşümü öngörmemesinden, dolayısıyla da Esad'ın yönetimde kalmasına onay vermesinden kaynaklanıyor. Muhaliflere göre, koşulsuz ve hiçbir siyasi değişimi öngörmeyen böylesi bir ateşkes, Esad rejimini her türlü askerî yükten kurtarıyor ve ona kontrol altında tuttuğu bölgelerde kendi gücünü takviye etme ve pekiştirme imkânı sağlıyor. De Mistura planının muhalifler açısından şimdilik dillendirilmese de doğuracağı bir başka sonuç ise muhaliflere yönelik silah ve para yardımının durması olacak. Çünkü ateşkesin ilan edildiği bölgelere silah göndermek hukuken ateşkesin ihlâli kabul edilecek ve böylece uluslararası güçler bunu bahane ederek silah yardımını kesecek. Ancak Esad rejimi, resmî olarak Suriye devletini temsil ettiği için devletlerarası hukuk gereği müttefikleri olan Rusya ve İran'dan silah almaya devam edecek."

Malum, Suriye'de uluslararası kamuoyu açısından en öncelikli konu sivil ölümlerindense, muhalefetin radikalleşme ihtimali. 200.000 kişiden fazla insanın hayatını kaybettiği ve kimyasal silahların kullanıldığı savaşta, Esad'ın hedef alınmaması bunu açıkça gösteriyor. İronik bir şekilde Suriye meselesinde son çözüm planı olarak görülen "dondurulmuş bölge" stratejisinin muhalefetin radikalleşmesine katkıda bulunacağını da söylemek mümkün. Zira, Ataş'ın analizine göre, muhalif gruplar bu plan dahilinde rejime karşı savaşmayı bırakmaya ve IŞİD'e karşı savaşmak için Rakka'ya gitmeye zorlanıyor. Bunun sonucu olarak rejimle savaşmayı bırakmaya direnen muhalif unsurların Nusra'ya katılması bekleniyor.

Halep uzun zamandır uluslararası medyanın gündeminde değil. Halep'te tehlikenin artması ile, Halep'ten gelen haberlerin azalması arasında bir ilişki var. Halep'te hayatını kaybeden sivil sayısının yüzde birinin öldüğü Kobani büyük bir gündem olmayı başarmışken, Halep konuşulmuyor. Bunda hem artık Esad'ın uluslararası kamuoyu açısından ehven-i şer olmasının bir etkisi var, hem de varil bombaları ve IŞİD'in yabancı gazeteciler için büyük bir tehlike olmasının oynadığı bir rol var.

Suriye konusunda yaptığı efsanevi gazetecilik ile bana göre şu an dünyanın en iyi gazetecilerinden biri olan Guardian muhabiri Martin Chulov şehre uzun süreden beri giden nadir gazetecilerden oldu. Savaşta kocasını rejimin keskin nişancılarının kurşunları ile, oğlunu ise bir varil bombası ile kaybeden, Umm Abdu'nun hikâyesini aktaran hikâyesinin başlığı da Umm Abdu'dan oldu: "Cehennem hep yakınımızda..." Savaştan önce bir terzi olan Umm Abdu, şu an Halep'in tek çalışan hastanesinde bir hemşire. Halep'in gerçek hikâyesi 'realpolitik'i örten ateşkes planlarından ziyade, hayatı tarumar olan ve bu dünyada "cehennem"i yaşayan sıradan insanlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.