Brüksel'de iki farklı Davutoğlu portresi

A -
A +

Brüksel'in merkezinde bir kongre salonu. Hıncahınç dolu. 40-50 yıl önce Belçika'ya Emirdağ'dan, Konya'dan, Eskişehir'den, Diyarbakır'dan, yani Anadolu'nun dört bir yanından gelmiş Türkiyeliler. Ellerinde Türkiye bayrakları, cep telefonlarının ışıkları açık. Salonun farklı köşelerinde Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu'nun resimleri ve Filistin bayrakları. AK Parti'nin son seçim şarkısı, Davutoğlu Ahmet Hoca, son ses çalıyor. Salon Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nu sabırsızlıkla bekliyor.

Önce Belçikalı bir genç çıkıyor sahneye. Seslendirdiği rap şarkısı "Belçikalı Erdoğan gönüllüsünden çok konuşulacak Erdoğan Klibi" ile Türkiye medyasında da haber olmuş. "Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesi ile ben" diye başlayan "adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan" ile devam eden rap şarkısı 2014 model bir gurbetçi türküsü ve milliyetçi marş bileşimi. Sahneden inmesiyle Belçika Türklerinin temsilcileri sahne alıyor. Başbakan Davutoğlu'na Paris yürüyüşüne katıldığı ve Avrupa'da yükselen İslamofobi'ye dikkat çektiği için teşekkür ederek başlıyorlar sözlerine. "Entegrasyonu kabul ediyoruz, bizim anlayışımızda ekmeğini yediğin yere hıyanet etmek yoktur, bizde terör yoktur" diye devam ediyor. Fakat eşit vatandaş olma taleplerinin de altını çiziyor. Belçika polisi tarafından öldürülen Cemil Kaya'yı hatırlatıyor, 45 yaşındaki, 4 çocuk babası Kaya, sokakta yürürken bıçak taşıdığı için kendisine müdahale eden polisle münakaşaya girmiş ve polis tarafından göğsünden vurulmuştu. Kaya bu saldırı sonrası hayatını kaybetti. Kaya'yı öldüren polis hakkında soruşturma yapılmadığı iddia ediliyor.

Başbakan Davutoğlu'ndan bir önce sahneye AB Bakanı Volkan Bozkır çıkıyor. Uzun yıllar başarılı bir Dışişleri kariyerinden sonra, siyasete atılan Bozkır, AK Parti içindeki renkliliği göstermesi açısından ilginç bir profil. Diplomatlık yıllarından kalan "Mon cher" havasını korumuş. Ancak siyasete de ısındığı belli. Sempatik ve esprili bir konuşma yapıyor ve sahneye Davutoğlu'nu çağırıyor.

Artık Davutoğlu ile özdeşleşen bir girişle selamlıyor Başbakan kalabalığı: "Selam olsun!" "Mevlana'nın, Yunus Emre'nin, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmed-i Hani'nin torunlarına selam olsun..." Salondan gelen "Türkiye seninle gurur duyuyor" sloganları ara sıra sözünü kesiyor. "Sizlere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın selamını getirdim" diyor Davutoğlu, salon kelimenin tam anlamı ile yıkılıyor. Salondan tekbir sesleri geliyor, Davutoğlu "işte bu tekbir, barış tekbiridir" diye cevap veriyor, alkışlarla karşılık buluyor. Davutoğlu her "paralel yapı" dediğinde, salon tek bir ağızdan yuh sesleri ile sözünü kesiyor.

Konuşmasında yeni bir kimlik arayışının izleri hissedilebiliyor. Kemalist resmî ideolojinin dar ve dışlayıcı makbul vatandaş (Türk-Sünni-Seküler) portresinden, Anadolu ve çeşitlilik vurgusuna bir geçiş var. Fakat bu kimlik inşa süreci de belli motiflerle süsleniyor. Konuşmayı birlikte izlediğimiz duayen gazeteci Ali Bayramoğlu, "geleneğin inşası" diye bir not düşüyor.
Davutoğlu'nun konuşması bir yandan Türkiye'nin geçirdiği dönüşüm üzerine. Bu dönüşümü en iyi bilenlere bunu anlatması epey kolay oluyor. Türkiye'de işsizlikten, fakirlikten, dilini ve kültürünü bilmedikleri diyarlara gitmek zorunda kalan gurbetçiler Türkiye'nin son on yıllık serüveninin önemini iyi biliyor. Türkiye'nin borç alan bir ülkeden, borç veren bir ülkeye, göç veren bir ülkeden, göç alan bir ülkeye dönüşmesi belki de en çok onları gururlandırıyor. "Avrupa'da başımız dik yürüyoruz onun sayesinde" dedikleri Erdoğan'a karşı olan teveccühlerini anlamak bu yüzden hiç de zor değil...

İlginçtir, bu mitingden birkaç saat önce, yine Davutoğlu'nu dinliyordum. Fakat orada karşımızda başka bir Davutoğlu vardı.

Brüksel'e indikten hemen sonra, AB parlamentosuna yakın bir otelin balo salonundayız. "Friends of Europe" (Avrupa'nın Dostları" toplantısı. Onur konuğu Davutoğlu. Salonda Avrupalı siyasetçiler, karar alıcılar, kanaat önderleri var. Salon tıka basa dolu.

Davutoğlu, Avrupa tarihine referanslarla, günümüzün küresel sorunlarını analiz ediyor. Bir akademisyen gibi başladığı sunuşunu bir siyasetçi gibi bitiriyor. Avrupa'nın sorununun bir vatandaşlık sorunu olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye'nin dışlayıcı vatandaşlık anlayışından çok çektiğini ve AK Parti döneminde vatandaşlığın sınırlarını genişletmek için yoğun çaba gösterdiklerini belirtiyor. Avrupa'nın yaşadığı ekonomik daralmaya karşı, Türkiye ekonomisinin son 10 yıllık kalkınma öyküsünü sunuyor. Kendinden emin ve oldukça net konuşuyor. Bir Avrupalı siyasetçi olarak, Avrupa'ya kendi başarı hikâyesini anlatıyor. "Bizi hak etmediğimiz şekilde yargılamanızı kabul etmiyoruz" diye ekliyor.

Ve en sonunda Avrupalı liderlerin yeteri kadar sık hatırlamadıkları ve hatırlatmadıkları bir şeye dikkat çekiyor. Son üç sene içinde Türkiye'ye gelen ve yerleşen sayısı 1.5 milyonu aşan mültecilere Türkiye'nin devlet olarak nasıl sahip çıktığını ve Türkiye halkının da bu süreçte ne kadar olgun davrandığını hatırlatıyor. "Milyonu bırakalım, herhangi bir Avrupa ülkesine bir sene içinde 200.000 mülteci gelseydi, ne olurdu?" diye soruyor. Salondaki birçok dinleyici ise gülümseyerek bu sorunun cevabını bildiklerini ima ediyor...

Brüksel'deki iki farklı Davutoğlu performansının özeti, başarılı bir akademisyenden başarılı bir siyasetçiye geçiş öyküsü olarak tanımlanmayı hak ediyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.