Kürtler sizi sattı mı?

A -
A +

"Kürtler bizi sattı mı?" Soru bu. Abdullah Öcalan'ın PKK'ya yaptığı silah çağrısı sonrasında sorulan soru bu. Abartısız tarihî bir olaya dair merak edilen bu. Türkiye'ye kalıcı barışın gelme ihtimalinin en güçlü olduğu zamanda akıllarda beliren ifade bu. Soruyu değişik biçimlerde, bazen direkt bazen dolaylı soranlar, kaygılıyız diyor.

Bu soruda örtülü olarak geçiştirilen, ancak herkesin ne anlama geldiğini bildiği üç meseleyi açalım:

1- Siz kimsiniz? (Gizli özneye isim verelim)
2- Neden kaygılısınız? (Asıl derdinizi tartışalım)
3- Kürtler sizi sattı mı? (Kürtlere ne önerdiniz? Kürtlerden tatmin edici hangi cevabı alamadınız)
1-Kürt olmadığınız kesin, "Kürtler bizi sattı mı" sorusunda, zaten kendinizi Kürtler'den ayrıştırıyorsunuz. Gönüllü danışmanlık faaliyetlerinizi esirgemeseniz de HDP'li değilsiniz yani. Beyaz Türk kelimesini kullanmaktan genelde imtina etsem de, sanırım bu kategoride sizleri değerlendirmek mümkün.

Toplumsal karşılığından fazla medya görünürlüğü olan bir lobi grubusunuz aslında. Sizin çizginizde bir parti kurulsa, Cihangir dışında oy alması pek mümkün değil. 0.01 barajını aşmanız siyasi başarı olarak değerlendirilebilir.

Fakat merkez medyada çok görünürsünüz. Kanaat önderisiniz. Önderi olduğunuz kanaat toplumda popüler olmasa da, siz popülersiniz. Merkez medya, sanat camiası, sosyal medya... Bu alanlarda ciddi bir ağırlığınız var.

Bir yandan bazı yazılarınız zaman zaman bu popülerliğin getirdiği bir illüzyona kendinizi kaptırıp, siyaseti dizayn edebileceğiniz kanısına vardığınızı gösteriyor. Bir baş öğretmende olacak o yukarıdan bakan, küstah üsluptan anlaşılan bu.  Cömertçe sunduğunuz akıllarınızdan özellikle CHP, HDP ve Cemaatin istifade etmesi beklentisindesiniz. Her seçim tahliliniz, AK Parti'nin başarısı muhalefetin sizin tavsiyelerinizi dinlemeden hareket etmesi yüzünden olduğu yönünde. Fakat bir yandan da, belli ki bu aşırı özgüvenli haliniz altında yatan bir yetersizlik hissinin de farkındasınız. Kanaat önderi-gazeteci-siyaset mühendisi arasında gidip gelme halinizin pek de başarılı ürünler sunamadığını sanırım biliyorsunuz.

İdeolojik olarak tek bir kelime ile sizi tanımlamak mümkün değil. İçinizde sosyalistler, anarşistler var. Emekli liberaller de. Neo-conlar da. Ekonomi konusunda muhtemelen uyuşamazsınız, dış politikada da ortak bir yerde duracağınızı sanmam. Sizi birleştiren ideolojik tavır nedir diye düşününce akla gelen tek şey: Yaşam biçiminizin (seküler üst orta sınıf tarzı) ve AK Parti nefretinizin ortaklığı.

Siz AK Parti'nin iktidardan gitmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Bunun Türkiye için iyi bir fikir olduğu kanaatindesiniz. Böyle düşünmeye hakkınız var mı: Kesinlikle evet. Bunu ifade etme hakkınız var mı: Kesinlikle evet. Özgür ve demokratik bir ülkede ifade özgürlüğünüzü kullanıyorsunuz. Burada sorun yok. Sorun siyasi ahlaka dair belki de. Peki bu nasıl olacak, hükümet nasıl devrilecek sorusuna verdiğiniz cevaplar, önerdiğiniz yollar etik değil, sorun bu. Bir istihbarat şebekesi gibi çalışan bir cemaatle ittifak yapmak, insanları sokağa çağırıp iktidarı devirmek, uluslararası kamuoyunu Türkiye siyasetine dahil etmek için çağrıda bulunmak. Bugüne kadar bunları önerdiniz. Pek fair-play gibi görünmüyor okuyunca. Bu anlamda işin tuhafı, AK Parti tabanını geçin, CHP tabanını bile ikna edemediniz. CHP tabanı bile cemaat iş birliğine, Kürtleri dağa çağırmanıza sempati ile bakmıyor büyük ölçüde. İşin dramatik yönü işe yaramış gibi de durmuyor...

2- Kaygınız bundan. Türkiye'de nesli tükenmekte olan bir işlevi ve fikri temsil ediyorsunuz. Fosilleşme yolunda olan bir zihniyetin ve görevin, canlı ara formlarısınız. Türkiye'de barış olmasın demenin karşılığı yok, bunu çok iyi biliyorsunuz. Kürtlere yönelik silah bırakma, barış yapma çağrınızın, yani bugün yazdığınız yazıların ileride ibretlik tepkiler olarak değerlendirileceğinin pekâlâ farkındasınız. Kaygınız Kürtlerin kaygısı değil. Sanıyorum siz de Kürtlerin çıkarını Öcalan'dan çok düşündüğünüzü ima etme densizliğine düşmezsiniz. 3.5 milyon Kürt'ün oy verdiği AK Parti ve 2.5 milyon Kürt'ün oy verdiği HDP'den daha çok Kürtleri temsil ettiğinizi söyleyemezsiniz. Sizler çözüm istemeyen askerin kışlasından bildirirken, gazete manşetleri ile Türkiye PKK'yı çökertmek için Bekaa'yı, Suriye'yi bombalayın diye hamasi nutuklar atarken, Şemdinli'de güpegündüz gerçekleşen bir derin devlet operasyonuna karanlık PKK var diye yazarken, Kürtleri pek düşünüyor gibi değildiniz.

İnsanlar elbette değişebilir, birden bir konuda hassasiyet kazanabilir. Lakin sizin kaygınız pek ikna edici görünmüyor...

Daha doğrusu kaygınızın kişisel istikbal planınız ve ikbal derdiniz olduğu çok sırıtıyor...
Konjonktürel Kürt muhibliğiniz belki samimi, belki de gerçek. Niyet okumaya girmek niyetinde değilim. Lakin mesele şu: Sizin Kürtler için iyi bir fikir olduğuna inandığınız siyasi projeciliğin iyi bir fikir olmadığını bizzat Kürtler düşünüyor. Ve bu da bizi son sorumuza getiriyor:

3- Kürtler sizi cidden sattı. Acı ama gerçek. Ve şimdi değil, taa Gezi'de sattı. 17 Aralık'ta sattı.
PKK içinde silah bırakmak istemeyen grup(lar) var, sır değil. Farklı nedenlerle: Bazısı dağ kariyerini bırakmak istemediğinden, bazılarının çözümü istemeyen bölgesel istihbarat teşrik-i mesaisinden. Siz bu kesimi gördünüz, bu eğilimi hissetiniz. Buradan bir şey çıkar mı diye ümitlendiniz. Hükümeti, Kürtler olmadan devirmek çok zordu, bunu biliyordunuz. Gezi'de, Kürtleri aradınız, bulamayınca sitem ettiniz. Sizin 3 günlük biber gazı mağduriyetinizin, Diyarbakır'da çocuklarını faili meçhule kurban veren aileleri neden ilgisini çekmediğini sordunuz. Bu soruya içkin bencillik ve şımarıklığı bile fark etmediniz. 1990'larda Refah Partisi'ne ciddi oy vermiş, nüfusunun yarısından çoğunun AK Partiye oy verdiği, geleneğinin en kadim değerleri arasında şanlı mendereseleri olan bir hareketi sekülerizmin garantisi diye sunarak "derin" sosyolojik tespitini yaptınız. Gelin iktidarı devirelim, sonra CHP-MHP-Cemaat koalisyonu ile biz yine Kürt meselesini çözeriz dediniz Kürtlere. Hayatında CHP ve MHP'ye oy vermemiş, KCK operasyonları ile cemaatin sillesini yemiş bir kitleye bunu cidden dediniz. Ve bir kere de inandırıcılık sorununuzu mesele etmediniz. Çözüm sürecini %90 oranında temsil eden bir Kürt kamuoyuna karşı, siyasetin ve militanın bile elinin bağlı kalabileceğini düşünmediniz.

Sizin planlarınız var, siyasi projeleriniz, kafanızda dizaynlarınız var. Fakat bir de halk var. İkbal kaygısını (bu kavrama epey aşinasınız malum) gören, bu ikbal kaygılarına makyaj argümanları yemeyen bir Türk-Kürt kamuoyu var.

Ve o kamuoyu savaşmak istemiyor. Sizin askeriniz olmak, sizlerin kariyeri için ölmek istemiyor.
Savaşın teorisyenleri, çatışmanın yandaşları, silahın apolojistlerini iyi tanıyor.

Türkiye'yi anlamak konusunda başarısız oldunuz. Okuyamadınız. Türkiye'de AK Parti fenomenini, onu taşıyan kitleyi anlamaya çalışmadınız. Tayyip Erdoğan'ı öcüleştirmek iyi bir strateji sandınız. Kürt sosyolojisini izlemeyi denemediniz. Demirtaş'ın "Kürtler ve Türkler Cihangir'de tanışmadı" derken ne demek istediğini anladınız ama çaktırmadınız. Halkın talepleri diyene, iktidar yandaşı diyerek cevap verdiniz. O halkın taleplerini dile getirenleri, cazgırlıkla susturmaya çalışmanın etkin bir tartışma metodu olduğunu düşündünüz. Türkiye gerçekliğini dinlemeye bile tahammül edemediniz. Ve belki de bu yüzden siyasette kötüsünüz.
Ve bu yüzden (sizler için kötü haber de olsa) barış geliyor.

O tünelin ucundaki ışık parlıyor...

Ve inşallah parlamaya devam edecek. Parlamaya devam etmeli...

Belki farkında değilsiniz ama gerçekten tarihî bir gün yaşadık 28 Şubat 2015 tarihinde. Uluslararası medyanın memnuniyetsiz ilgisizliği, içeride merkez medyayı domine eden mutsuzların sessizliği sizi aldatmasın. Bir kalıcı ve onurlu barışın atıldığı tarihe günümüz analistleri ideolojik bagajlardan pek yüz vermese de, tarihçiler hak ettiği değeri verecek. Müsterih olun.

Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, 21. yy'ın Orta Doğu tarih kitaplarının ilk kısmı olacak Türk-Kürt barışı için çaba gösteren herkese teşekkür ederim. Bu konuda geçmişte bedel ödeyenleri, risk alanların aziz anılarını hürmetle selamlıyorum. Hangi niyetle olursa olsun, Türkler ve Kürtler barışsın diye kendi konforlu pozisyonlarını riske atan, cesaretle adım atan, bizlere bugünleri görmeyi nasip eden, siyasetçisinden, bürokratına, kanaat önderinden, aktivistine herkese çok teşekkür ederim.

Zira o ışığı görenler sayesinde analar ağlamayacak, Kürtler Batı'daki Türkler ile aynı standartlara kavuşacak, fakir Türk ve Kürt gençleri ölmeyecek. Silah susacak, siyaset konuşacak.

Ve Türkiye demokratikleşecek... İnşallah Türkiye'ye barış ve demokrasi el ele gelecek...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.