Türkiye niye "günah keçisi?"

A -
A +

Şermina Begum, 15 yaşında, Londra'da doğmuş büyümüş bir genç kız. Babasına göre normal bir ergen idi. Pembe dizi izlemekten hoşlanan ve doktor olmak isteyen bir kız çocuğuydu.

Şermina, bir buçuk sene önce annesini kanser hastalığı nedeniyle kaybetti. O yaşlarda bir kız çocuğu için kaldırılması zor bir yük, çok ağır bir acı. Bu acılı döneminde IŞİD ile tanıştığı tahmin ediliyor. Ve Suriye'ye IŞİD'e katılmak için gitme kararı aldığı...

2014 yılının Aralık ayında Şermina Londra'dan İstanbul'a uçtu. Daha sonra Türkiye sınırında IŞİD'e katılmak için Suriye'ye geçti.

Şermina'nın Suriye gitmesinden iki ay sonra, üç tane sınıf arkadaşı da aynı yolu seçecekti.
Kadiza Sultana (16), Şamima Begum (15) ve Amira Abase (15) Londra'dan, evlerinden IŞİD'e katılmak için kaçtı.

Şermina'nın babası, kızı kaçtıktan sonra, kızının üç yakın arkadaşı konusunda okulun ve polisin temkinli olması için uyarıda bulunduğunu söylüyor[1].

Londra'da doğmuş büyümüş, özel bir okula giden, üst-orta sınıf bu kızların nasıl olur da IŞİD'e katılmaya karar verdikleri üzerine spekülasyon yapmak psikolog ve sosyologların işi. Biz işin başka bir yönü ile devam edelim...

Üç genç İngiliz kız, Londra'dan İstanbul'a geliyor. Haklarında Türkiyeli yetkililere yapılan bir ihbar yok. "Tiplerinden" Suriye'de IŞİD'e katılacaklarına dair bir şey anlamak mümkün değil.
İstanbul'da Suriyeli bir genç ile buluşuyorlar. Muhammed El-Reşit onları Gaziantep'e götürüyor ve IŞİD'e katılmalarını sağlayacak kişilerle tanıştırıyor.

Hikayeyi daha ilginç kılan unsur El-Reşit'in bağlantıları.

El-Reşit sorgusunda Kanada istihbaratı için çalıştığını itiraf ediyor. Ürdün'deki Kanada konsolosluğuna düzenli gittiğini ve bilgi paylaştığını anlatıyor. Suriye'ye IŞİD'e katılması için yardım ettiği kişiler konusunda Kanada'ya bilgi veriyor, hatta bu kişilerin pasaport bilgilerini gönderiyor. İngiliz 3 genç kıza yardım ettiğini de Kanadalı yetkililere bildirdiğini söylüyor.
Skandal mı? Büyük skandal...

Kanada istihbaratı için çalışan birinin teröre yardım ve yataklık etmesinden, bu bilgileri Kanada ile paylaşmasına rağmen Kanada'nın bu konuda Türkiye'yi bilgilendirmemesine, neresinden tutsanız skandal.

Türkiye uzun zamandır Batı istihbarat örgütlerinin IŞİD'e katılım konusunda Türkiye'ye yeterince bilgi vermediği, iş birliği yapmadığı yönünde şikayet ediyor. Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü'ne kulak vermek gerekirse:

"Bünyesinde yabancı terörist savaşçı (YTS) da dahil olmak üzere yaklaşık 15.000 savaşçı bulundurduğu tahmin edilen DAEŞ'e katılımlara bakıldığında, Türkiye'den yalnızca 700 civarında kişinin DAEŞ saflarına katıldığı bilinmektedir. Bununla birlikte Türkiye'nin tahdit listesindeki rakam 2015 Şubat ayı itibarıyla 12.500 kişiyi aşmıştır ve bunların %18'i Avrupa ve Kuzey Amerika, %56'sı  Kuzey Afrika ve Orta Doğu kökenlidir. Özellikle Avrupa'dan katılımın bu derece yüksek olması Avrupa'da artan radikalleşmenin önlenmesine yönelik gerekli tedbirlerin alınamaması, bu şahısların  takibi ve ülkelerinden ayrılmalarının engellenmesine yönelik önlemlerin yetersizliği ve bir ölçüde entegrasyon politikalarındaki eksikliklerin bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

DAEŞ'e katılımı önlemek adına Türkiye kaynak ülkelerden daha aktif bir istihbarat paylaşımı beklemektedir. Bu talebini her platformda da dile getirmiştir.

Irak ve Suriye ile toplamda 1.300 km sınıra sahip olan Türkiye, sınırlarını tamamen kapatmış olsaydı, şu anda ülkemizde bulunan 1.700.000 insanın akıbetinin ne olacağı iyi değerlendirilmelidir. Bu kadar uzun ve zorlu coğrafi şartlara sahip bir kara sınırını tam anlamıyla kontrol altında tutmanın ne kadar zor olduğu bilinmelidir.

Dünyanın en fazla turist çeken 6. ülkesi konumunda bulunan Türkiye'ye her yıl 38 milyon turist giriş yapmaktadır. Ülkeye yasal yollardan giriş yapan her turistin takip edilmesi hem teknik anlamda mümkün değildir hem de demokrasi-özgürlük prensibine aykırıdır.

Radikal gruplara mensup olduğu düşünülen şahısların Türkiye'ye girişte engellenmeleri, Türkiye'nin Suriye sınırından çıkış yaparken engellenmelerinden daha kolaydır.

Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye isim ve veri aktarma sürecinde daha aktif olmaları gerekmektedir. Son dönemde azalmakla beraber, daha önce ciddi gecikmeler yaşanmıştır.

10 Ekim 2013 tarihinde DAEŞ'i terör örgütü ilan eden, defalarca DAEŞ'in saldırı ve tehditlerine maruz kalan bir ülke olarak Türkiye, sınır güvenliği konusunda önlemlerini ciddi şekilde artırmıştır. Bu önlemler kapsamında bugüne kadar 1.100'ü aşkın kişi sınır dışı edilmiş, 12.500 kişiye de ülkeye giriş yasağı konulmuştur.

Bu kapsamda 2014 yılı itibariyle Emniyet İstihbarat, Terörle Mücadele ve Kaçakçılık şubelerinin ortak çalışmasıyla "Risk Analiz Merkezleri" kurulmuştur. Türkiye çapında uluslararası havalimanları ve riskli bulunan şehirler arası terminallerde kurulan merkezler, uzman personeli ile 24 saat esasına göre çalışmaktadır. Risk Analiz Merkezlerinde bugüne kadar 1.500 kişi kontrol edilmiş olup bunların 540'tan fazlasının ülkeye girişine izin verilmemiştir.
Sınırların delik deşik olduğu iddiası doğru değildir. Türkiye, sınırlarında "açık kapı politikası" izlemektedir. Bu "açık sınır politikası" anlamına gelmemektedir. Bu süreçte bölgedeki gelişmelerin kabuk değiştirmesiyle beraber ilgili tüm kurumlar çok ciddi tedbirler almıştır.
Jandarma, Emniyet, Kara Kuvvetleri ve diğer kurumların ortak çalışmalarıyla sınır illerinde kaçakçılıkla mücadele ve sınır güvenliği konusunda ek tedbirler hayata geçirilmiştir. Sınır güvenliği kapsamında 2014'te, 333 km hendek kazılmış, 60 km toprak set oluşturulmuş, 160 km tel engeli ve 13 km duvar inşa edilmiş, 267 km uzunluğunda bir bölge aydınlatılmıştır. Ayrıca hudutlarımız termal kamera ve gece görüş sistemleri ile güçlendirilmiştir.

2013 yılında sınırlarımızdan yasa dışı yollarla geçiş yapmaya çalışan 54 bin kişi, 2014 yılında 71 bin kişi yakalanmıştır.

2013 yılında 78 milyon litreden fazla kaçak akaryakıt ele geçirilmişken, bu rakam 2014 yılında 79 milyon litreden fazla olmuştur. Sınır illerimizde yakalanan kaçak akaryakıt miktarı 2014 yılında 4 kat artarak 20 milyon litreye ulaşmıştır."

Hal böyleyken Türkiye'yi IŞİD konusunda "günah keçisi" ilan eden uluslararası medya ve kamuoyu bir yerde hata yapmıyor mu?

İyi niyetle hata ve sorunun kaynağını ıskalama diyebileceğimiz, gerçekçi bir okumayla ise Batı ülkelerinin sorumluluğunu örtmek ve Türkiye dış politikası üzerinde baskı kurmayı amaçlayan bir yayıncılık anlayışı yok mu ortada?

.....

[1]    http://www.theguardian.com/world/2015/mar/13/sharmeena-begum-first-of-british-girl-isis

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.