Tırlarda saklanan sırlar

A -
A +
Cenevre 2 toplantısından bir hafta önce, Suriye'de uluslararası çözümden kimsenin pek umudu yok. Erdoğan'ın korktuğu başına gelecek. Belki de 30 Mart'ı bile görmeden siyasetten çekilebilir" diyecekti.
Kamuoyunda Suriye tapesi olarak bilinen, 13 Mart tarihli üst düzey bir güvenlik toplantısına ilişkin kayıtlar ise 27 Mart'ta servis edilecekti. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Başkanı Hakan Fidan, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler'in, Suriye sınırları içindeki Türk toprağı Süleyman Şah Türbesine yönelik saldırıyı değerlendiriyordu. Türbeye yönelik bir IŞİD saldırısı tehdidi vardı. Konuşmalarda çarpıcı ifadeler vardı, devletin Suriye meselesindeki gerçek görüşleri sızmıştı aslında. Ne öğrenmiştik o tapelerden? 1- Türkiye'nin IŞİD'i tehdit olarak gördüğü, 2- Toplantıdaki bir şahsın "IŞİD yani rejim" ifadesinden anlaşıldığı gibi rejimle IŞİD arasında bir ilişki olduğuna inandığı 3- Hakan Fidan'ın ısrarlı vurguları ile, Türkiye'nin Suriye'ye askerî operasyon yapmak için çok gerekçesi olduğu ancak bunun iyi bir fikir olduğuna dair bir inanç olmadığı idi.
Bu tape sızmadan önce, ana muhalefet bu tapeye dair bilgileri nereden ve nasıl edindi? Bu tapede konuşulanlar bu kadar açıkken nasıl Türkiye seçimden önce Suriye'ye savaş açacak ve IŞİD'i destekliyor kampanyası yapılabildi? İşte bunlar hep, tırlarda saklanan sırlar...
Türkiye, IŞİD'le savaşması için Kobani'ye silahlı peşmergenin geçişine izin verdi, yaralı YPG militanları Türkiye'de tedavi edildi, Mesud Barzani "Türkiye'nin yardımı olmasaydı Kobani'nin geri alınması mümkün olmazdı" dedi defalarca. Bir peşmerge komutanının, Türkiye'nin Kobani'de IŞİD'e karşı savaşan güçlere gıda, mühimmat ve tıbbi yardım yaptığını açıkladı. 6-7 Ekim olaylarında Türkiye Kobani'ye yardım yapmıyor gerekçesi ile 50 kişi öldürüldü. HDP Başkanı Demirtaş, "Artık aleni oldu, iddia odur ki 2 bin TIR'dan fazla silah gönderildi. Toplanan silahlar 2 bin TIR'dan fazla gönderildi. Bunların bir kısmının El Nusra, El Kaide bağlantılı çetelerin eline geçtiği, IŞİD'in kullandığı silahların Türkiye'den giden silahlar olduğu çok tartışıldı. Bu da toplumda kırılma meydana getirdi" dedi. İşte bunlar hep, tırlarda saklanan sırlar...
Ve gelelim bugüne... Yine bir seçim öncesi. Cumhuriyet gazetesi "büyük turbu" haberleştirmiş. Hoş aynı haber bir sene önce Aydınlık gazetesinde de çıkmış olan, herkesin aslında bildiği bir şey. Tüm dünyaya manşet olacak denilen haberde MİT tırlarında silah olduğu iddia ediliyor. Bu haberden birkaç gün önce Nokta dergisinin özel bir Lahey dosyası yapması da tevafuk olsa gerek. Cumhuriyet gazetesinin yayın çizgisindeki dramatik değişiklik malum, gazeteye yönelik Cemaat'in yayın organı olduğu yönündeki eleştirileri, genel yayın yönetmeni olan Can Dündar köşesine taşımış ve bunları reddetmişti. Dündar belki 1 Aralık 2013 tarihinde attığı şu tweette ne demek istediğini de açıklar: 
"Ankara kulisleri, 'en önemli büyükelçi'nin eski bir politikacıya söylediği cümleyle kaynıyor: Çok yakında Türkiye'de tarih değişecek." 
Kimdir bu en önemli büyükelçi, hangi ülkenin büyükelçisidir? Gezi'den hemen sonra, 17 Aralık'tan hemen önce ne demek istemiştir bu büyükelçi, çok yakında Türkiye'de ne olacak ve tarih nasıl değişecekti? İşte bunlar hep, tırlarda saklanan sırlar...
 
Gelelim tır meselesine... 
Taraf gazetesinde, 8 Ekim 2012 tarihli yazımdan bir alıntı: 
"Türkiye'nin Suriye ile savaşa girme niyetinin olmadığı aşikâr. Böyle bir niyetin olmaması da elbette isabetlidir. Lakin savaşa hayır derken kastedilen olası bir Türkiye-Suriye savaşı iken, komşuda devam eden kanlı bir savaş için de aynı sloganı kullanmak, hem insanlık namına hem de bölgenin esenliği adına elzemdir. Suriye'deki iç savaş her gün yüzlerce insanın ölümüne neden olmakta, telafisi mümkün olmayan yıkımlara sebebiyet vermektedir. Bu savaşı sona erdirmenin şu an için yegâne yolu ise muhalifleri silahlandırmaktır. Krizin en başından beri iyi planlanmış bir uluslararası müdahalenin gerekliliğini vurgularken, muhalifleri silahlandırmanın uluslararası toplum için en az maliyetli ancak Suriye için oldukça kanlı bir çözüm olduğunu söylüyorduk. Ne Amerika, ne İsrail ne de Batı koalisyonu Suriye konusunda duyarlılık gösterdi. Mevcut savaşı engellemek ve sona erdirmek için yapılması gerekeni yapmadı. Sonuç itibariyle Suriye muhalefetinin uluslararası müdahale beklentisi karşılık görmedi ve muhalefet kendi bildiği yollarla Esad'ı devirme yoluna gitti... Suriye'de işler artık iki sene öncesine dönmeyecek, burası kesin. Esad gidici, bu bir gerçek. Ancak arkasında Rusya ve İran desteği olan Esad'a karşı muhalifler yalnız bırakılırsa hâlihazırdaki kanlı çıkmaz yıllarca devam edebilir. O takdirde hem Suriye halkının hem de Türkiye'nin çıkarları bu süreci hızlandırmaktan geçmektedir.
Suriye'de diplomasi adı verilen ancak gerçekte uluslararası kamuoyunun vakit kazanma ve oyalama stratejisi olan süreç bir yıldan fazla süredir denendi. Bu kriz için diplomatik bir çözüm yok artık. Ya muhalefet ile Esad arasında devam eden ağırçekim savaşı izlenmeye devam edilecek, ya da zaten gerçekleşecek olan bir son hızlandırılacak ve muhalefet silahlandırılacak.
'Suriye'de akan kan durmalı' demenin bedelini 'savaş çığırtkanlığı' yapmakla itham edilerek ödediğiniz bir ülkede bunu söylemek kolay değil, evet. Sloganların, aklın ve vicdanını sesini bastırdığı bir atmosferde siyasi doğruculuk maskesi altında net tavır almamak geçer akçe, evet. Ancak barış için risk almayacaksak, ne için alacağız?
Bazı durumlarda barış bir hareketsizlik durumu ile görünmez elin getireceği bir durum değildir. Ruanda, Bosna ve Kosova örneklerinde bunu görmedik mi? Bazen barış slogan ve dengecilik değil, mücadele ve müdahale ister..."
Eğer o gün, Suriye'de Özgür Suriye Ordusuna ağır silah temin edilse, daha henüz o zaman olmayan IŞİD olmayacaktı. Belki o uçak savarlar, Halep'e düşen ve on binlerce insanın katili varil bombalarına çare olacaktı. Suriye'de IŞİD'in de, Esad'ın da zulmünün sebebi müdahale değil, müdahalesizlik durumu oldu.
Şimdi bu yazının yayınlandığı Taraf gazetesi, muhtemelen muhalifleri silahlandırmanın sonucunun Lahey'de savaş suçları mahkemesinde yargılanmak olduğunu iddia edecek.
Peki öyle mi cidden?
Varsayalım, Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için, IŞİD'e ve rejime karşı savaşan unsurlara silah gönderdi? Ne olur?
Suriyeli muhaliflere silah gönderen ABD, Fransa, Ürdün, Suudi Arabistan, Katar'a ne olacaksa, o olur.
Rejime silah gönderen Rusya'ya, hem silah hem savaşçı gönderen İran'a ne olacaksa, o olur.
Ama efendim, Türkiye bunu sakladı, ABD kongre onayı ile silah verdi.
Bu da pek doğru değil efendiler.
Sabah gazetesinin Washington muhabiri Ragıp Soylu hatırlatıyor, 2 Ekim 2013 tarihli Washington Post makalesi, ne demiş? CIA Suriyeli muhaliflere gizli bir operasyon ile silah tedarik ediyor, muhaliflere askerî eğitim sağlıyor. Kongre onayı? Yok. Açıktan mı yapılmış? Hayır.
Ve son soru: IŞİD'in silahları nereden geliyor?
IŞİD'in kullandığı mühimmat üzerine yazılan bir rapora göre (Avrupa Birliği'nin fonlandırdığı bir proje) bir çok yerden. IŞİD, Amerikan, Rus, İran, Sudan yapımı silah ve mühimmatı kullanıyor.
İşte bunlar hep, tırlarda saklanan sırlar...
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.