Başarılı seçim kampanyası nasıl yapılır?

A -
A +

Tarih: 22 Temmuz 2007 akşamı, yer: Tütün Deposu, Beyoğlu

Metrekare başına 10 tane "biz aşağıda ismi bulunan aydınlar" ile başlayan metin imzacısı düşen bir kalabalık. Türkiye'nin tüm tanınmış entelektüelleri, aktivistleri arz-ı endam ediyor. Aralarında popüler sanatçılar da var.

Bir kutlama olarak planlanan kokteylde suratlar asık. Büyük emeklerle düzenlenen, Türkiye siyasi tarihinde bugüne kadar pek de örneği olmayan bir seçim kampanyası, beklenenin aksine, bir hezimetle sonuçlanmış. Zira Baskın Oran, 34.000 oyda kalarak, bağımsız aday olarak girdiği milletvekili seçimlerini kaybetmiş...

Merkez medyanın full güç verdiği destek, Türkiye'nin en iyi reklamcıları tarafından hazırlanan renkli ve özgün bir kampanya, binlerce gönüllü, Türkiye siyasetinde tabuları yıkma iddiasıyla çıkan bir söylem... İstanbul'un en sol, şehirli, eğitimli seçmeninin yaşadığı bölge, 2. bölgede seçim kazanamamış. Kürtler'in desteğini çekmesi ile biz kaç kişiyiz sorusunun cevabı pek parlak olmadı...

Dünyanın her ülkesinde entelektüeller kendilerini fazla önemsemeleri ile bilinirler, Türkiye'de ise durum bir açından farklıdır. Türkiye'de sol-liberal kamusal entelektüellerin görünürlülüğü, uluslararası bağlantıları ve özgül ağırlıkları, temsil kapasitelerinin kat ve kat üstünde. Bunun oluşturduğu illüzyonu anlamanın en sağlıklı ve bilimsel yolu ise seçim sandığı.

Son seçim sandığı bize ne söylüyor? Yıldıray Oğur, üşenmemiş incelemiş. HDP'nin seçim başarısının arkasındaki faktör, "emanet oylar" değil. Şehirli, sol-liberal, seküler seçmen HDP'yi meclise taşımadı yani, daha önce AK Parti'ye oy veren fakat bu seçimlerde HDP diyen Kürtler taşıdı.

Niye acaba? Bu seçmenin fikrini değiştiren ne oldu?

HDP'nin renkli seçim kampanyası? Ekolojik siyaset vurgusu? LGBT duyarlılığı? Ekonomi politikalarına duyulan inanç? Merkez medyada beyaz Türklerin HDP'li siyasetçilere gösterdikleri teveccüh?

Yoksa... İki senedir yavaş yavaş yürütülen başka bir seçim kampanyası mı?

2013 Aralık, "Her kapıyı açan maymuncuk: el-Kaide" başlıklı bir yazımdan alıntı:

"Daha sonra barış süreci ile nefes alan, on yıllar sonra huzur bulan Kürtlere atıldı olta. Tarihi Newroz'dan çok değil, 3 ay sonra, bölgede bir anda barış süreci umudu, yerini "Türkiye destekli el-Kaide çetelerinin Rojava katliamları" haberlerine bıraktı. Kan uykusundan çıkmayan, faşist paşalara methiye belgeselleri çeken, 2-3 ayda bir Şam'a (turistik nedenlerle olsa gerek) geziler düzenleyen gazeteciler bir anda Barzani'den çok Kürt milliyetçisi oldular. Barzani heyetinin Rojava raporu kaale alınmadı, Türkiye devleti el-Kaide'ye nükleer silah (evet yanlış okumadınız) veriyor argümanları daha inandırıcı bulundu."

Kobani'ye gelen süreç adım adım hazırlandı. Ortada bir IŞİD bile yokken, PKK kendi tabanını diri tutmanın hesabını iyi yaptı. AK Parti'nin çözüm sürecinin kazananı olmasını sadece kendi tabanını değil, AK Partili Kürtler'i de ikna ederek engelledi.

2012'de başlayan bir ikna kampanyası, Kobani'de zirve yaptı. 2014 sonbaharında Kürtler zaten AK Parti'nin IŞİD'e destek olduğuna ikna olmuştu. Kobani bir ulusal sembol oldu.

Gerçeğin artık pek de önemi yoktu, Türkiye'nin IŞİD'e destek vermediğinin aklı başında herkes tarafından bilinmesinin, aksine Kobani'nin Türkiye'nin önemli yardımları ile kurtulmasının da önemi yoktu.

Önemli olan gerçek değil algıydı...

Bu son derece başarılı bir seçim kampanyası oldu PKK açısından. Bu başarıdan çıkarılacak dersler olduğu muhakkak.

AK Parti, TSK ile PKK çatışırken, Kürt meselesinde bu adımlar henüz atılmamışken oyunu almayı başardığı Kürtler'i çözüm süreci ile kaybetti...

Bu seçim Erdoğan'ın kendi başarısının kurbanı olduğu bir seçim oldu.

Türkiye tarihine ismini yazdıracak icraatlerinden biri olan çözüm süreci, MHP ve HDP'ye yararken, kendi partisinin oylarını düşürdü.

Şu anda birçok analist, AK Parti'nin oylarının düşüşünü, baskıcı politikalarına ve yolsuzluk iddialarına bağlıyor. AK Parti, Gezi, 17 Aralık, Soma gibi krizleri çok kötü yönetti burası muhakkak. Ancak tüm bu olaylardan sonra oylarını korumayı da başardı. Bu olaylar sonucu AK Parti kendi seçmenini kaybetmedi aslında, diğer parti seçmenlerinin gözünde ikinci en iyi alternatif parti olma özelliğini kaybetti. Bununla beraber, heyecan uyandıran, ikna etmeye çalışan, yeni bir hikâye vaat eden bir parti olmaktan uzaklaştı. Kibir baskın çıktı. AK Parti kendi oluşturduğu yeni Türkiye'nin yeni taleplerine ayak uyduramadı.

Peki ne yapmalı?

Şu an akıl veren çok, ben demiştim diyen bol.

AK Parti hem kaybettiği oylarını, hem de diğer seçmenin gözündeki en iyi ikinci alternatif pozisyonunu, hem de ahlaki ve entelektüel üstünlüğünü tekrar kazanabilir.

Ne başarının, ne de başarısızlığın bir sorumlusu vardı. Başarı da, başarısızlık da kollektif bir çabanın sonucudur.

Ve şimdi herkes için şapkayı önüne koyup düşünme vakti gelmiştir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.