Sosyal medya gençlerimizi nasıl “ruh hastası” yapıyor?

A -
A +
Doç. Dr. Mustafa Şeker
 
Okulların vermesi gereken eğitimi; olumlu-olumsuz biçimde ana akım medya ve sosyal medya veriyor. Bunu da dizi, film gibi unsurlarla profesyonelce sunuyor. Aile de maalesef gerçek misyonundan artık çok uzaklaşmış durumda...
 
Gençliğin bozulduğu, saygının kalmadığı ve robotlaşmış bir neslin yetiştiği serzenişlerini devamlı duyarız. Bu serzenişler sıklıkla eğitimcilerden, ekâbir diye tabir edilen zümreden ve din adamlarından gelir. Ancak serzenişte bulunduğumuz kadar bozulmanın sebepleri üzerine düşünmeyiz. Aslında biliriz de duruşumuza yediremeyiz. Anne babadır; “Siz ne kadar rol modelsiniz evlatlarınıza” diye sorarsınız... “Ne yani her şeyini veriyoruz yetmez mi?” diye çıkışır kızgınlıkla… Din adamıdır; kitabı eline alır, başlar kendi kafasından anlatmaya… Öğretmendir; başlar klavye başında vatan millet kurtarmaya… Tarih, değer, kültür ve inanç noktasında kendi doğrularını dikte eder. İtiraz ettiğinizde de size önce yumuşak girişli bir sataşmada bulunur sonra da hakarete varan davranışlarla cevap verir. Adalet sağlayıcı rolündedir; ona “Siz adil bir adalet dağıtıcı olduğunuza inanıyor musunuz?” dersiniz. Bu sefer de burnundan kıl aldırmayan bir edayla size haddinizi bildirmeye kalkışır. İşte böyle bir toplum düzeninde yetişen nesillerden yakınılmama ihtimali var mıdır sizce?
 
“KAYIP GENÇLERİN” HİKÂYESİ
 
Değerlerini kaybeden evlatlarımızın sosyal medyadaki hikâyesi ise ortak: Gencimiz inancına saldıranlara yapacağı taarruzların planıyla meşguldür. Yapar ama ilim, bilgi, belge ve kaynağa sahip değildir. İyi bilenmiş “sosyal medya timi” ona önce hafiften bir yoklama çeker. Bizim delikanlının altından kalkamayacağı sualler önündedir. Özellikle yakın tarihin en tartışmalı konularından birini ortaya atar. Bizimki önce sert bir giriş yapar. Ama “silahşor”, onu o dakika çözmüş olarak altından kalkamayacağı bir cümle daha kurar. Bizimki bir saldırı daha düzenler ama nafile… Çünkü karşısındaki her yazdığına daha dişe dokunur ve sahte de olsa “belgeli” cevaplar vermektedir. Muhafazakâr delikanlı, önce zafer kazanmış gibi görünüp kaçmanın yolunu arar fakat karşısındaki silahşor, ona oku atmıştır. Vicdanındaki okla kaçamayacağını anlayan delikanlı, harekete geçmeye yeltenir fakat karşısındaki tim elemanı planlı ve mantıklı biçimde onu köşeye sıkıştıracak bir laf daha eder. Bizimkinin asabı iyice bozulmuş bir hâlde ya kaçar ya da ağır küfürler ederek karşısındakini engelleme yoluna gider ve daha sonra ortalıktan kaybolur. Ama silahşor hiç de mantıksız sorular sormamıştır! Gencimiz,“İyi de şimdi ben bu soruların doğru cevaplarına nasıl ulaşacağım” diye dertlenmeye başlar... Zira onu için için kemiren sevimsiz bir kurtçuğu vardır artık… Başlar Google’da drift yapmaya… Önce bir site açılır. “Bu tatmin edici değil!” diye düşünür. Diğerini açar. “O da olmadı.” Sonra bir diğerini daha... Tabii açtığı her siteden uyduruk bilgiler ihtiva eden bir cümle edinmiştir. Aldığı bütün gereksiz ve yanlış bilgiler, delikanlının bilinçaltına yerleşmiş, farkına varmadan delikanlımızın hafıza deposuna nakşedilmiştir. Elindeki suallerin cevabını bulmak için sürekli çırpınan delikanlı, sonunda aradığını bulur gibi olur. Başlar okumaya… Her şey mükemmel gidiyordur fakat şu cümleyi ilk defa duymuştur. Bu cümle kendi değerlerine ters düşen bir cümle ama adamlar kaynak ve belge de belirtmiş oysa… “Ben bunun doğrusunu farklı biliyordum” diye düşünür. Tabii, kaynak ve belge analizi de yapamayacağı için bizimki bir virüs daha kapmış olur. Bir site, bir başka site daha, diğer site derken bir gün daha 3-5 saat farkına varmadan akıp gitmiştir. Bu süre zarfında da ibadet aklına bile gelmemiş veya son dakika üstünkörü eda etmek zorunda kalmıştır. Bu durum, günlerce, haftalarca hatta aylarca böyle devam eder gider. Artık vücuduna aldığı virüs onu nefes alamaz hâle getirmiştir. Çünkü doğruları tek tek yıkılmıştır… Aradan günler geçer aldığı mikroplar sebebiyle artık yatağa düşmek üzeredir ve sonunda yenilgiyi yüksek sesle dile getiremese de vicdanında kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır. Değer yargılarından uzaklaşmaya ve artık her şeye şüpheyle bakmaya başlamıştır. Çünkü beyni ve ruhu artık onu yönlendirenlerin eline geçmiş, kendi kendini yiyip bitirmektedir. Bu şekilde ailesinden bile uzaklaşmaya başlamıştır. Çareyi kendini huzura kavuşturacağına inandığı zararlı alışkanlıkların kucağında atmakta bulmuştur. Annesini ve babasının doğarken uğrunda mutluluk gözyaşları döktüğü, “büyük davaların yüce bir eri olacak benim evladım inşallah” diyerek büyük ümitler beslediği delikanlımız önce sorumluluklarını terk etmiş sonra karakterini…
Muhatabının dilinden kültürüne kadar her şeyi bilen iyi yetişmiş sosyal medya şövalyesi ise zaferini binlerce kilometre öteden onun gibi avladıklarının keyfini şampanya patlatarak kutlar! Bizim delikanlı ise artık bir “ruh hastası” adayıdır. Artık çaresizlik sendromunun kucağına düşmüş ve çevresine inancını kaybetmeye başlamıştır. Bir soru sırtını fena yere getirmiş, yenilmiş olmanın çaresizliği ile her an hata yapmaya aday bir kişiliğe dönüşmüştür.
 
BUGÜNÜN UYUŞTURUCULARI
 
İşte bu hikâye bugün milyonlarca gencimizin yaşadıklarının sadece ufacık bir özeti… Vaktini lüzumsuz şeylerle geçiren milyonlarca gencimizin bugünkü uyuşturucuları onu hayattan ve sahip olduklarından soğutup, uzaklaştırmaktadır. Sosyal medyada kimliksiz, hedef kitlesini kandırmak için iyi bilenmiş paralı lejyonerler, amaçlarına ulaşabilmek için gece gündüz bağlı oldukları güce sorgusuz bir itaat duygusuyla Müslüman-Türk milletinin gençliğini bu şekilde ele geçirmektedir. Kanında değil ruhunda dolaşan bir hastalık mikrobunun esiri olmuş bir gençlik hangi davanın eri olabilir ki? Kendine olan inancını bile kaybeden, ülkenin geleceğini emanet edeceği bir delikanlı hangi değerin ve kültürün gözü kara savunucusu olabilir? Suçu hep düşmanlarımızda ararken onlara kendi ellerimizle teslim ettiğimiz nesillerin sorumlusu kimlerdir acaba?
Özetle söylemek gerekirse okulların vermesi gereken eğitimi; olumlu/olumsuz biçimde ana akım medya ve sosyal medya veriyor. Bunu da dizi, film gibi unsurlarla profesyonelce sunuyor. Aile de maalesef gerçek misyonundan artık çok uzaklaşmış durumda! Nesiller için baba ve anne artık model olamıyor. Gençlerin model olarak benimsedikleri sahte kişilikler, fenomenler ve youtuberlar yıllardır cilalanarak piyasaya sürülüyor. Bu sahte kişilikler ise paranın ve şöhretin sahiplerinin parlattığı saman alevleri! Fakat bileşik kaplar teorisinde olduğu gibi zamanımızda nefse daha fazla hitap eden unsurlar revaçta maalesef... Sorumluluk mevkiindeki kimseler olarak terazinin ilgili kefesine gereken nitelikli ağırlığı koymamakta ısrar edersek korkarız ki birileri gelip hem teraziyi hem de ağırlığı elimizden alacak...
 
 
 
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.