İnsan biraz utanır ya!

A -
A +

Belçikalılar, Kongo, Burundi ve Ruanda’yı insafsızca sömürür, istedikleri kadar kauçuk toplayamayanların kollarını koparırlar.

Görenler Belçika’ya bayılıyor. Temiz beldeler, bakımlı binalar, neşeli insanlar...
Belli ki zenginler, parayı Tenten çizerek, patates kızartarak, çikolata çırparak mı buldular acaba?
Dantel desen ömür törpüsü, para etse Maraş Mudurnu hattı mihver olurdu dünyaya.
Tamam Belçika’nın sanayi devrimini başlattığını biliyoruz, çelikten meşrubata bir çok mamule imza atıyorlar.
Ancaaak bir mirasyedilik var sanki, nereden bu değirmenin suyu, kimi çarptılar?

YAMALI BOHÇA
Efendim 2 asır evvel Belçika diye bir ülke yok.
Napolyon Waterloo’da yenilince Fransızlar havaliyi boşaltmak zorunda kalırlar. Zafere imza atan İngiltere, Prusya, Hollanda ortaya karışık bir devlet kurar (1831), başına da bir Saksonyalı (Kral I Léopold) oturturlar.
Şimdi bunlara bir de tarih bulmak gerek, taa Romalılar devrinde yaşamış silik bir kabilenin (Balgealar) adını kullanır Belgium olsun buyururlar.
Belçika’da herkes kendi lisanını konuşur (Almanca, Flamanca, Fransızca) sevinçleri, tasaları desen başka başka.
Artık ne kadar millet denirse onlara?

İnsan biraz utanır ya!

BU NE İŞTİHA
I. Leopold’un ardından tahta oturan II. Leopold (Louis Philippe Marie Victor) felaket hırslıdır. Gözünü diker Afrika’ya.
İngiliz kâşif Henry Morton Stanley’i Kongo’ya yollar. Bu uyanık kabile reislerini aldatır, imzalarını alır boş kâğıda. Adamlar okur yazar bile değildir, o karalamaların başlarına neler getireceğini düşünemezler asla.   
Kralımız “Afrika Birliği” adlı bir teşkilat kurar” ve güya köle tacirleriyle savaşmak için girer Kongo’ya. Burada bilimsel araştırmalar yapacak, ürün artıracak, ekonomiyi rayına oturtup çağdaşlaştıracaktır sözüm ona. Ve bir nüans daha. II Leopold ülkesi için değil “şahsı adına” hareket eder, Belçikanın on misli büyüklüğündeki Kongo’nun mülkiyetini alır kolayca.
1885 Berlin Konferansı’nda Avrupalılar haritaları yayar dünyayı paylaşırlar. Tamam Kongo’da sana kalsın derler. Sömürülecek yer çoktur nasıl olsa.

KAUÇUK UĞRUNA
O günlerde otomobil ve bisiklet sanayisi ekonominin lokomotifidir. Kapı fitili ve lastik için hayli kauçuk kullanırlar. Bir kauçuk ağacının yetişmesi için 100 yıl lazımdır, hâlbuki Kongo’da istemediğin kadar.
Leopold’un haramileri yerlilerin gırtlaklağına çöker, kauçuk toplamaya yollarlar. Hafife mi aldınız? Çaprazlama kolunuzu bacağınızı keser, kötürüm bırakırlar.
Bu iş gücü kaybıdır aynı zamanda. Bu yüzden bir süre sonra amelenin ailesini hedef almaya başlarlar. Bebeğinizin elini bileğinden koparır, tutuştururlar avucunuza.
Hipopotam derisinden yapılma kırbaçlarla (chicotte) dövülmek ıstıraplıdır. Islık çalan şerli şerit, etinize girer âdeta.
Buna dayanabilirsniz belki ama yatırıp da karınızı kırbaçlıyorlarsa...

DİNLENECEKSİNİZ HA!
Hasılı yerliler çalışır, Belçikler gölgelerde hamaklarda. Canlarına tak eder “bir gün izin verin, biz de dinlenelim” deme cesaretinde bulunurlar.
Dan! Dan! Dan! Yaylım ateşi, 60 fukara düşer toprağa.
Bak ayağınızı denk alın, yoksa!
Yerlilerden kurulan kolluk kuvvetlerine “öldürdüğünüz asilerin elini getireceksiniz” denir. “Ne kadar mermi aldıysanız, o kadar el koyacaksın masama! Bazen karavana attıkları olur, elsiz gitmemek için birilerinin kolunu keser, kendilerini garantiye alırlar.
Patronlar cesetlerin ortada durmasından rahatsız değildir, korku imparatorluğu böyle yaşar zira. Hasılı 2. Leopold, Kongo’yu toplama kampına çevirir. Belçikalılar girdiğinde ülkenin nüfusu 20 milyondur, 9 milyona düşer kısa zamanda (1890 - 1905 yılları arasında.)
Bir yandan da misyoner akını, kiliselere tıkıştırır vaaz ederler halka. Tedrisat Fransızcadır mahallî lisanlar budanmaya başlar.

İnsan biraz utanır ya!

AKIYORKEN KÜPÜ
Belçika, 1. Cihan Harbi’nde Almanya tarafından işgal edilir, 2. Leopold ülkesini teslim eder ama kolonileri asla.
Almanlar yenilir, Afrika’dan çekilmek zorunda kalırlar. Belçika boşluğu değerlendirir Burundi ve Ruanda’ya da el koyar. Elinde fildişin, kürkün, elmasın olsun, düze çıkarsın nasıl olsa.
Belçikalıların insana saygısı yok, hayvana hiç yoktur. Dişine tamah ettikleri gebe filleri vurur, pek lâzımmış gibi piyano tuşu yaparlar. Kürkü değerli ne varsa namlunun ucunda. Sanki bir telaş, akıyorken dolduralım, fırsat bu fırsat.
Cemiyet-ül Akvam yanlarındadır, zenciler yok sayıldığına göre, mesele kalmaz, yağmaya devam.
Zulümden İngilizler bile rahatsız olur. Siyahileri sevdiklerinden değil, isyan patlarsa kendilerine de sirayet eder sonra.

GAZETECİ BU İŞTE
Alkole alıştırılanlar, fuhşa zorlananlar. Edmund Dene Morel adlı bir denizci tatsız şeylere şahit olur. Çalıştığı şirketten ayrılıp (1901) gazeteciliğe başlar. Kırbaçlanan insanları, silah altına alınan çocukları, yakılan köyleri, tecavüz vakalarını haber yapar. Çarpıcı fotoğraflar çeker ayrıca. Resimlerden birinde talihsiz babayı görürsünüz. Beş yaşındaki kızının kesik eline bakmaktadır şuursuzca.
Edmund sonuna kadar gitmekte kararlıdır, protesto  yürüyüşleri tertip eder. Mark Twain ve Sir Arthur Canon Doyle gibi yazarlar da destek verir ona. Tepkiler büyüyünce parlamento toplanır Kongo’yu II. Leopold’un elinden alırlar.
Haşmetmaaplarının ağırına gitmiş olmalı bir yıl sonra ölür, bir zalimden kurtulur dünya.
İyi de neredeydiniz? Milyonlar katledildikten sonra mı geldi aklınız başınıza?
Demek Hitler beyaz öldürdüğü için lanetlendi. Eğer siyah katletse batmayacaktı Batılıya.
Belçika hükûmeti yarım ağız da olsa özür dilese ve tazminat ödeme planı hazırlasa tamam dersiniz, demek pişman oldular. Aksine II. Leopold’un heykellerini diker, kuyruğu dik tutarlar.

ASALA’DAN AZGIN
Batı, otomobil işinden iyi kazanır ve çevirir gözünü neft yataklarına. Bunun için Osmanlıyı yıpratmalıdırlar.
Abdülhamid Han hayatta olduğu sürece tek damla koparamazlar. Sultanı ortadan kaldırmayı planlar, Joris adlı Belçikalı teröristi yollarlar İstanbul’a.
Joris Ermenilerin yardım ve yataklığı ile bombasını hazırlar, Yıldız’a getirir ve Cuma selâmlığını kana boyar.
Ancak yakalanır ve itirafta bulunur. Kaçacak yeri yoktur ve bütün delliller aleyhlerindedir. Gelgelelim Batı öyle bir çöreklenir ki başımıza.
Dahası içerideki Belçikalılar kaleme sarılırlar. 26 vatan evladını şehit eden 56’sını yaralayan katile “şanlı avcı” diye methiye düzerler hayasızca.
Terör suçtur, kim yaparsa yapsın ve kime yapılırsa yapılsın. Övemezsin asla. Bunu basın yoluyla yaymak cürmü katlar ayrıca.
Tevfik Fikret’in adını okullara koyanlar, ders kitaplarına sokanlar neyin peşinde? Gereğini yapın, terörle mücadele ediyoruz diye masal anlatmayın halka.

MÜTTEFİKLER OLMASA
Belçika 2. Cihan Harbi’nde tekrar Almanya tarafından işgal edilir, bir mücadele vermez, oturur müttefiklerin gelmesini beklerler sabırla (1944).
Savaş sonrası Kral III. Leopold iş birlikçilikle suçlanır. Haşmetmaapın salahiyetine el koyarlar (1951). Kongo da krizi fırsat bilip bağımsızlığını ilan eder (1960). Bilahare Burundi ve Ruanda. Bunlar sureta hürriyetlerdir, yerli halka bir marş ve bayrak bağışlar. Ben malı götüreyim, sen çal çal oyna. Biliyorsunuz örtülü sömürü diyorlar buna. Maşa kullanır, asker besleme külfetinden kurtulurlar. Dün dipçikle aldıklarını, bugün güle okşaya.
Sömürüldüğünüzü bile anlayamazsınız, ah o illizyonist medya.
Soygunun devamı için halkı başka şeylerle oyalamalı, birilerini öteki ilan edip kabileceilik gayretlerine dokunmalıdırlar. Fesat tohumları eker, Tutsileri Hutulara kırdırırlar.
Mitterrand umursamayacak “o ülkelerde soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil” diyecektir, basın mensuplarının karşısında. (1998)
Bir milyon kişi ölmüş, iki milyon göçmüş.
İnsan biraz utanır ya!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.