Terzi İsmet Piroğlu: Biz son halkayız en gencimiz 50 yaşında

A -
A +

Gençlerin gözü yukarıda, arkadan gelen kalmadı, mesleğin son ustalarıyız, bizden sonrası ne olur bilmiyoruz...

Terzi, çırak alırken bakar çocuğun eli yatkın mı, gözü sağlam mı, titiz mi, dikkatli mi, sabırlı mı? Şüphesiz beni de sınamış olmalılar. Dükkâna geldiğim gün sağ elimin orta parmağını bağladılar. Bir ay sonra boğumdan yumuşadı katlandı. Yüksüğümü rahat kullanmaya başladım.
Terzilik, erbabından öğrenilir anca. Usta’m Mehmet Çakı’nın üzerimde çok hakkı var. Dua ederim hâlâ.
Çırak dediğin erkenden kalkar dükkânı açar, ortalığı toplar, ütülerin kömürünü hazırlar. Ve dikkat kesilir, bugün ne öğreneceğim acaba?
Ufaktan düğme fermuar dikmeye, ilik açmaya başlar. Paça kısalt, ütü yap derken kendine güveni gelir, bir bakmışsın pantolon dikebiliyor kendi başına.
Ceket işinde ilk merhale kıl teladır, zikzak çizersin sabırla. Eskiden her şey elde biterdi, frengeleler, mostrolar... O yaka var ya, elimizden düşmezdi iki gün boyunca. Astar kenarlarını oya gibi işler, takriben on bin iğne batırıp çıkarırdık kumaşa.

Terzi İsmet Piroğlu: Biz son halkayız en gencimiz 50 yaşında

İĞNEYLE KUYU
Efendim, bir takım takriben bir haftada çıkar. İlk önce kumaş seçilir. O büyük emeğin eften püften malzeme ile zayi olmaması için yüz güldüren malları açar tanıtırız dostlara.
Takım üç metreden çıkar, yelek istenirse 40 santimetre daha...
İnanın evvelki kumaşlar daha kaliteliydi. Renkleri kalıcıydı, şimdikiler yılı dolmadan diz veriyor.
Nerede o balıksırtılar, blazerler? Dormeksin nefis yünlüleri, ketenleri vardı mesela.
Zevkler ve renkler tartışılmaz ama terzisini dinleyenin başı ağrımaz. Yok, ben bundan istiyorum illa. Kendin bilirsin valla.
Takım diktirenler en az 10 yıl kullanırlar. Daha uzun gitsin diye dizleri, dirsekleri ilave kumaşla (süvari) kaplatırlardı hatta. Elbise kolay yıpranmaz ama model değişir, bir ara dıştan cepler, büyük yakalar vardı. İspanyollar moda iken 40 santimetre paça diktiğimi hatırlarım. Dizi de daracık yapardık inadına. Bir ara kruvaze rüzgârı esti, ardından üç düğmeliye döndük üniforma gibi.
Yetmişli yıllarda çizgili kumaşlar yayıldı. Sanki  Amerikan gangsterleri kol geziyor sokakta...

TERZİ, SÖKÜĞÜNÜ...
Memurların dolabında en az üç takım olurdu. Açığı, koyusu, yazlığı, kışlığı… Yanında sıra sıra gömlekler, kravatlar.
Bayrama doğru nefes alamaz, sahura kadar çalışırdık. Hani terziye dinlen demişler, ayağa kalkmış. Kendi söküğümüzü dikecek vakit bulamazdık, şimdi ne arayan var ne soran...
Usta’mız hafızdı, bize terzilerin piri İdris aleyhisselamı, Osmanlıdaki Ahiliği, lonca teşkilatını anlatırdı.
Makineler metal metal kokar, parmaklarınız sabun sabun kokar, kumaşınız yün yün kokar. Ve siz bunu özlersiniz biliyor musun, sabah hasretle koşarsınız dükkâna.
Düğme dikmenin bile adabı vardı, kuş ayağı gibi olacak, ince, mesafeli ve sağlamca. Kulakları çınlıyasıca Usta’m “Elbiseye düğme değil” derdi, “düğmeye elbise dikiyormuş gibi davran!”
Şimdi tek başınaym. Hâlbuki bir cekette çırağın yapacağı işler de var.

İSTANBUL'UN TERZİLERİ PARİS'LE YARIŞABİLİR

Daha yeni kalfa olmuştum. Müşterinin elbisesini yaptık bitirdik, giydirdik. Tamam on numara. Dursun şurada dedi, dönüşte alayım.
Son bir ütü geçeyim dedim, o ara gelenler gidenler oldu, ütüyü bir kaldırdım vatkanın olduğu köşe sararmış saman.
Korka korka ustama gösterdim, sakin karşıladı. “Olur böyle şeyler” dedi, “Takma kafana.”
Sil baştan diktik ama adamcağızın düğünü de geçti bu arada.
Allah rahmet eylesin bir gün Enver Ağabey elinde iki parça kumaşla geldi. Biri gri çizgili ağırbaşlı, diğeri lacivert. Griden kruvaze, lacivertten spor yaptım. Çok beğendi, kocaman bir çikolata verdi bana. Zaten ne giyse yakışırdı, öyle mütebessim çehren olduktan sonra kıyafete kim bakar?
Eskiden terziler pek itibarlıydı. Sözleri dinlenirdi. Hacca gidecek olanlar gelip paralarını bizimle değiştirirlerdi. Hilesi hurdası yok çünkü, göz nuru, alın teri.
İstanbul terzileri hakikaten iyidir, Paris’le yarışabilirler rahatlıkla. Rahmetli Habil Amca mükemmel bir terziydi mesela. Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerine kıyafet dikermiş. Kâşgari Dergâhını bir anlatır, için titrer, ne büyük insanlarmış ya.
Bizde dükkân açmak zor değildir. Bir yüksük, bir iğne tamam. Çatı, bodrum fark etmez, sanatkârı arar bulurlar. İşi vitrin değil, usta yapar.

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.