Malazgirt ruhu, fetih medeniyeti...

A -
A +
Anadolu’yu bize vatan yapan muhteşem Malazgirt zaferinin 949. yılını kutluyoruz… Yaklaşık bin yıl önce bu topraklara ayak basan ecdadımız, fethettiği her yere adalet ve refah götürdü. Öncelikle gönülleri fethetti...
 
 
Ecdadımız medeniyeti “tamir-i bilâd ve terfih-i ibâd” şeklinde çok özlü biçimde tarif etmiştir. Bu dört kelimelik kısa tarifin muhtevası o kadar geniş ve şümullü ki… Beldeleri, şehirleri imar etmek, insanların her şart ve iklimde hayatlarını rahat bir şekilde devam ettirebilmesi için uygun hâle getirmek. Ve orada emniyet ve adaleti tesis edip; içtimai dayanışma ve yardımlaşmayı teşvik ederek, bütün insanları beden ve ruh bakımından sağlıklı ve müreffeh kılmak. Kısacası herkesi maddi ve manevi bakımdan huzurlu ve mesut bir hayata kavuşturmak… İşte İslâm Medeniyeti bunu başarmıştır. Nitekim Şam’ın fethi sırasında, Hazreti Ömer’in (radıyallahu anh) ordusundaki adalete, şefkate hayran kalan bölge Hıristiyanları seve seve Müslüman oldular… İslâmiyet’le şereflendikten sonra İran toprakları üzerinden Anadolu’ya gelen Oğuz Türkleri de, aynı ahlâk ve adalet üzerine bir düzen kurdular. Selçuklu Sultanı Alpaslan ve ordusunun iman gücü, maddi kuvvetinden katbekat daha yüksek olduğu içindir ki, asker sayısı itibarıyla dört misli fazla olan Bizans ordusuna karşı, mutlak ve muhteşem bir zafer kazanabildi. Ve o müstesna zafer, Anadolu topraklarını bizlere anayurt yaptı… Osmanlı Türklerini Sakarya Nehri kenarından kısa zamanda Viyana kapılarına götüren kuvvet de, Sultan Osman’ın ve çocuklarının sımsıkı sarıldıkları İslâm dininin, ruhu ve bedeni tekâmül ettiren ışıklı yolu idi… Bin yıllık tarih serüveninde, bu topraklarda hükümranlığını sürdüren Türk milletinin en büyük mirası budur!..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün Malazgirt zaferinin 949. yıl dönümü kutlamalarında ifade ettiği üzere, o günden bugüne kadar fasılasız devam eden bir mücadele var… Türk milletini vatan edindiği bu topraklardan çıkarmak için, düşmanlarımız her türlü kahpece metotlara başvurmaktan kaçınmıyor. Geçmişte Haçlı Seferleri ile yapılan vahşet, modern zamanlarda da, aynı zihniyetin mutasyona uğramış yeni ve daha vahşi hâliyle devam ettiriliyor. Görünen ve görünmeyen bütün saldırıların temel hedefi; Türkleri Anadolu’dan kovmak!.. Yüzyıllar boyu süren bu amansız mücadelede, pek çok kereler düşmanın istila vahşetine maruz kalındı. Cumhurbaşkanının da dün dile getirdiği üzere, köyler, beldeler, şehirler bu vahşi saldırılar sebebiyle harap oldu. Sayısız insanımız vatanı uğrunda mücadele ederken şehit düştü. Bir o kadarı da düşmanın kalleş, namert ve savaş hukukuna aykırı, insanlık suçu olan katliam ve işkenceleri sebebiyle can verdi… Hâsılı bu toprakları müdafaa etmek hiçbir vakit kolay olmadı. Ancak Türk milleti zalimlere asla boyun eğmedi. Bugün de aynı çetin mücadele devam ediyor ve Milletimizin bekası, aynı şekilde açık tehdit ve tehlikelerle yüz yüzedir. Bu tehdit ve tehlikeleri bertaraf etmek için de, dün olduğu gibi, maddi ve manevi bütün gücümüzle bu müdafaayı aynı kararlılıkla sürdürmemiz gerekiyor. Başka türlü, modern sömürgecilerin her alanda, sinsi yollardan dayattıkları kuşatma harekâtını yarmak mümkün olmaz…
Bu toprakları bize bahşeden Malazgirt Ruhu, yüzyıllar boyunca milletin sarsılmaz iradesi ve yenilmez gücü oldu. 949 sene evvel Malazgirt Ovası'nda şahlanan o ruh, daha sonra Kosova, Niğbolu, Haçova ve daha nice meydan muharebesinde tecessüm etti. Yüz yıl önce, en müşkül zamanımızda; Emperyalistlerin tam da “Türkleri alt ettik” diye sevindiği bir sırada, bu ruh bir kere daha millî mücadele gücünün tükenmez kaynağı olarak bizi zafere götürdü. En çetin ve en olumsuz şartlarda imdadımıza yetişen hep bu ruh oldu. Şu hâlde bunun kıymetini bilelim. Bunun yolu da şanlı ecdadımızın cihana örnek olan ahlak ve adalet anlayışı ile ona uygun hayat tarzıdır. Şayet bu büyük hazinenin kıymetini yeteri derecede bilirsek, evvel Allah sırtımız yere gelmez. Her türlü zorlukla başa çıkabiliriz… Sadece kendi egemenliğimizi, hak ve menfaatlerimizi korumakla kalmaz, mazlum milletlerin de imdadına yetişir ve onların da derdine derman oluruz. Somali’de, Suriye’de, Libya’da ve başka yerlerde olduğu gibi…
Unutmayalım ki, Orta Doğu’ya, Balkanlara, Kafkaslara, Doğu Avrupa’ya, Kuzey Afrika’ya hep ecdadımızın açtığı yollardan gidiyoruz… Oralara bizim medeniyetimizi götüren büyük ecdadımızdır. Aradan geçen asırlara, yaşanan sayısız yıkımlara rağmen, hâlâ daha atalarımızın oralarda inşa ettiği muhteşem eserler dimdik ayakta… Ve Ecdadımız geçmişte oradaki insanların gönlünü fethettiği içindir ki, torunları da bugün bütün samimiyetiyle bize gönlünü ve kucağını açıyor. İşte “Fetih medeniyeti"nin sırrı!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.