Mustafa Başkan ve Fatih Hoca!..

A -
A +

Mustafa Cengiz Başkan'ı ve yönetimini zaman zaman hatta "ağır şekilde" eleştirdiğim oldu; 65 yıldır spor yazan bir gazeteci olarak "hatalarını gördüğümde, yanlış yaptığına inandığımda yazmak ve eleştirmek" elbette görevimdi.
Fatih Terim Hoca'yı ve takımını zaman zaman hatta "ağır şekilde" eleştirdiğim oldu; 65 yıldır futbol da yazan bir gazeteci olarak "hatalarını gördüğümde, yanlış yaptığına inandığımda bunları yazmak ve eleştirmek", elbette görevimdi.
"Bu görevi yerine getirmezsem", öteki kulüplerin ve takımlarım başkan ve yönetimlerini, hocalarını "nasıl" eleştirebilirdim?..
"Gönlü Galatasaray'da olan bir T.C. vatandaşı olmak" başka, "spor da yazan bir gazeteci olmak" başka; geçmiş yıllarda "daktilonun", bu yıllarda "bilgisayarın" başına geçince, "bu ayrımı yapamazsan", zaten "bitmişsin" demektir!..
Bu gönül rahatlığının içinde diyorum ki; "Galatasaraylılar, Başkan'ınıza da, Hoca'nıza da sahip çıkın!.." Bugün, Galatasaray Kulübü'nü de, Galatasaray takımını da "eleştirdiğimiz, hatta zaman zaman kıyasıya eleştirdiğimiz durumdan kurtaracak olanlar" onlardır; ortada "onların yapabileceğini yapacak ehliyette başkaca kimse görünmüyor"; yok!..
Bakınız "sadece" sevgili Yalımcan Sarpyel Kardeş’imin Türkiye Spor sayfasında çıkan "şu üç cümlelik haberi bile", Mustafa Başkan'ın ve Fatih Hoca'nın yeni sezon içinde yaptıkları bütün hata ve yanlışları örtecek mertebededir: "Taraftar yapılamayan transferler için Galatasaray'da yönetime kızsa da, rakamlar farklı şeyler söylüyor. Limiti aşmamak için kılı kırk yaran sarı-kırmızılı yönetim kadrosuna yedi yeni isim eklerken kulübün kasasından sadece 675 bin avro çıkmasını sağladı. On iki oyuncu ile de vedalaşan Aslan 2 milyon avro gelir sağlarken giden isimlerin ücret ödemelerinden ise tamı tamına 13 milyon avroluk bir tasarrufa imza atmış oldu."

Teşekkür!..
Uzun bir zamandan beri, "ay yıldızlı takımı" böylesine mücadeleci, böylesine diri ve böylesine coşkulu" görmemiştim.
Gerçi Almanya "tam tamına değildi" ama gene de Almanya idi!.. Kutlarım Şenol Hoca'yı ve talebelerini, bize "üst üste oynayacağımız iki resmî maç için" ekran başına "ümitli oturma" fırsatını verdiler; sağ olsunlar!..

Derslik bir maçtı!..
Ben bir futbol takımının hocası olsam, 3-3'lük Almanya-Türkiye maçının kasetini, oyuncularıma defalarca seyrettirirdim; "defanstan hücuma çıkarken orta sahada kaptırılan topların nelere mal olduğunu" anlatmak için!..
Bunca yıldır, "orta sahalarda bu kadar çok top kaptırılan ve 'bu kaptırılan topların rakiplere bu kadar çok gol fırsatı ve gol ikram ettirdiği' bir maç" seyretmemiştim.
Ve de başka bir ders; 67'nci dakikadaki golümüz… Neuhaus'tan topu kapan Efecan'ın attığı gol!..
Özellikle Fatih Hoca, Luyindama'ya bu pozisyonu defalarca izlettirmeli… Top sende, yüzün ve vücudun kendi kalene dönük… Alman takımındaki Neuhaus gibi topla oyalanıyorsun… Dönme aşamasındayken… Daha kendi sahasına dönmemiş rakip oyunculardan birinin Türk takımından Efecan gibi arkandan "hızla" geldiğini görmüyorsun… Ve o oyuncu ayağından topu kapıyor, kaleciyle arasında başka oyuncu yok, sen toparlanana kadar, o golü atacak yere ulaşıyor ve isabetli bir vuruş… Goooll…Sen bittin!.. Galibiyet gitti… Belki de mağlubiyet geldi…
Ey Luyindama "bunu" hep yapmıyor musun?..
Ve ey Luyindamalara özenen futbolcularımız, hep yapmıyor musunuz?..

Mağrur olma Ergin Hoca!..
Anadolu Efes'i başarıdan başarıya koşturan Ergin Ataman Hoca'nın, son zamanlarda TV ekranlarında yaptığı açıklamalara, röportajlardaki tavırlarına ve sözlerine bakarak", üzülüyordum; herkesin anlayacağı dilden yazayım; çok böbürleniyordu; bu da "kibrin doruklarını işaret eden" bir görüntüydü!..
Ne oldu; "yeni bir koç ve çoğu yeni alınmış oyuncuları ile" Fenerbahçe, Ataman Hoca'ya ders üstüne ders verdi!..
Yani; "… Senden büyük olmayanlar bile..."; bundan sonrası; anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!..

Hatasız (!) eskiler!..
Sanki onları ellerinde ağızlarında düdük varken, seyretmemiş, yazmamış gibiyiz.
Sanki onlar "hatasızdılar", sanki onlar "hem de bir yığın maçta sonucu değiştirecek hatalı düdükler çalmadılar", sanki onlar "düşecek olanı düşürmeyen, düşmeyecek olanı düşüren, şampiyon olmayacak olanı şampiyon yapan, şampiyon olacak olanın elinden kupayı alan yanlış düdükleri üfleyenler" olmadılar!..
İnsanlar "nasıl" bu kadar insafsız" olabiliyorlar, anlamam mümkün değil..
Elbette "eleştiri" hakları, elbette "hatalarda, yanlışlarda" hem de "ağır şekilde yorum yapmak" hakları…
Amma… Hakaret… İdam sehpaları kurup, infaz… Olacak şey değil…
Ki, bugün bile, "güne göre, takıma göre, kulübe göre, sosyal medyaya göre, sosyal medyadaki taraftara göre, atan nabza göre şerbetçilik yapanlar" var.
Aralarında, bir gece söylediğinin ya da bir sabah yazdığının, 15-20 gün sonra tam tersi yorumları yapanlar, yazanlar var. İçinde arkadaşlarım var, uzun zamandan bu yana tanıştıklarım, "merhabalıklarım" var…
Ama, kimse kırılmasın gücenmesin, "TV kanallarında ve spor sayfalarında devamlı yorum yapan, yorum yazan" eski hakemler içinde artık benim için "sadece ve sadece" Deniz Çoban'ın "yorum ve analizleri" bir şey ifade ediyor; geride kalan "hakem infazcılarının" çoğunu "gerekmedikçe" okumuyor ve dinlemiyorum bile!..

Şaka!..
"Sergen" Anadolu'da halk ağzında "Raf / Tahıl, meyve vs. serip kurutulan yer / Kurutulmak için serilmiş tahıl, meyve vs." anlamlarına gelir!..
Ey Beşiktaşlı  yöneticiler, sakın ola ki Sergen Hoca'yı "zayıf" görmeyin; çok yanılır ve sonra da çok pişman olursunuz; sizleri "meyve gibi kurutulmak üzere rafa serip, taraftarın önüne koyar"; haberiniz olsun!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.