Belhandasaray!..

A -
A +

Baştan “yazayım” da, yazdıklarım “yanlış” anlaşılmasın!.. Bu yazacaklarım “Belhanda’nın kişiliği” ile ilgili değildir. Bu yazacaklarım, “Galatasaray’daki ‘Belhanda’ adlı futbolcunun saha içindeki ‘futbolcu kişiliği’ ile ilgilidir!..
Vurdumduymaz, pas kalleşi, egoist, takımdaşlığın zerresini sindirmemiş, arkadaş sevgi ve saygısında nasibini almamış, “Ben paramı alırım, başka hedefim yoktur, gerisinden bana ne” zihniyetli bir futbolcu görüntüsü” ile dolaşıyor sahalarda!.. Bunca uyarıya, bunca eleştiriye rağmen, “bu görüntüyü değiştirecek” en ufak bir gayret sarf etmediği de ortada!..
Ama, bakın 65 yıldan fazladır Galatasaray’ı izliyorum, yazıyorum; Hagi gibi “yabancı”, “Metin Oktay” gibi Türk futbolcular hariç, “futbolcu olarak kendi mertebesindeki” hiçbir futbolcuya nasip olmamış bir müsamaha ile çıkıyor, çıkarılıyor, sahaya!..
Öyle küstah ki, Galatasaray Kaptanı Selçuk’u takmadığını gösterebiliyor, o zaman gördüğü onca tepkiye rağmen, öyle pişkin ki “ayni terslemeyi” Emre Akbaba’ya da yapabiliyor!..
Nedir bu “yüz binlerce kişinin TV ekranlarında seyrettiği” tablo Sayın Başkan Mustafa Cengiz, nedir bu “rezalet” yılların “futbolcu ağabeyi” ve Başkan Vekili Abdürrahim Albayrak, nedir bu ‘sevgi ve saygıyı çöpe atma gösterisi” hayatı “devlet disiplini içinde geçmiş” Başkan Yardımcısı Yusuf Günay, nedir bu “pervasızlık” disiplini ile ünlü hocamız Fatih Terim?..
Galatasaray değerlerine “taban tabana ters olan” birçok şeyi, “sahalarda sakız çiğner gibi çiğneyip tüküren” bir futbolcu, herhâlde “Messi, Ronaldo mertebesinde” ki, “ilk on birin değişmez adamı” ve de “takımın kaptanı” yapılabiliyor!..
Heyyyy… Ortada acı bir tablo var; 113 yıllık Galatasaray “güncelleniyor” mu yoksa “Belhandasaray” mı oluyor?
Böyle bir futbolcu ile maçlar kazanılacaksa, kazanılmasın!..
Böyle bir futbolcu ile şampiyonluklar kazanılacaksa, kazanılmasın!..
Böyle bir futbolcu ile kupalar alınacaksa alınmasın!..
Söyleyin bana; “Onunla aynı takımda oynayan” futbolcular; “Galatasaray bu mu?” diye düşünürlerse ve de “Galatasaraylılıktan soğurlarsa” haksız mı olurlar?..
Bakınız, “herkesin anlayacağı” bir örneği vereceğim. Bir zamanlar, çocukluğumuzda, mahalle aralarındaki boş arsalarda mahallenin çocukları maçlar yapardık. Maç topunu, “top alabilecek” durumda olan çocuk getirirdi ve de kaptan “o” olurdu, “istemezse” pas vermez, “istediği zaman” şut atardı… Bütün duran topları o kullanırdı. İstediğini takıma koyar, istediğini kenarda bekletirdi. Kısacası, “Mahallenin takımı, olurdu topun sahibinin takımı!..”
Nereden mi biliyorum; çok yıllar ben de “topun sahibi” olmuştum da ondan!..
Ama hiçbir zaman “Belhanda” olmadım!..

İki şapkalı Başkan!..
Sayın Mehmet Sepil, “bırakın” Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığını… “Kulüp Başkanı olmak” başkadır, “Kulüpler Birliği Başkanı” etiketini taşımak başkadır!..
İki şapkanız varsa, “kafanızdaki şapkalardan büyüğü öncelik alır” ve konuşmalarınızda “bu gerçekle yaşamak” durumunda olmak zorundasınızdır!..
“Kulüp Başkanı” olarak, bir hakem hakkında “Görevli olarak geldi, görevini yaptı ve gitti” diyebilir ve de “disiplin yönetmeliği bakımından bir ceza varsa” onu da çekersiniz!..
Ama, “Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı şapkanız da varsa”, hakemden şikâyet, hakeme eleştiri, “çok daha başka bir üslup ile” yapılmalıdır!..
Göztepe Kulübü’nün başına “sahip olarak” büyük beklentiler, umutlar içinde geldiniz. “İlk günler, haftalar, aylar ve hatta ilk yıl” beklentileri, umutları besledi. Sonra?..
Kolaydır, “beklentilere cevap verememe, yerinde sayma” dönemi başlayınca, “hedef saptırmak”; en kolayı da “başarısızlığın sebebini” camiaya, taraftara “hakem ile” anlatmak!..
Tamam da, ne oldu 3-4 gün geçmeden; Bursaspor geldi, Göztepe’yi kupadan eledi, gitti!..
Acaba sahada “görevli olarak gelen ve görevini yapıp giden” bir hakem daha mı vardı?..

Çok bilmişler ve bilmemişler!..
Tam da “Futbolun kural kitabında yazdığı gibi”, tam da “hakem hocalarının, hakem seminerlerinde anlattığı gibi” bir pozisyonda, hakem “doğrudan” ya da “VAR’ın çağrısı” ile “penaltı” çalıyor; vay sen misin çalan?...
Eskiden “futbolculuk”, daha sonra “antrenörlük” yapan, nihayet TV ekranlarının “futbol programlarında (Başkası da yok ya) yorumculuğa soyunan” arkadaşlarımız,  özellikle “kola, ele çarpan top” pozisyonlarında çalınan “bu penaltı kararları için” öyle şeyler söylüyorlar ki, “kural kitabı” paspas oluveriyor!..
Ve tabii, ekran başlarındaki “taraftarlar” bu söylenenleri “doğru kabul ediyor”, sosyal medyada hakem ve kararı için yazılmadık, söylenmedik hakaret kalmıyor; vah ki, ne vah!..
Ne yazık ki, TRT ekranı dâhil, ekranlardaki programları yöneten arkadaşlarımızın çoğu “Ne diyorsunuz arkadaşlar, hakemler kural kitabının çok açık olarak yazdığı bir pozisyonu nasıl görmezden gelebilirler, hele de VAR incelemesinden sonra” demeleri gerekirken, bazıları “oylama bile” yapıyorlar; “Bir evet penaltı, iki penaltı değil çıktı” açıklamasıyla başka pozisyona geçiyorlar!..
Neymiş; “Futbol oynamışlar olarak, yapıyorlarmış yorumlarını”; yani “Kural kitabı da ne oluyormuş” anlamına… Herhâlde “kuralları koyan” komisyon, “futboldan bihaberler” komisyonu; öyle değil mi?..

Reha Kapsal’a mesajım var!..
Futbolculuğuna doyamadığım bir gençtin. Teknik direktörlüğe de “iyi bir başlangıç” yapmıştın… Senden çok ümitli idim. Sonra “bilemediğim bir sebepten” sahalardan çekildin ve TV ekranlarında görünmeye başladın.
Orada da, seni dinlerken, “futbol üzerine” çok şey öğrendiğimi saklamayayım. “Futbol bilimi üzerine” dünya ve Türkiye gündemini yakından izliyor, yorumlarını bu sağlam temele oturtuyordun!..
En beğendiğim tarafın, “futbolculuk ve antrenörlükten gelenlerin çoğunda göremediğim”, oturduğun masadaki arkadaşlarına, “gerçek” spor yazarlarına karşı sevgi ve saygı dolu tutumundu.
Sonra ne oldu bilemiyorum; “birdenbire” üslup değiştirdin; ses tonunu yükselttin, konuşmacı arkadaşlarının “isimlerini art arda yüksek sesle tekrarlayarak” sözlerini kesmeye başladın… Bu hırçın ve yüksek sesli müdahalelerle “kendini ispatlamana” gerek yoktu, zira sen “Reha Kapsal’dın!..”
Erman Toroğlu’nu bastırma, Gürcan Bilgiç’e müdahale hamlelerine de ihtiyacın yoktu… Bilesin ki, “sevimsiz, antipatik bir konuşmacı” olmak, reyting getirmez.
Erman Hoca “bunca yılda yapılandırdığı Erman Hoca’dır”; Gürcan Bilgiç “spor yazarlarını temsil eden” bir duayen, saygın ve sevilen bir gazetecidir.
Hayret ettiğim, “o oturumları yöneten” arkadaşlarımızın, “senin bu antipatik üslupla müdahalelerini” neden önlemediğidir?..
Kendine yazık etme, o ekranlar “senin antipatik üslubuna değil, futbol bilgi hazinene açıktır”; bilesin!..

Şaka!..
En büyük, en imkânlı iki federasyonumuz arasında büyük bir yarış var;” millî ekiplerimizle, kulüp takımlarımızla kimin dalı daha başarısız olacak; futbol mu basketbol mu?..”
Tebrikler Nihat Özdemir ve Hidayet Türkoğlu Başkanlarım, henüz başa baş gidiyorsunuz, bakalım yarışı hanginiz kazanacak?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.