İşte zulüm bu!

A -
A +
Çanakkale’de 250 bin şehit verdik. Yıllarca Anzaklar atalarını yâd etti, biz ise unuttuk. Bilhassa son yirmi yıldır devletimizin önem vermesi ve özellikle belediyelerimizin gayretleri ile ecdadımızı ve şehitlerimizi hatırlar olduk. Çanakkale’yi yavaş yavaş bir açık hava müzesi hâline getirmek suretiyle tarih ve millî birliğimizin sağlanması hususunda geleceğimizin mihenk taşı kılmaya başladık.
Geçen hafta CHP’nin sözde adalet kurultayına katılanların o şehitlikteki hareketleri milletin vicdanını sızlattı. Zaten ülkesine ihanetten ceza almış bir kişi için adalet arayışı bir zulümdü.
Şehitlikte yaşananlar ise iki yüz elli bin şehidimize zulüm oldu. Onların ailelerine zulüm oldu. Millete ve vatana zulüm oldu.
CHP’lilerin şehitlikte yaşattıkları bu zulmün bir benzeri de yine aynı zihniyet tarafından 18 Mart 1962 yılında yaşanmıştı. Güya Anzaklara nazire yapılacaktı. Çanakkale kutlamaları için büyük masraflarla Kadeş gemisi hazırlandı. İçine kızlı erkekli 900’den fazla genç dolduruldu. Ve şampanya şişeleri… Bundan sonra gemide yaşananları anlatmak istemiyorum. Tam bir facia.
Önce gizlemeye çalışsalar da ardından günün gazetelerinde günlerce bu rezaletler işlendi. Çanakkale’ye varınca şehitlik yerine Truva’ya koşan dam ve kavalyelerin danslarını gördü millet.
55 sene sonra yine CHP’liler. Yine şehitlik. Yine içki ve eğlence âlemleri. Konu gerçekten adalet olmayınca işte böyle bir millete zulme dönüşebiliyor! Yazıklar olsun!
 
Ölümden acı vesayet
İsmet Özel Bey bir şiirinde şöyle diyordu:
“…Bir de o gün Şevki Bey
biraz çekil kardeşim demesin mi Chopin’e
ravii meçhul
ama inanmak serbest
ben kimseye yetim olduğumu
söylemedim üstelik vesayet altında falan değilim. Sadece
hayatsız kalmıştım. Büyüyünce geçti”.
 
Demek ki vesayet altında kalınca geçmiyor. Zira bu vesayet yetim veya çocuk vesayeti değil. Büyüdüğünde birilerinin vesayeti altına girmek. Bir nevi hür kölelik. Evet köle statüsünde değilsiniz. Eviniz, arabanız, çocuklarınız kendinize göre bir hayat ve işiniz var. Ama düşünceniz ve hatta vicdanınız size ait değil. İnsanı köleden beter kılan bir vesayet sistemi bu. Kimini parayla, kimini mevki ile teslim alır kullanırsınız. Belki mevki ve para bitince insan bu vesayetten kurtulabilir. Veya kullanım süresi dolunca atılabilir ise de bazısı öyle bir cendereye düşer ki ömrü bitince ancak kendine gelebilir.
Mesela Osmanlının son dönemlerinde kurtuluşu İngiliz, Rus veya Fransız dostluğunda gören ve onların vesayeti altına düşen aydınlar, aradan 150 sene geçtiği hâlde bir türlü kurtulamadılar.
Bilhassa tarihçilerin bu vesayet zihniyetini en iyi anlayanlar olacağını, dolayısıyla da kolay kolay bu hâle düşmeyeceklerini öteden beri savunurdum. Biri var ki bu düşüncemi felç etti.
Benim de mensubu bulunduğum üniversitemde doktora yapan Meral Akşener. Onun FETÖ kumpası ve vesayeti altına düşmesi anlaşılabilir bir durum değildir. Belli ki siyasete girerken düştüğü bu bataklıktan sıyrılamamış. Keşke Tansu Çiller Hanım kadar o da kendisi olabilseydi. Şimdi düşünüyorum da Doğru Yol Partisi’nde bakanlık yapması kadar ayrılışı da olaydı. Zira kendisi olabilseydi dava arkadaşlarını yarı yolda bırakmazdı.
Tansu Çiller Hanım’ın son Sultanahmet mitinginde kimlere vurduğu hatırlanır ise Akşener’in arkasında olan isimler de anlaşılır.
Zira o isimler yıktıkları hükûmetin yerine geçirdiklerini pijamalarla karşılayıp direktifler vermişlerdi. Bağımsız kalan Akşener, AK Partililerle birlikte iken birden anlaşılmaz bir şekilde MHP’ye geçmişti. Sonrası ise malum. MHP’yi ele geçirme süreci. Şimdi de CHP ile flört.
Ahh… Ölümden daha acı vesayet…
Tarihini bilen bir kişinin bu hâllere düşmesi ise ayrı bir felaket. Zira vesayetten kurtulamazsanız pijamalılardan emir almak zorunda kalırsınız…
 
Neredesin ey Diyanet?
Dünya Müslüman Âlimler Birliği, Arakan’a yardım etmek farzdır diye karar alıyor. Hatta cuma hutbelerinde Arakan’a destek olunması için yardımlar toplanması vurgusu yapılıyor.
Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanım kalkıp Arakan’a giderek dünyanın gözünün bu bölgeye çevrilmesinde büyük rol oynuyor. Arakanlı mültecilerle buluşmasında hâkim olamadığı gözyaşları, bir anlamda Arakanlının çektiği çileyi duyduğu acıyı bize derinden hissettiriyor. Kendisini bu yüksek duygusu, azmi, gayreti ve feragati nedeniyle tebrik ediyorum.
Öte yandan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan dünyayı uyandırmak için büyük gayret sarf ediyor. BM ilk kez Arakan’ı gündemine almak zorunda kalıyor.
İslam âlemi kan ağlıyor. Müslümanın yüreği yanıyor. Çaresizlik gerçekten çok acı bir şey.
Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı ise Arakan’dan yeteri kadar haber alınamadığını belirtip söylenenleri de iddia olarak değerlendirdi. Bunlar Türkiye’deki darbe girişimini de bir ay sonra görmüşlerdi. Ardından acaba gerçekten darbe miydi diye şüpheye düştüklerini de unutmayalım! Dolayısıyla bunlardan destek beklemek ham hayal.
Bize gelince… Düşünüyorum da dua ve maddi yardımdan başka yapabileceğimiz fazla bir şey yok! Geçen hafta bu sütunda Diyanet’in her ayın bir cuma namazında Arakan için tüm Türkiye’de yardım toplaması lazım geldiğini belirttim. İki cuma geçti tık yok. Diyanet’in üst düzey bir görevlisi Sayın Cumhurbaşkanımızın eşinin yanında, tüm Türkiye’den toplanan yardımları götürse ve bütün Türkiye maddi manevi olarak yanınızdadır, dese güzel olmaz mıydı?
Yine geçen hafta para toplamadan dua etmek münafıklık alametidir diye yazmıştım. Ne yazık ki cuma namazında sadece dua ettik. Yardım talebi yoktu. Diyanet adına, Arakan adına utandım…
 
TEFEKKÜR
Derde derman senden olur ey Kerim
Lütf u ihsan senden olur ey Rahim
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.