Başını kuma gömmek!

A -
A +
 
Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez ile uzun soluklu ve sert geçen bir mücadele yapmıştık. Bu mücadele önce Başkan Yardımcısı M. Emin Özafşar Bey'in azli ve ardından da Mehmet Görmez’in görevinden ayrılması ile noktalandı...
Geçen gün Mehmet Görmez Bey’i Habertürk’te dinledim. Burada beni de hayrete düşüren ve maalesef çok sormalarını beklediğim hâlde can alıcı noktalara hiç değinmeyen karşısındaki zat-ı muhteremlerin yerine bazı sualleri tevdi etmek bir köşe yazarı olarak hakkımızdır.
Mehmet Görmez Bey, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi iken 13 Ağustos 2003 tarihinden itibaren Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı görevini yedi sene boyunca yürüttü. Ardından Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun yerine 11 Kasım 2010 tarihinde Diyanet İşleri Başkanı olarak hükûmet tarafından atandı. Yedi yıl boyunca da başkanlık yaptı. Bir anlamda on dört yıl Diyanet’in en üst noktasında görevde bulundu diyebiliriz.
Asrın ihaneti diyebileceğimiz bir hareketi gerçekleştiren FETÖ örgütü hakkında konuşurken bazen tam yerinde tespitler bazen de neredeyse hiçbir şey bilmeyen "Sarı Çizmeli Mehmed Ağa" gibi konuşması inanın bendenizi şoke etti. Son seçimde internet fenomeni olan Süleyman Dayı’ya soracak olsanız FETÖ hakkında daha fazla ve daha çarpıcı malumat verirdi!..
Önce FETÖ konusundaki tespitini yazayım:
“FETÖ örgütünü 1960 ihtilali doğurdu, 1980 ihtilali uluslararası arenaya taşıdı. 28 Şubat Postmodern Darbesi ise devlet kademelerine yerleştirdi...” Gerçi bu bilinmeyen bir husus değildi. Bendeniz de, "80 darbesi FETÖ'cülere yol açtı. 1998 yılına gelindiğinde hükûmetleri yıkacak güce erişmişlerdi. 28 Şubat ise o yolları otobana çevirdi. Böylece kendilerine devlete tam hâkim olmalarının yolunun açıldığını..." bütün konferanslarımda dile getirdim.
Şimdi şöyle düşünelim: Görmez’in bahsettiği her üç darbede de siyaset yeni baştan dizayn edilecek, milletin seçtikleri mahvedilecek, irtica, yobaz, mürteci diye millet aşağılanacak, hedefin temel noktasında hep din ve İslam olacak fakat Diyanet'e hiç dokunulmayacak; Diyanet pir ü pak kalacak, Diyanet camiası ve özellikle başındakiler FETÖ örgütünden azade kılınacak öyle mi?
O tespitin ardından böyle bir gaflet olur mu? Buna kargalar dahi gülmez mi? Sayın Görmez bir taraftan da, 17/25 Aralık’tan sonra örgütün isteklerini yerine getiremez hâle geldiğinde, nefes alışverişini duyacak ve ciğerlerinin resmini çekecek kadar kendisine yakın bir örgütten bahsediyor. Fakat ne hikmetse Diyanet’te veya yanında bunlardan hiç kimse bulunmuyor garip değil mi?
Anadolu’da buna fevkalade bir deyimle “başını kuma gömmek” demezler mi!
 
 
Günaydın Sayın Görmez!
 
Şimdi de gelelim 1985-2010 yılları arasında dünyaya ahtapot gibi yayılmış Papalık misyonunun bir parçası olarak çalışan Türkiye’de ve pek çok devlette hükûmetleri yıkacak güce kadar erişmiş ve 15 Temmuz’daki hareketiyle Türkiye’yi yabancılara peşkeş çekecek kadar gözü dönmüş örgüt hakkında sabık Diyanet İşleri Başkanının bildiklerine bakınız! O kadar pişkince konuşuyor ki şaşarsınız! Diyor ki Görmez:
“Cumhurbaşkanımız, şûradan hemen sonra (15 Temmuz darbesini takiben 3 Ağustos 2016 Diyanet Din Şûrası) bunların günah galerisini ortaya koyun dediğinde, gecikmelerimiz oldu. Zira malzeme bulmakta zorlandık. Ahmet Keleş Hoca'dan kasetleri aldık. İnceledik. Yine Sızıntı dergilerini fotoğraflarına kadar inceledik. Resimlerin hep Evanjelist dergilerden alındığını gördük. Böylece bir rapor hazırladık..” İşte Sayın Görmez’in Başkanlıktan gittiği gün ortaya konulan raporun hikâyesi. Günaydın demezler mi adama! Diyanet'in başındaki zatın söyleyeceği sözler mi bunlar? İnsanların aklıyla dalga geçmeyin Sayın Görmez!
Bu arada Görmez, ne yazık ki bu raporun önsözüne adını dahi yazamadı. Neden acaba. Hâlâ safların değişebileceğini mi düşünüyordu! Bu ekip kimlerden meydana geliyordu. Neden isimlerini gizlediler. Cumhurbaşkanımız ölümüne mücadele verirken bunlar neden ve kimden korkuyordu. Giderayak dinsizliğini açıkladığı örgüte yem olmuş gençleri hatırlayıp vicdanı sızladı mı? Bunlara karşı bugüne kadar neden bir tedbir almadıklarına üzüldü mü? Yenikapı’da ise adalet için dua ettiğini açıkladı. 251 şehidin adaleti tam sağlansın deseydi daha isabetli olmaz mıydı?
Zira adaletin en önemli bir unsuru hakkı olanı hakkına vermektir. Bulunduğu makamın en mühim hakkı, görevi yerine tam getirmek değil midir? Gençler kırk yıldır dinsiz bir örgütün pençesinde kıvranırken bunu görememek zulüm değil midir? Japonlar basit bir hatada dahi harakiri yapıyorlar. Kimse kendilerinden böyle bir şey yapmalarını beklemez. İslamiyet’te de böyle bir durum söz konusu değildir. Ancak kendilerinden şu sözleri beklemek de hakkımız değil miydi?
“Maalesef 14 yıldır Diyanet’in en üst kademesinde bulunduğumuz hâlde, gençlerimizi bu korkunç örgütün içine düşmekten koruyamadık. Hatta onları uyarıp ikaz dahi edemedik! Bunun vebalini taşıyoruz. Bunun üzüntüsü içerisindeyiz. Bu kadro görevini yapamamıştır...” deyip o anda istifa etmelerini, milletten af ve özür dilemelerini beklemek çok mu şey istemektir. Bunu yapmadıkları gibi aradan iki yıl geçtikten sonra, TV’lerde arz-ı endam ederek yeni görevler mi beklemekteler.
 
 
Kral çıplak!
 
Öte yandan Kutlu Doğum Haftası ukdesinin, hâlâ sabık başkanın içinde olduğunu hissedebiliyor musunuz? Hâlâ kendisinde onun hicri takvime alınmış olmasının iç sıkıntılarını duymuyor musunuz? Sanki hicri takvime dönülmekle Peygamber efendimizi anmak ortadan kaldırıldı! Peygamber efendimiz yine konuşulacak yine değerlendirilecek yine anlatılacak. Ancak sizin yaptığınız gibi değil Sayın Görmez. Merhamet, şefkat, emniyet gibi küresel değerler konuşulmayacak! Peygamber efendimiz konuşulacak!
Bir TV kanalında sayın yardımcınıza sorduğum bir sualin cevabını alamamıştım. Şimdi size sorayım: “Peygamber efendimiz Kutlu Doğum Haftalarında her yönü ile konuşulurken son altı senedir güya tek bir yönü ile konuşulmaya başlanmıştı. Artık sevgi, şefkat merhamet ve güvenlik konuşulur olmuştu. Söyler misiniz bunu size kim empoze etmişti?” Yardımcınız bilemedi bari siz söyleyin. Söyleyin ki biz de Kutlu Doğum Haftasının sizin olduğunuza kanaat getirelim!
Bakınız ben size şunu da ifade edeyim. Bundan sonra yeni adıyla “Mevlid-i Nebi” haftalarına Kılıçdaroğlu gelmeyecek. Bunu bir yere not edebilirsiniz. Fakat nisan ayı olunca hiç kaçırmıyorlardı. Neden acaba? Sakın adından dolayı zannetmeyiniz! Biraz düşünün bulursunuz. Abdullah Gül Bey’in "Mevlit Kantat Prömiyeri"ne sizin tek bir sözünüz olmuş muydu? Yoksa müzikal mevlit(!) çok mu hoşunuza gitmişti. Bunun da bir FETÖ projesi olduğundan haberiniz yoktu değil mi?
Sayın Cumhurbaşkanımız size çok hafif söylemiş, “safsınız” diye. Siz safın gerçekten çok ötesinde imişsiniz. Adamlar Diyanet camiasının dibine kadar girmişler, siz uyuyorsunuz!
Aslında Görmez’in pek uyuduğu da söylenemez. Nitekim yine Habertürk’te anlattıklarından öğrendiğimize göre o bir taraftan, Amerika’nın eski Şam Büyükelçisi Robert Ford’un da girişimleri sonucu ortaya çıkan “Suriye Muhalefeti ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” adlı örgütün başkanlığına seçilmiş Muaz el-Hatib ile DEAŞ hakkında görüşmeler yapıyordu. Bu DEAŞ’ı görüşme heyetindeki diğer yüz doksan sekiz âlimin isimlerini de paylaşsa çok istifade edeceğiz. Hatta Muaz el-Hatib ile darbe gecesi MİT Müsteşarının odasında bulunacak kadar müteyakkızdı. Bir taraftan da Mısır’da darbeci Sisi taraftarı ve Sisi’yi çılgınca alkışlayan müftü ile Ürdün’de toplantılar yapmayı planlıyordu. Fakat ne hikmetse Türkiye’de din-i İslam’ı parçalamaya azmetmiş, Papa ile görüşmeler yapan, "Dinlerarası Diyalog" çalışmaları yürüten bir örgüt hakkında neden araştırma yapmadınız diye sorulunca topu üniversitelere atıverdi. "Onların görevi" dedi. Ne kadar ucuz ve basitlik değil mi?
Sanki Diyanet Vakfı ilmî heyetinden hiç haberi yokmuş gibiydi. Yüzlerce akademisyene milyarlarca lira ödeyerek İslam Ansiklopedisi hazırlattıracaksın. Yurt dışına hocalar gönderip destekler vereceksin. Yayınlar yaptıracaksın. İş FETÖ’ye gelince “Üniversiteler ne güne duruyor” ya da “onu da siz gazeteciler araştırsın” diyeceksin. Milletin gözünün içine baka baka, Burkina Fasolulardan örgüt hakkında bilgi edindiğini söyleyeceksin. Kral çıplak demezler mi adama? 
Buyurunuz ben yapılan çalışmalardan birini söyleyeyim. Marmara Üniversitesi Profesörlerinden Yümni Sezen Bey, daha 2006 yılında “Dinlerarası Diyalog İhaneti” isimli bir kitap yazdı. Bu eser sizin için ne ifade etti onu da siz söyler misiniz?
Sizin para yedirdiğiniz hocalar ise "Abant Toplantıları"nda boy gösteriyordu. Bundan da bilginiz yoktu değil mi? Peki ya Diyanet’in içinde yer alan Dinlerarası Diyalog Masası’ndan haberiniz var mıydı?
Sahi siz 14 yıl Diyanet’in neresinde görev yapıyordunuz Sayın Görmez?
 
 
TEFEKKÜR
 
Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harap
Eyler anı müdahene-i âliman harap
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.