Meşruiyet ve hukukilik bağlamında Şah-Fırat Operasyonu

A -
A +

Türkiye'nin, ülkesi dışındaki tek toprak parçası olan Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi'nin, yine Suriye içinde ama Türkiye sınırına daha yakın bir alana "taşınması" konusu neredeyse tüm ayrıntılarıyla tartışıldı. Fakat, kamuoyundaki bu tartışmalar esnasında yapılan işlemin uluslararası hukuk açısından durumu ve meşruiyeti yeterince değerlendirilmedi.

Evvela üç tespitle başlayalım:

1-Uluslararası Hukuk, durağan değil, dinamik bir karakter taşır. Uluslararası alanda meydana gelen gelişmeler neticesinde bu hukuk alanının kapsamı da genişlemektedir. Yani hukuk olana, meydana gelene göre şekillenir.

2-Başta Birleşmiş Milletler Temel Antlaşması olmak üzere, çok sayıda uluslararası hukuk metninde devletlerin hukuka uygun olan veya olmayan davranış biçimleri düzenlenmiştir. Bununla birlikte, uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan ve söz konusu hukuk metinlerinde net olarak düzenlenmemiş durumlar karşısında nasıl davranılması gerektiği hakkında bir teamül oluşmamıştır. Doğal olan, böylesi durumların yeni uluslararası hukuk metinleriyle ve devletler arasında sağlanacak bir mutabakatla düzenlenmesi olsa da, çoğunlukla reel durum böyle bir adımın atılmasını engelleyebilmektedir.

Geleneksel uluslararası hukukçular bu yazdıklarımı okuduklarında bana çok içerleyecek olsalar da, uluslararası ilişkilerde güce sahip olanların ısrar ve inatla dayattıkları gerçeklik algısıyla değişim ihtiyacının, bir süre sonra uluslararası hukukun da eğilip bükülmesine ve metamorfoz yaşamasına sebep olduğu inkâr edilemez.

3-Devletlerin veya devlet topluluklarının uluslararası alanda gerçekleştirdikleri eylem ve davranışlar ile bu alandaki mevcudiyetleri, meşruiyetini salt uluslararası hukukta açık biçimde düzenlenmiş yazılı metinlerden ve/veya uluslararası hukukun diğer kaynaklarından almazlar. Uluslararası meşruiyet konusunu dar yorumlayarak, sadece bu türden kaynaklarla ilişkilendirmek bazen "gayrimeşruluğu meşrulaştırma" gibi garip bir sonucun ortaya çıkmasına bile sebep olabilir.

Yakın tarihten iki örnekle devam edelim.

NATO'nun 1999'daki Kosova Operasyonu'nun uluslararası hukuka uygunluğu çok tartışılmıştı. Ortada ne BM Güvenlik Konseyi kararı vardı, ne de NATO Antlaşması'nın 5. Maddesinin işletilmesini gerektirecek olan müttefiklere bir saldırı. Ama bu operasyonun meşruiyeti konusunda neredeyse genel bir kanaat oluştu. Sırpların Bosna'da yaptıklarının bir benzerini Kosova'da yapmalarının böyle bir müdahaleyle önlenmesi belki uluslararası hukuka aykırıydı ama meşruydu.

Yine NATO'nun 2011'deki Libya Operasyonu'nun niteliği de uzun süre tartışıldı. Ortada bir BM Güvenlik Konseyi kararı olduğundan, söz konusu operasyonun uluslararası hukuka uygun olduğu elbette söylenebilir. Ama söz konusu BM kararının NATO tarafından çok geniş yorumlandığı, Libya'da Kaddafi Yönetimi'nin devrilmesinden sonra ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesine esasen bu saldırının sebep olduğu düşünüldüğünde, operasyonun meşruiyet bakımından sakatlıklar taşıdığı söylenebilir.

Şimdi Suriye'ye bakalım.

200.000 kişinin ölümüne, 1 milyondan fazla insanın yaralanmasına ve yaklaşık 5 milyon kişinin de ülke dışına sığınmasına yol açan bir rejim ne kadar hukuki, ne kadar meşrudur? Esad'ın temsilcilerinin halen BM'de hukuken Suriye'yi temsil ediyor olmaları Baas rejimini meşru kılar mı? Ülkesinin bir bölümünde denetimi ve egemenliğini tamamen kaybetmiş, dahası komşu ülkeleri tehdit eden gelişmelerin ortaya çıkmasını engelleyemeyen bir devlet, hangi kıstaslara göre hâlâ "devlet" sayılabilmektedir?

Süleyman Şah Türbesi'nin Suriye içinde bir yerden başka bir yere "taşınması"nı mevcut uluslararası hukuk çerçevesi içinde tartışanların, önce yukarıdaki soruların cevabını vermesi gerekir.

Yakın tarihte örneğini görmediğimiz bu "kendine özgü" eylemi, mevcut uluslararası hukuka referanslar vererek hukukileştirmek ne kadar zorsa, Suriye'deki durumu ve Türkiye'nin Suriye krizinden dolayı maruz kaldığı tehditleri bir kenara bırakarak gayrimeşru ilan edebilmek de o kadar zordur. Şah-Fırat Operasyonu'nun hukukiliği ve meşruiyeti, onu gerekli kılan şartlar dikkate alınmadan tartışılamaz.

Şayet Süleyman Şah Operasyonu'nun ve bundan sonra Suriye'nin kuzeyinde gerçekleştirilmesine ihtiyaç duyulabilecek benzeri başka operasyonların uluslararası hukuk açısından daha sağlıklı bir zemine oturtulması isteniyorsa, Esad yönetiminin, ülkenin bazı bölgelerindeki egemenliğinin tanınmadığı hiç vakit kaybetmeden ilan edilmelidir. Türkiye daha önce birçok ülkenin, dünyanın başka yerlerinde yaptıklarına benzer şekilde, Suriye Ulusal Konseyi'ni (SUK), denetimi altındaki bölgelerde tek ve meşru otorite olarak tanıdığını ilan edebilir. SUK hükümetini resmî muhatap olarak alabilir. Onunla yapacağı anlaşmalara uygun olarak da, Suriye'nin kuzeyinde istediği önlemi alabilir. Buna Süleyman Şah Türbesi'nin yeni mekânının Türkiye'ye tahsisine ilişkin bir anlaşmanın imzalanması da dahildir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.